Toplumun giderek baskı altına alınması, en ufak sese bile tahammülsüzlük türlü şekillerde her yerde karşımıza çıkıyor. Gerek muhalif seslerin kısılması, gerekse hak arama yollarının tamamen kapatılmaya çalışılması gibi birçok anti-demokratik uygulamalarla hemen hemen her gün karşı karşıya kalıyoruz. Açlık grevine giden eğitim emekçilerinin tutuklanması, dayanışmada bulunanların ise gözaltına alınmaları, toplumun yıldırılmaya çalışılması gibi birçok örnek verebiliriz.
İktidarın bu tür despotluklarına, toplumsal muhalefetin yükselmesini önlemek için yaptıklarına, kimseye söz hakkı tanımadığı gerçeğine artık yabancı değiliz. Bunun bariz bir örneğine daha geçenlerde hükümetin hazırladığı Üretim Reform Paketi Kanun Taslağındaki zeytinliklerin madenciliğe ve sanayiye açılmasına olanak sağlayan maddeler üzerine görüşülme esnasında şahit olduk. Toplumda duyarlı birçok kesim, bu tasarıya tepki göstermiş ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini dile getirmişti. Bunlardan biri de şarkıcı Tarkan’dı. Sosyal medyada bu rant tasarısına şöyle tepki göstermişti Tarkan: “Bir ülkenin en büyük nimeti, değeri onun doğasıdır… Rant için zeytin ağaçlarına kıymayın.” Bunun üzerine Bilim ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, “Tarkan’ın zeytinlikleri mi varmış, ne yapacakmış zeytinlikleri? Tarkan şarkılarını söylesin” diye “gereken cevabı” hemen verdi.
Fakat Sayın Bakanın kaçırdığı bir şey var! Doğaya sahip çıkmak, yeşili korumak, toplumsal olaylara duyarlı olmak ve buna karşı tutum almak tüm halkın işidir, görevidir! Küçük bir bahçede zeytin ağacımız olsun olmasın, aynı havayı soluyoruz, aynı gökyüzüne bakıyoruz ve çocuklarımız aynı gezegende yaşıyor. AKP hükümeti ve patronlar sınıfı ise rant uğruna doğayı mahvediyor. Çevreci yalanlar söylemeye bile ihtiyaç duymuyorlar. İstediklerini o kadar açıktan ve aymazca söylüyorlar ki insanın öfkelenmemesi mümkün değil. “Yeter artık söz milletin” diyenlerin demokrasiden anladıkları sadece bize sandıkta oy kullandırtmak ve onları seçmemizi sağlamak, bir dahaki seçime kadar da milletten “işine bakmasını” istemek. Elbette hiçbir tepki almamak, mümkünse hiç tartıştırmadan her şeyi diledikleri gibi uygulamak. Çevresinde olup biten haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı sesini çıkaran, doğanın katledilmesine karşı tepkisini dile getiren ve bu anlamıyla “kendi işine bakan” insanlar daima olacaktır. Sizin işiniz rant uğruna kıyım yapmaksa, bizim işimiz de size ve sizin soydaşlarınıza karşı durarak içinde yaşadığımız dünyayı daha beter hâle getirmenizi engellemektir.
link: Tuzla’dan bir işçi, “Siz İşinize Bakın, Biz İşimize!”, 12 Haziran 2017, https://marksist.net/node/5690
İktidar ve Göz, Gözetim ve Toplum
İngiltere: Theresa May Kazdığı Kuyuya Düştü