AKP, 7 Haziran seçimlerinde tek parti olarak hükümet olamayınca, savaşa başvurarak ve kirli oyunlar çevirerek işçi ve emekçilerin hayatlarını zehir ediyor. Yıllardır “çözüm sürecini başlattık”, “Kürt sorununu çözeceğiz” diyen AKP, işçi ve emekçilerin, yıllardır devam eden çatışmaların ve baskıların son bulmasına ve barış gelmesine dair umutlarını yok etti. Halkın önemli bir kesiminde inandırıcılığını günden güne yitiren, büyük yolsuzluklarla gündeme gelen, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran AKP hükümeti, 7 Haziran seçimlerinde hedefine ulaşamadı. Tek parti olarak hükümeti kuramaması ve suya düşen başkanlık hayalleri nedeniyle Tayyip Erdoğan ve AKP büyük bir hırsla kaybettiği oyları yeniden alabilmek için gözünü bile kırpmadan ülkeyi savaşa sürükledi.
Ülkeyi kaos ve savaşa ortamına sürüklemek için, güya IŞİD’e karşı müdahale başlattı ama gerçekte Kürt hareketine saldırdı ve Kürt illerinde fiilen olağanüstü hal ilan etti. Böylece AKP çatışmasızlık sürecini bitirdi. Tek başına iktidar olabilmek için milliyetçiliği yükseltiyor ve seçimlerde büyük başarı kazanan HDP’yi kitlelerin gözünde terörü destekleyen parti olarak gösteriyor.
Çatışmaların başlamasıyla birlikte ülkenin birçok yerinden yoksul işçi ve emekçi çocuklarının ölüm haberleri gelmeye başladı. AKP’nin iktidar hırsı nedeniyle işçi ve emekçiler birbirine düşmanlaştırılmak isteniyor. Seçim öncesi bir konuşmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” demişti. 400 milletvekili sandıktan çıkmayınca ve Erdoğan huzur içinde istediğini alamayınca, dediğini yaptı ve kaos yarattı. Halkın gözünde savaşı meşrulaştırmak, kitlelerin bilincini çarpıtıp milliyetçiliği tırmandırmak için tüm basın yayın organları da devreye sokuldu.
Yıllardır bu topraklarda süren haksız savaş yüzünden yoksul işçi ve emekçilerin çocukları ölüyor, kardeş kanı akıyor. AKP’nin iktidar hırsı yüzünden anaların gözyaşı yine akıyor. Halkı bu haksız savaşa ikna etmek isteyenler, dini de emellerine alet ediyorlar. Her gün ülkenin dört bir yanına cenazeler gelirken, Ahmet Davutoğlu’ndan “evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız” açıklaması geldi. Oysa kendi evlatlarının nasıl yaşadığını tüm halk biliyor. Derken, Diyanet, Cuma namazından sonra okunacak bir “feda hutbesi” gönderdi. “Feda hutbesi”nde şöyle deniliyor: “Milli ve manevi değerlerimize karşı fedakârlık; din, vatan, bayrak için candan anadan, yardan geçebilmektir.” Emekçi halka çocuklarınızı feda edin diyen Diyanet İşleri Bakanlığı, hükümettekilerin çıkarlarına hizmet ediyor. Soruyoruz Diyanet İşleri’ne: Savaşlarda ölmek zenginlerin, yüksek bürokratların değil de neden sadece işçi ve emekçilerin çocuklarının kaderi? “Çocuklarınızı savaşta feda edin” diyen ikiyüzlü Diyanet İşleri Başkanı, lüks Mercedesini bile feda etmiyor. Erdoğan’ın gönderdiği lüks aracı kabul etmekte hiç tereddüt etmedi. Üreten de işçiler, emekçiler, cephelerde canından olanlar da. Bin bir zorlukla büyütülen işçi-emekçi çocukları, egemenlerin haksız savaşlarında katlediliyor. İşçi sınıfının vergileri bomba olup yine işçilerin-emekçilerin üzerine yağıyor.
Ama anneler, babalar artık daha fazla seslerini çıkartıyorlar. Ülkenin dört bir yanında ailelerin isyanı yükseliyor. Kardeşinin cenazesinde acılı Yarbay şöyle demişti. “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ‘şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok.” Emekçiler bu savaşın kimin çıkarına olduğunu sorguluyorlar ve görüyorlar.
Bir başka asker yakını şöyle feryat ediyor: “Cumhurbaşkanı bununla gurur duysun. Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Ben bunu bu yaşa getirene kadar neler çektim biliyor mu? Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Bunu yazın Allah rızası için yazın, kardeşi kardeşe kırdırmasın. Allahtan korksun, onun evladı olsaydı böyle olur muydu? Olur muydu böyle?” Elbette AKP ve medya “çözüm ne oldu” diye soran acılı aileleri hemen provokatör ilan ediyor.
Bu haksız savaşın sorumlusu sermaye devleti ve AKP’dir. Bir kez daha halkların barışa dair özlemleri ve umutları boşa çıkartılmıştır. Bu savaş Kürt halkının da Türk halkının da çıkarına hizmet etmiyor. Bu bizim değil onların savaşıdır ama bedelini biz ödüyoruz. Bu haksız savaşı durdurabilecek tek güç işçi sınıfıdır. Bu savaşı durdurmanın yolu Türk-Kürt, Alevi-Sünni tüm işçi ve emekçilerin bir araya gelip sesini yükseltmesinden geçiyor.
link: Kaynarca’dan MT okuru bir cam işçisi, Sermayenin Çıkarları İçin Dökecek Kanımız Yok!, 8 Eylül 2015, https://marksist.net/node/4425
Besinleri de Sistemleri Gibi Hastalık Saçıyor
Bir Yalanın Anatomisi: “Türkiye’nin IŞİD’e Desteği Yok”