24 Şubatta Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan savaş sürüyor. Dünyanın her yerinde emekçiler milliyetçi saldırganlıkla zehirleniyorlar. Bu savaşı kim başlatmış olursa olsun, koşulları nasıl hazırlanmış olursa olsun bu savaş haksız, emperyalist bir savaştır. Evinden, yurdundan olanlar, ailelerini geride bırakmak zorunda kalanlar, ölenler, sınırın her iki tarafında da işçiler, emekçilerdir.
Savaş dönemlerinde milliyetçilik alabildiğine azdırılır. Bugün hem Ukrayna hem de Rusya’da durum budur. Savaş istemeyen, bu savaşa karşı çıkanlar “vatan haini” olarak damgalanıyor. BBC Türkçe’de yer alan bir haberde Ukraynalı gençlerin savaşa nasıl bir ruh haliyle hazırlandıkları anlatılıyor. Bu gençler üç gün süren kısa bir eğitimden sonra cephe hattına gönderiliyor ya da Kiev’in savunması için hazırda bekletiliyorlar. Bu eğitimde ülkelerini korumak amacıyla bir araya geldikleri belletilen gençler, çocukluğu terk edip daha ciddi durmaya çalışıyor, cesaret gösterileri yapıyorlar. Savaştan korkmadıklarını çevrelerindekilere hissettirmek istiyorlar. Oysa bunlar yanlarında yoga matları, uyku tulumları, kaykaycı dizlikleriyle festivale gider gibi savaşa hazırlanan gençler. Gençlerden biri annesinin cepheye gitmek yerine sığınakta gönüllü olması önerisine nasıl karşı çıktığını gülerek anlatıyor. Ancak tarih egemenlerin haksız savaşlarına halkların nasıl ikna edildiğinin, gencecik çocukların cephelere şenliklerle nasıl gönderildiğinin acı örneklerini barındırıyor. Bu gençlerin durumunu okuduğumuzda aklımıza çeşitli romanlar geldi.
Ernst Glaser’in 1902 Doğumlular romanında Birinci Dünya Savaşı 1902 doğumlu bir çocuğun gözünden anlatılır. Her yerde yürüyüşler, şenlikler vardır. Herkes kol kola Alman ulusunun zaferi için marşlar, şarkılar söyler. Almanya’nın savaşı kazanması hayali küsleri, düşmanları birleştirir. Çocuk savaşın iyi bir şey olduğunu çünkü herkesi bir araya getirdiğini düşünür. Savaşa davullarla gidilir, ilk günler herkeste duygudaşlık, heyecan ve coşku vardır. Ama savaş türküler söylemeye benzemez. Savaşın kısa sürede biteceğini uman Alman halkının neşesi savaşın uzamasıyla birlikte yerini açlığa ve yılgınlığa bırakır.
Erich Maria Remarque’ın kendisi de 17 yaşında bir lise öğrencisiyken katıldığı Birinci Dünya Savaşını anlattığı Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanı da genç zihinlerin nasıl zehirlendiğini ve savaşın gerçekleriyle karşılaşınca nasıl afalladığını anlatıyor. Romanda tasvir edilen gençlerin bugün Ukrayna’da savaşa heyecanla katılan gençlerden hiçbir farkı yok. Ortaokul ve lise öğrencileri birer asker gibi yetiştirilir. Fiziki eğitimin yanında okul sıralarında çocuklara milliyetçilik zehri zerk edilir. Gençler, çocuklar savaşın heyecanıyla kandırılıp, milliyetçi ideolojiyle doldurulur. Nihayetinde cepheye giderken “Alman ulusunu korumak, kahramanca işler yapmak” ve kendini kanıtlamak isteyen bu genç askerlerden hayatta kalanlar, savaş bittiğinde ellerine ne geçtiğini sorgular halde dönerler cepheden. Gençlerin savaşa giderken yaşadıkları coşku, geri döndüklerinde yerini yıkıntılara, umutsuzluğa, korku ve yalnızlık duygusuna bırakacaktır.
Bugün yaşananların kitaplarda anlatılanlarla böylesine benzer olması ne kadar üzücü… Yine işçiler, emekçiler birbirlerine düşman ediliyor. Gençler haksız savaşlarda ölmek ve öldürmek üzere eğitiliyor. Oysa yıllarca tarihçiler, siyasetçiler Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından dersler çıkarıldığını, bir daha benzeri şeyler yaşanmayacağını söyleyedurdular. Kapitalist sistem var olduğu sürece egemenlerin dünyayı paylaşım savaşları sürecek. Kardeş halklar birbirine karşı düşmanlaştırılmaya, haksız savaşlarda işçiler, emekçiler ölmeye devam edecek.
Emperyalist ve haksız savaşa karşı durmak, halkların kardeşliğini savunmak, kirli propagandalarla zihinlerin bulandırıldığı, gençlerin savaşa sürüklendiği böyle günlerde çok daha önemli… 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşında bir cephede geçen Ateşkes filmi birbirlerine düşmanlaştırılan emekçilerin Noel gecesi yaptıkları bir gecelik ateşkesi konu alıyor. Silahların susturulduğu, onlar cephede savaşırken hindilerini yiyip şaraplarını içerek yeni yıla giren egemenlerin propagandasından kurtuldukları Noel gecesinde Alman, Fransız ve İskoç askerler kardeşleşirler. İskoçların gaydasından yayılan müzik eşliğinde farklı dillerde aynı şarkıyı söyler emekçiler. Şarkıları, özlemleri, hayalleri aynıdır. Geride bıraktıkları ölülerine birlikte ağlar, yurtlarında kalan sevdiklerini aynı şekilde düşünürler. O zaman bu askerler, karşı cephede savaşan kendileri gibi sıradan insanların değil, kendi egemenlerinin asıl düşman olduğunu anlar, savaşmayı reddederler. Emekçiler böyle kardeşleşmediği, egemenlerin kara propagandası halkları zehirlemeye devam ettiği sürece emperyalist savaşlarda milyonlarca insan da ölmeye devam edecek. O halde haksız ve emperyalist savaşlara, milliyetçilik zehrine karşı halkların kardeşliğini daha güçlü haykıralım. Barış ve kardeşlik için, gençlerimizin yaşaması için dünyayı cehenneme çeviren kapitalist sistemi yıkma mücadelesini büyütelim.
link: Ankara’dan genç işçi ve öğrenciler, Oyun Oynar Gibi Cepheye Giden Gençler, Dün ve Bugün, 29 Mart 2022, https://marksist.net/node/7606
Putin’in Savaşı mı, Emperyalist Savaş mı?
Beş Yaşındaki Çocukları da Gözaltına Aldılar