Siyasi iktidarın ekonomi politikaları hayat pahalılığını ve yoksulluğu derinleşmeye devam ediyor. Aldığımız ücretlerle doğru düzgün geçinmek imkânsız hale geldi. Ay sonunu nasıl geçireceğimizi kara kara düşünür olduk. Bu koşullardan biz öğretmenler de nasibimizi fazlasıyla aldık. Geçinebilmek için daha fazla ek ders almaya başladık. Bu da yetmezse hafta sonu kurslarda, merkezi sınavlarda görev alanlarımız arttı. Özel aracıyla okula gelenler toplu taşımayı tercih etmeye başladı. Evine elektrik, doğalgaz faturası daha az gelsin diye okulda zaman geçirenlerimiz çoğaldı. Öğretmenler odamızdaki sohbetlerimizin gündemi artan kiralar, gıdaya ve tüm ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar ve hayat pahalılığı oluyor. Diğer gündemler bundan aşağı kalmıyor. Eğitim ve sağlık sisteminde yaşanan sorunlar, güvencesizlik, gençlerin yaşadığı sorunlar, işsizlik, yoksulluk... Çünkü bu sorunların merkezindeyiz. Hem bu sorunları yaşıyoruz hem de bu sorunları yaşayanlarla, gençlerle, aileleriyle iç içeyiz. Biz çocuğuna harçlık veremeyen babanın gözyaşlarını görüyoruz, geleceğe dair umutlarını kaybetmiş öğrencilerimizi dinliyoruz. Okul kantincimizden çocukların artık doğru düzgün alışveriş yapmadıklarını öğreniyoruz.
Bu yıl, ücretlerimize zam dönemi yaklaşırken yüzde 30,5 oranında zammın enflasyonun çok altında olduğunu, ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetmeyeceğini, ne kadar zam yapılması gerektiğini konuşup tartışırken siyasi iktidar önümüze bir yasa taslağı atıverdi: Öğretmenlik Meslek Kanunu Yasa Taslağı. Böylece okulumuzda konuşulan ana konu bu yasa taslağı oldu. “Okulumuzda kim uzman öğretmen olur?”, “ne zaman kariyer basamağını atlarım?”, “neler yapmam gerekir?”, “ne kadar ücret alırım?”, “geçinecek bir ücret verirler mi?”, “nerede yüksek lisans veya doktora yapılır?”... Böyle başlayan sorular kısa süre içinde “ben kariyer basamaklarını atlayamadığımda ne olacak, ücretim düşük mü kalacak?”, “ömrüm hep sınavlarla mı geçecek?”, “öğretmenler arasındaki kıdem farklılığı aramızı açmayacak mı?” gibi sorulara dönüşmeye başladı.
Öğretmenlik mesleğinin bir kariyer mesleği haline getirilmesini öngören yasa teklifi 29 Aralıkta Meclise sunulmuştu. 2 Şubatta da görüşülmeye başlandı ve hemen ardından yasalaştırıldı. Yandaş medya doğal olarak bu yasaya methiyeler düzüyor, bu yüzden de toplumun bir kesimi yapılmak istenenleri anlamayabiliyor. Önce hiç yorum yapmadan bu yasada yer alanları gözden geçirelim, daha sonra değerlendirelim: Öğretmenlik mesleği bir ilâ iki yıl arası sürecek adaylık döneminden sonra “öğretmen”, “uzman öğretmen”, “başöğretmen” olarak üç kariyer basamağına ayrılacak. Öğretmenlikte “Aday Kaldırma Sınavı”nın kaldırılması öngörülüyor. Bunun yerine öğretmenlerin mesleki gelişimleri temelinde bir program uygulanarak adaylara destek olunmasından söz ediliyor. Diğer yandan komisyonca yapılan değerlendirmede başarısız olanların görevine son verilecek ve bunlar 3 yıl süreyle öğretmenlik mesleğine alınmayacak. Öğretmenlikte 10 yılını doldurmuş öğretmenlere uzman öğretmenlik unvanı getiriliyor. Bu unvan için öğretmenlerin tamamlamak zorunda oldukları eğitimler olacak. Bu eğitimleri tamamlayanlar bir sınava tâbi tutulacak ve bu sınavı başarıyla geçen öğretmenlere unvanları verilecek. Yüksek lisans yapmış olan öğretmenler bu sınavdan muaf olacaklar. Bu yasayla öğretmenler hem bir derece alacak hem maaşlarında artış olacak. 10 yıllık uzman öğretmen de başöğretmen olabilmek için bir eğitim sürecinden geçtikten sonra sınava tâbi tutulacak ve bu sınavdan başarılı olduğunda başöğretmen unvanı alacak. Doktora yapmış olan öğretmenler bu sınavdan muaf olacak. Başöğretmen unvanı alan öğretmen de ek derece alacak ve buna uygun bir ücrete tâbi olacak. Öğretmenlerin kariyer basamaklarında ilerlemelerinin şartlarından biri de “kademe ilerlemesinin durdurulması” cezası almamış olmak. Birinci derecedeki öğretmenlerin ek göstergeleri 3600’e çıkarılacak. Bunun yürürlük tarihi ise 15 Ocak 2023 olacak.
Bu yasayla yapılmak istenen değişiklikler iktidar medyasında cafcaflı bir şekilde anlatılıyor. Örneğin aday öğretmenlikteki sınavın kaldırılması bir müjde gibi veriliyor. Ama bu sınavın yerine getirilmek istenen uygulamalar adayın iş güvencesini çok büyük bir risk altına alıyor. Adaylık kaldırma işi bir komisyona devrediliyor. Bu komisyonların neye göre seçildiği artık herkesin malûmudur. Dolayısıyla liyakatten çok, iktidarın istediği tipte öğretmenlerin seçilmesi, torpilin devam etmesi, arşiv taraması ve güvenlik soruşturmaları, adaylık kalkmadığında meslekten 3 yıl men edilme gibi tehditler öğretmen adaylarını daha mesleğe başlarken muhalefet cephesinden uzak tutmayı hedefliyor.
Yasa öğretmenleri “başöğretmen”, “uzman öğretmen” ve “öğretmen” unvanlarıyla bölerken zaten daha önceden var olan ayrımları ortadan kaldırmak yerine daha da arttırmış olacak. Bu unvanları kazanmak için de “kıdem”, “eğitim” ve “sınav” şartları getiriliyor. Bunun anlamı şu: Eğitim politikalarının yarattığı bir sürü sorunun içinde boğuşan biz öğretmenlere yeni sorunlar yaratmak ve yeni ayrımlarla bizi bölmek. Öğretmenler olarak zaten uzun zamandır ücretli öğretmen, aday öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, özel okul öğretmeni gibi ayrımlarla bölünmüştük. Bu ayrımların ortadan kalkması gerekirken, bunlar yetmezmiş gibi yeni ayrımlara tâbi tutulup, yaratılacak yeni kariyer basamaklarını geçtiğimizde “nitelikli”, geçemediğimizde “niteliksiz” olarak yaftalanacağız. Bu bizi hem ekonomik olarak etkileyecek, hem öğrenci ve velilerimizin bize karşı tutumunu etkileyecek ve en önemlisi ortak sorunlarda ortak tutum almamızın önünde engel olacak.
Siyasi iktidarın eğitim alanında büyük sorun olarak gördüğü konulardan biri, muhalif öğretmen sendikalarının iktidarın eğitim politikalarına inatla karşı duruyor olmasıdır. Öğretmenler arasında daha fazla bölünme yaratmaya çalışmasının temel nedenlerinden biri de budur. Tasarıda bir öğretmenin kariyer basamaklarını tırmanabilmesi için gerekli şartlardan biri de kademe ilerleme cezası almamış olmasıdır. Bunun anlamı öğretmenlerin sendikal örgütlenme özgürlüğünü kısıtlamaktır. Zira mücadeleci sendikalara üye olan, haksızlığa sesini çıkartan, eylemlere katılan öğretmenlere ceza veriliyor. Özetle düzenleme, sendikal faaliyet nedeniyle verilen hukuksuz cezaları eleme gerekçesi haline getirerek hakkını aramayan, iktidarın yanlış uygulamalarına karşı tepki göstermeyenlere sınava girme hakkı tanımaktadır.
Biz öğretmenler yıllardır daha iyi koşullarda çalışmak ve daha iyi haklara sahip olmak istiyoruz. Ama bugün sayısı 85 binden fazla olan ücretli öğretmene asgari ücret bile çok görülüyor. Sayısı neredeyse 1 milyona dayanmış öğretmen adayı KPSS’yi geçemediği ya da atama olmadığı gerekçesiyle atanmıyor. Özel okul öğretmenleri bu okulların patronlarının insafına terk edilmiş durumda. Neredeyse son 20 yıldır ücretlerimiz ve özlük haklarımız yıldan yıla tırpanlanıyor ve gelinen noktada artık gerçekten geçinemiyoruz! Ve iktidar çıkarmaya çalıştığı yasalarla boğazımızı sıkarak nefesimizi kesmek istiyor. AKP iktidarı yıllarca eğitim emekçilerinin cephesinden gelen taleplere kulaklarını tıkadı. Denilebilir ki ne istediysek tersini yaptı! Çünkü öğretmenler güçlerini birleştirmeyi, iktidarın baskılarına daha güçlü örgütlenerek yanıt vermeleri gerektiğini unuttu! Bu gidişata dur demenin yolu yeniden daha güçlü bir şekilde birlik olup örgütlenmektir! Çünkü örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey!
link: İstanbul’dan MT okuru bir öğretmen, Öğretmenlik Meslek Kanunu Örgütsüzlüğü Dayatıyor!, 4 Şubat 2022, https://marksist.net/node/7567
Şimdi de Enerji Krizi…
İranlı Mültecilerin Sınır Dışı Edilmesine Hayır!