Asgari ücretin ve altı üstü 30 liralık zammın çok olduğunu söylüyor “değerli” devlet büyükleri. Oysa 2015 bütçe kanun tasarısındaki rakamlar çok dikkat çekici. Sadece Savunma Bakanlığına ayrılan 52 milyar liralık bütçeyle, Türkiye bu alanda dünyada 10. sıraya yükselmiş bulunuyor. Yani milyarlarca lira, kirli işlerde kullanılmak üzere ayrılmış bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yüzde 97 artış yaşanırken, güya milletin vekili olanların maaşı da 1500 liralık bir zamla ortalama 20 bin TL oldu.
Zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun muazzam ölçüde derinleştiği, yoksulluğun kol gezdiği Türkiye’de çelişkiler derinleştikçe savaş bütçesi de katlanarak artıyor. Bir taraftan taşeronlaşma, esnek çalışmayla ilgili yasalar mecliste hiçbir engele takılmadan sözde milletin vekilleri tarafından onaylanırken, diğer taraftan da bu çıkan yasalardan bihaber olan işçilerin her türlü mücadelesi engellenmeye çalışılıyor. Taşeronlaşmayla birlikte sendikasızlaştırma, esnek, kuralsız ve keyfi çalıştırma, keyfi bir şekilde çalışanları kapının önüne koyma, asgari ücreti kölelik sınırında tutma, boğucu çalışma temposu ve tüm bu olumsuzlukların ardından gelen iş cinayetleri. İşçi gençlerin gelecek kaygısı, ileriye dönük belirsizlik, artan işsizlik vb. yakıcı toplumsal sorunlar haline gelmiş durumda.
Biz işçilere üç kuruşluk zammı çok gören egemenlerin vekilleri, milyarlarca dolarlık savaş bütçesini göz kırpmadan onaylıyorlar. Peki, bu silahlar kimin başında patlayacak? Bunun cevabını en basitinden kendi topraklarımızda yaşanmış örneklerden verebiliriz. Türkiye işçi sınıfının egemenlere ve sömürüye karşı vermiş olduğu mücadelelerde başına gelenler bize bu gerçeği göstermektedir. Türkiye işçi sınıfının büyük bir örgütlülüğe ulaştığı ’80 öncesi dönemdeki yükselişi bastırmak için gerçekleşen 1980 askeri faşist darbesi, grev ve direnişlerde asker ve polisin rolü, Türkiye’de yaşayan azınlıklara reva görülenler, kardeş Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikaları, Alevilere dönük defalarca tertiplenmiş katliamlar ve katliam girişimleri gibi birçok örnek vardır.
Günümüzde ise burjuvaziyi daha çok silahlanmaya iten üç sebep vardır. Birincisi kendi bölgesinde daha çok söz sahibi olmak ve Ortadoğu’da yürüyen paylaşım savaşından daha fazla pay alabilmek; ikincisi başta Kürt halkı olmak üzere diğer ezilen halkları sindirebilmek; üçüncüsü ve en önemlisi de işçi sınıfı içinde biriken öfkenin patlaması durumunda devletin tam tekmil hazır olması.
Durum gösteriyor ki ezilen halklar ve işçi sınıfı üzerinde terör estiren egemenlerin korkusu silahlarından büyük. Böyle olunca da emekçilerin vergileriyle oluşturulan devlet bütçesinin önemli bir bölümü silahlanmaya gidiyor.
Bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Korkunun ecele faydası yok. İşçi sınıfının tarihsel deneyimleri bu gerçeği günü geldiğinde gümbür gümbür haykıracak. 1917 Ekiminde saraylar, saltanatlar işçilerin nasırlı elleriyle yıkılmış ve yırtık çarıkların altında ezilmişti. Egemenlerin yağladığı silahlar kendi enselerine dayandığında ecel terleri içinde titreyerek düşünmüşlerdi acaba nerede yanlış yaptık diye.
Silahlanmaya değil, kamu hizmetlerine bütçe!
Emperyalist savaşlara hayır!
link: İstanbul’dan MT okuru bir işçi, Korkunuz Silahlarınızdan Büyük, 5 Kasım 2014, https://marksist.net/node/3628
Devrimci Marksizm: Teori ve Pratiğin Örgütlü Birliği
HDK: Saldırının faili hükümettir!