“... İngiliz burjuvazisinin İrlanda’nın mevcut ekonomisinde daha önemli çıkarları da vardır. Sürekli artan kiralık topraklara sahip olarak, İrlanda sürekli kendi fazlasını İngiliz emek pazarına yolluyor ve böylece ücretleri aşağı yönde baskılıyor ve İngiliz işçi sınıfının maddî ve moral konumunu daha da bozuyor. Ve hepsinden önemlisi! İngiltere’deki bütün endüstriyel ve ticari merkezler şimdi iki düşman kampa bölünmüş bir işçi sınıfına sahiptir, İngiliz proleterler ve İrlandalı proleterler. Sıradan İngiliz işçisi İrlandalı işçiden kendi yaşam standardını düşüren bir rakip olarak nefret eder. İrlandalı işçiye oranla kendisini hâkim ulusun bir parçası olarak görür ve bunun sonucu olarak da İrlanda’ya karşı İngiliz aristokratlarının ve kapitalistlerinin bir sopası haline gelir, bu da onların kendi üzerindeki hâkimiyetini daha da güçlendirir. İrlandalı işçiye karşı dinsel, sosyal ve ulusal önyargıları yüceltirler. Ona karşı davranışları ABD’deki ‘fukara beyazların’ zencilere karşı davranışlarının hemen hemen aynısıdır. İngiliz ona faiziyle parasını geri öder. O da İngiliz işçisini İrlanda’daki İngiliz egemenlerinin hem suç ortağı hem de aptal bir sopası olarak görür. Bu düşmanlık basın, vaizler, karikatürler, kısacası egemen sınıfların elindeki bütün araçlarla, suni olarak daima canlı tutulur ve körüklenir. Örgütlülüğüne rağmen, İngiliz işçi sınıfının güçsüzlüğünün sırrı işte bu düşmanlıkta yatmaktadır. Kapitalistleri iktidarda tutan sihir de budur.”
Karl Marx yıllar önce İngiliz işçi sınıfının durumunu böyle tahlil etmişti. Karl Marx’ın bu tahlilini okurken Türkiye ve Kürdistan, Türk ve Kürt işçilerinin mevcut durumu canlandı aklımda. Türkiye’deki egemenler son zamanlarda Kürt halkına karşı haksız ve amansız bir saldırı dalgası başlattı. Koca kentleri yerle yeksan ettiler. Binlerce insan bu saldırı dalgası sırasında öldürüldü, binlercesi yaralandı, tutuklandı. Hatta 90’lı yıllara benzer faili meçhul cinayetler bile baş göstermeye başladı. Yoksul Anadolu halkının yoksul çocuklarını yoksul Kürt halkının çocuklarına karşı savaştırdılar. Siperlerde mermilerin hedefi olan iki taraftan da yoksulların çocukları iken, egemenler hep üst perdeden kahkahalarını attılar. Kürt halkına karşı cinayetler işleyen egemenler öbür taraftan ise Türk işçileri kandırdılar. Sürdürülen haksız savaşın faturası emekçilere çıkarıldı. İşçileri, kendi çıkarları için siperlere asker olarak gönderdiler. Bombaları işçilere yaptırdılar ve savaşın bütün faturasını da işçilere çıkardılar. Tabii ki daha fazlasını da yaptılar. Türk ve Kürt işçilerin arasına düşmanlığı da serptiler. Türk işçiler birçok kentte Kürt işçilere saldırdı. İşçilerin arasındaki bölünme TC’nin egemenlerini güçlendirdi sadece.
Bu düşmanlığı diri tutmak için burjuvazinin Diyanet kurumu her fırsatta burjuva medyasında demeç verdi. Şehitlik, vatan-millet gibi safsataları yaymaya çalıştı. Milliyetçiliği öyle bir körüklediler ki, bir işçi Kürtçe konuştu diye bir başka işçi tarafından yakıldı. İşte bizim ülkemizde de burjuvaları iktidarda tutan güç buydu. Türk ve Kürt emekçilerini sömüren, onları yoksulluğa, asgari ücrete, uzun çalışma saatlerine mahkûm eden egemenler, koyu bir milliyetçilikle, dini vaazlarla asıl düşmanı yani kendini iyi sakladı. Yüzyıllar da geçse biliyoruz ki burjuvazinin peşinden giden örgütsüz işçilerin varacağı nokta kandır, sömürü ve savaştır. Örgütsüz olduğumuz için bizi birbirimize kırdırıyorlar ve bu sayede egemenliklerini devamlı kılabiliyorlar. Örgütlü bir Türk işçisi aslında düşmanının Kürt halkı ve Kürt işçileri olmadığını iyi bilir. Asıl düşmanımız burjuvazidir. Asıl düşman bizi düşük ücretlerle uzun saatler çalıştıranlardır. Asıl düşmanlar emekçilerin çocuklarını daha fazla silah satmak daha fazla para kazanmak için ölüme gönderenlerdir.
Ülkemizde ve dünyada kapitalistler tarafından çıkarılan bütün savaşları ancak örgütlenerek durdurabiliriz. Örgütlü bir işçi sınıfı dünyayı değiştirebilir. Örgütsüz olduğumuz sürece burjuvazinin askerliğini, cephanesini üretmeyi, savaş cephelerinde kendi sınıf kardeşlerimizi öldürmeyi, asıl düşmanı unutup kendi içimizde bölünmeyi sürdüreceğiz. Tüm uluslardan işçiler kardeştir ve aynı yoksulluğa, aynı acıya mahkûm edilmektedir egemenler tarafından. Kürt işçi ve emekçileri bizim sınıf kardeşlerimizdir, bu ülkenin proletaryasının bir parçasıdır. Kürt işçilere düşmanlık Türk işçilere her şeylerini kaybettirir. Ezilen Kürt ulusunun talepleri son derece haklı taleplerdir. Buna düşmanlık etmek yakışmaz ezilenlere. Ezilenler ezilenlerle birlikte kurtuluşa erebilir. Kürt ulusunun özgürlüğü işçi sınıfının yararınadır. Hiçbir işçi rahatsız olmamalıdır Kürt halkının taleplerinden, isteklerinden. Umudumuz ülkemizde Türk, Kürt ve her milletten işçilerin birliği, dayanışması, örgütlülüğü ve ortak mücadele etmesidir. Örgütlü işçiler yenilmezdir. Örgütlü işçiler kendi egemenlerinin sahte söylemlerine kanmaz. Asıl düşmanın kim olduğunu iyi bilir. Bu yüzden örgütlenmek ve bu bıçak sırtı düzenine son vermek için birleşin ey Türk, Kürt ve diğer bütün milletlerden işçiler. Sizin birbirinizden bir farkınız yoktur, hepimiz sömürülen hor görülen açlığa sefalete mahkum edilen bir sınıfın bireyleriyiz. Ne milliyetlerimiz ne dini inançlarımız ne renklerimiz ne de konuştuğumuz dil, bizim günde 13-14 saat çalışmamızı engelleyebiliyor. Birlik olalım, bizi çürüten sisteme ve sistemin sahiplerine karşı kusalım haklı öfkemizi!
link: Adana’dan MT okuru bir tekstil işçisi, “Kapitalistleri İktidarda Tutan Sihir” İşçiler Arasındaki Bölünmedir, 10 Kasım 2016, https://marksist.net/node/5378
Ekim Devrimi, Demokrasi, Diktatörlük
Kapitalizmde “Temiz Enerji” Olmaz