Elif Çağlı, Marx’ın Kapital’ini Okumak çalışmasının her bölümünde Kapital’i derinlemesine inceleyerek, bugünün devrimci kuşaklarına ve sınıfın öncü işçilerine Marksizm meşalesi ile yol gösteriyor. Marx’ın Kapital adlı eseri o denli sarsılmazdır ki bugüne dek hiçbir saldırı sıvasını bile dökememiştir.
O dev eser, kaleme alındığı günden bugüne eskimemiştir. Marksist eserler geçmişte kalmış kitaplar değildir. Marksizm adı üstünde bir bilimdir. Ve bu bilim dünden bugüne, bugünden yarına, sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız bir dünya kuracağı güne dek insanlığın meşalesi olacaktır. İşte Elif Çağlı’nın, Mehmet Sinan’ın ve diğer Marksist Tutum yazarlarının yapmaya çalıştığı da, Marx’tan Engels’e, Lenin’den Troçki’ye, Rosa’ya tarihsel önderlerimizin izinden giderek Marksizmin ışığını bugünün devrimci kuşaklarına taşıyıp onlara yol göstermektir.
Kurulduğundan bugüne Marksist Tutum sitesinde büyük bir külliyat oluşmuş durumdadır. Sayısı binleri bulan ideolojik, teorik, politik makale, yazı dizisi, broşür, kitap genç devrimcileri beklemektedir. Bu eserler ezberlenip sağda solda devrimci lafazanlık yapmak için değil, devrim mücadelesine gönül verenlere yol göstermek içindir.
İşte Çağlı’nın Marx’ın Kapital’ini Okumak yazı dizisini de bu gözle okumak gerekir. O zaman Marx’ın bir maden işçisi gibi kapitalist sistemin derinliklerine doğru nasıl kazılar yaptığını daha iyi kavrarız. Bu noktada, Marx’ın Kapital’ini Okumak üzerine çalışırken, özellikle dikkatimi çeken ve bana çarpıcı gelen noktalardan birini buraya aktarmak istiyorum.
Kapitalist sistemin ilk dönemlerinde, sanayinin temelini oluşturan makineler ilk olarak İngiltere’de gelişmiş ve işçi sınıfı da fabrikalarda yerlerini almışlardı. Ancak bu muazzam teknik gelişme, yani makineleşme o güne dek üretim alanında vasıflı ve deneyimli erkek üreticilerin çoğunu işsizliğe iterek, vasıfsız kadınların ve çocukların fabrikalarda çalışmaya başlamasını da beraberinde getirmişti. Kadın ve çocuk işçiler karın tokluğuna ve adeta köle gibi çalıştırılıyorlardı. Namuslu fabrika denetçilerinin ve işçileri muayene eden doktorların tuttukları raporlar çocuk işçilerin kelebekler gibi gün yüzü görmeden ölüp gittiklerini ortaya koyuyordu. Çocuk işçilerin kelebekler gibi ölüp gitmesi burjuvazinin umurunda bile değildi tabii. Mesela patronun adamları işbaşına bir dakika bile geç gelen çocuk işçileri kırbaçla döverlerdi. Çocuk işçilerin çok çalışmanın ve yarım yamalak uyumanın dışında bir hayatları yoktu, oyun oynamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlardı. Okul yüzü bile görmezlerdi.
İplik üreten devasa makinelerde özellikle çocuk işçiler çalıştırılıyordu. Pamuğun ipliğe, ipliğin cekete dönüşümünün her evresinde bu çocuk işçilerin emeği vardı. Patronlar, minik elleri kopan ipliği bağlamada daha işlevli olduğu ve makinelerin arasındaki en dar alanlara bile girebildikleri için çocukları çalıştırıyorlardı. Kadın ve erkek işçiler madenlerde çıplak çalışıyorlardı. Bugünün örgütsüz işçileri bunları duyduklarında çok şaşırabilirler. Fakat bu anlatılanların hiçbiri bir filmde ya da romanda geçen hayal ürünü şeyler değildir. Dünden bugüne kapitalist sistemin insanlığa yaşattığı gerçeklerdir.
Fabrikalarda çalıştırılan çocuk işçilerin yaşı 3-4’e kadar inebiliyordu. Çoğu zaman bu çocuk işçilerin 24 saati fabrikada geçiyordu. Makineler 24 saat çalışıyordu. Birkaç saat uykunun ardından zalim efendilerinin adamları çocukları uyandırıp çalıştırıyorlardı. Bugün de ufacık çocukların minik ellerinde tuttukları aletlerle pamuk tarlalarında, kendi ağırlıklarının üç-beş katı ağır yükleri taşıdığını görmüyor muyuz? O zaman Marx, çocuk emeğinin sınırsız sömürüsüne dair “hep çalışmak, hiç oynamamak” diyerek burjuvazinin vicdanının cüzdanında olduğunu anlatıyordu. Bu işçi çocukların çok çalıştırılmaktan omurgaları kayıyordu. Ayrıca yeterli ve dengeli beslenemiyorlardı. Yaşları 20’ye varmadan ihtiyar dede ve nineler gibi adım atamaz hale geliyorlardı. Bu yaşanası dünyada tek bir gün bile insan gibi yaşamadan göçüp gidiyorlardı. Bugün de çocuk işçi Ahmetler, Fatmalar köle gibi çalıştırılmakla kalmıyorlar, preste başları ezilerek, yüksekten düşerek, tarlalarda üzerlerinden geçen traktörlerin altında kalarak can veriyorlar.
Sanayi devrimi İngiltere’de başlamıştı. Bugünse kapitalist sömürü sistemi dünyanın en ücra köşesine dek yayılmıştır. Dünün İngiltere’sindeki erkek, kadın ve çocuk emeğinin sömürüsü, bugün dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Teknolojinin geldiği düzeye karşın, çocuk işçi sömürüsü ortadan kalkmamıştır. Tersine sömürü arttığı gibi, iş cinayetlerinde katlediliyor çocuk işçiler. Savaşlarda, göç yollarında, denizlerde cansız bedenleri kıyılara vuruyor…
İşte Marx’ın Kapital’ini Okumak adlı çalışmayı bu korkunç sömürü düzenine son vermek için okumalıyız. Elif Çağlı’nın söylediği gibi: “Artık kapitalizmin iyice çürüdüğü ve insanlığı yıkıma sürüklediği bir dünyada yaşıyoruz. Açık ki, işçi sınıfının dünyayı sermaye egemenliğinden kurtaracak mücadeleyi yükseltmesi, günümüz koşullarında gerçekten de yaşamsal bir zorunluluk oluşturuyor. Marksizm dünden bugüne, işçi sınıfının devrimci mücadelesine yol gösteren bilimsel meşale oldu. Bugünse, sınıfın öncüsünün Marksizm temelinde sağlam bir bilinçle donatılması gereği çok daha yakıcı bir önem kazandı. Bu bağlamda, Marx’ın neredeyse ömrünü vererek kapitalizmin sırlarını gözler önüne serdiği devasa çalışması Kapital’in kavranmasına hizmet etmek devrimci bir görevdir.”
link: İzmir’den MT okuru bir işçi, “Hep Çalışmak, Hiç Oynamamak!” İşte Kapitalizm!, 17 Aralık 2021, https://marksist.net/node/7529
Sorun “Hızlı Moda” mı, Kapitalizm mi?
Rejimin Krizi ve Mücadele Dinamikleri