SSCB çökmeden önce burjuvazi komünizmi kitlelere “öcü” olarak gösteriyordu. SSCB’nin yıkılmasının ardından ABD kendi hegemonyasını yeniden tesis etmek için yeni bir düşman buldu. Bu düşmanın adı “uluslararası terörizm”di. “Uluslararası terörizm” safsatasını sadece ABD değil, diğer emperyalist devletler de Ortadoğu’da yürütülen emperyalist savaşın bir gerekçesi haline getirdiler. “«Terör» sözcüğü en geniş anlamıyla ve bire bir kelime karşılığıyla dehşet ya da şiddet demektir. Ancak tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalist toplumda da, siyasal mücadele ve sınıf savaşı söz konusu olduğunda kavramlar tarafsızlığını yitirir. En objektif gibi görünen sözcükler bile, egemen sınıfın azgın çıkarlarına alet edildiğinde farklı «şifre»lere dönüştürülür. Tıpkı günümüzde burjuvazinin terör kavramı eşliğinde yürüttüğü “kanlı oyun” da olduğu gibi. O nedenle sorun, gündelik yaşamda artık sıkça duyduğumuz bir kavramın basitçe ne anlama geldiği değil; hangi sınıf tarafından ne amaçla kullanıldığıdır.”[*]
Burjuvazi için kelimelerin gerçek anlamının ne olduğunun bir önemi yoktur. Her olayda ve koşulda kendi sınıf çıkarına kelimeleri çarpıtarak kullanmaktan çekinmemektedir. Karşıt sınıfın örgütsüzlüğünün farkında olan burjuvazi, her fırsatta bu çarpıtmalarla işçi sınıfının aklını bulandırmaktan geri durmamaktadır. Nitekim “demokrasi, özgürlük, uluslararası terörizm” gibi sözcüklerle örtülerek uygulanan emperyalist politikalar burjuva sınıfına hizmet etmektedir. Emperyalist talan için kullanılan “demokrasi” vaatleriyle, “çete, terörist” gibi ifadelerle yaratılan karmaşayla, kapitalizmin tarihsel krizinden ve tükenmişliğinden kaynaklanan paylaşım savaşının gerçek nedenleri çarpıtılmaktadır.
Kasım 2015’te Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleşen saldırı 132 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Terör eylemleri bahane edilerek getirilen OHAL’in altıncı kez uzatılmasına kadar geçen süreçte Fransız burjuvazisi, toplumda yarattığı korku ve pasifikasyon ortamında, işçi sınıfına dönük saldırılarına hız kazandırdı. Terörle mücadele safsatasıyla işçi sınıfının algısını bir kez daha gerçekleşen saldırıların asli sorumlularından uzak tutmayı başardı. Bugün dünyada yürüyen 3. emperyalist savaş her geçen gün kızışmakta ve yayılmaktadır. Avrupa’da peş peşe patlayan bombalar Ortadoğu’nun cehennem alevinin tüm dünyaya sıçradığının kanıtlarındandır. Sorunun kapitalist sistemin tarihsel krizinden kaynaklanıyor olmasından kaçarak medeniyetler, kültürler çatışması, “Batı değerleri”ne saldırı olarak değerlendirenler, işçi sınıfını gerçeklerden uzak tutmaya çalışmakta; savaşın, kaos ortamının, ekonomik krizin gerçek saiklerini gizlemeye çalışmaktadırlar.
Sonbaharda OHAL’i kaldıracağını dile getiren Macron, Fransa halkının özlem duyduğu özgürlüğü onlara geri vereceğini vaat etti. Burjuvazinin bu genç gözdesinin özgürlüğü hangi sınıfın çıkarına getireceği aslında ortadadır. Dünyada yoksulluğun azaldığını ve dünya ekonomisinin büyüdüğünü dile getiren Macron, hayal dünyasına kendini fazla kaptırmıştır. Kemer sıkma politikasına hız kazandırmayı düşünen Macron aslında her kapitalist ülkede olduğu gibi krizin faturasını işçi sınıfının üstüne daha fazla yıkmayı hesaplamaktadır. Yakın zamanda 10 bin yeni polis hedefi ve militarizme harcanan paranın artışıyla otoriterleşme yolunda diğer ülkelerden geri kalmayacaktır. Bu nedenle burjuvazinin bu yeni gözdesinden medet ummak balığın kavağa çıkmasını beklemekten öteye geçmeyecektir.
İkiyüzlü burjuvazi tüm ülkelerde işçi sınıfını aldatmaya devam etmektedir. Fransa örneğinde olduğu gibi özgürlük ve demokrasi söylemleriyle algıları farklı yöne kanalize etmektedir. Yönlendirilen algılar yüzünden, Fransa işçi sınıfı asıl düşmanının kendi burjuvaları olduğu gerçeğini görememektedir. Emperyalist dönemin spesifik özelliklerinden olan milliyetçilik ve şoven fikirler işçi sınıfına çok güçlü şekilde aşılanmaktadır. Her gün milyonlarca insan yatağa aç girerken militarizme harcanan para ise milyar dolarları kat kat aşmaktadır. Atlatılamaz durumda olan krizin hesabı işçi sınıfından sorulmaktadır. İşsizlik artmakta, çalışma koşulları kötüleşmekte, çalışma saatleri uzamakta, geçmişten sınıf mücadelesiyle kazanılan bütün haklar bir bir gasp edilmekte, bu da yetmezmiş gibi emperyalist savaş iyice kızıştırılmaktadır.
İşçi sınıfının örgütlülük düzeyinin ne yazık ki çok az olduğu bugünün koşullarında bunları göz göre göre çok rahat yapmaktadırlar. Fakat hiçbir şey olduğu yerde kalmadığı gibi işçi sınıfında da bu durum değişmeye başlamış vaziyettedir. İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin düşüklüğü bizlere yılgınlık, umutsuzluk vermemelidir. Görülüyor ki su artık kaynama derecesine çok yaklaşmıştır. Toplumlarda öfke ve sınıf kini birikmekte, huzursuzluk her geçen gün artmakta, değişim ihtiyacı işçi sınıfının içine yer etmektedir. Burjuvazinin bizlere vaat ettiği özgürlüğü ancak ve ancak örgütlü işçi sınıfı gerçekleştirebilir. İçinden geçmekte olduğumuz dönem ise gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına, gecenin karanlığı yırtıp aydınlığa yol almasına gebe bir dönem olacaktır. Umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmadan işçi sınıfının örgütlülüğü için çaba sarf etmeli, devrimci bilinç ve örgütlülük düzeyini artırmak için uğraş vermeli, mücadelenin yükseleceği o günlere hazırlanmalıyız.
[*] Elif Çağlı, “Terör”ün Ardına Gizlenen Gerçekler, marksist.com
link: Mersin’den bir öğrenci, Burjuvazinin Yalanları, 25 Temmuz 2017, https://marksist.net/node/5767
Hayal Et
Zor Zamanlarda Yaşıyoruz Her Birimiz