Son günlerde Türkiye’de yine pek çok kişi Yunan kelimesini duyduğunda tepki göstermeye başladı. Uzun yıllardan beri, dönem dönem her iki toplumun egemen sınıfları, Türk-Yunan sorunu adını verdikleri kendi aralarındaki çatışmayı su yüzüne çıkartıp emekçileri de milliyetçilik temelinde kışkırtmaya çalışırlar. Yine öyle bir dönemdeyiz. Konu Türkiye’nin ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki petrol ve hidrokarbon yatakları üzerindeki paylaşım hevesleri. Bu hevesleri uğruna milliyetçiliği yükselterek, gerilimi körükleyerek hem emekçileri kendi politikalarının peşine takıyorlar hem de onları kendi gerçek sorunlarından uzak tutarak oyalıyorlar. Bir taşla iki kuş!
Türkiye’de, televizyonlardan, gazete manşetlerinden, sosyal medyadan taşırılan bir kampanya ile Yunan düşmanlığı yeniden hortlatılmış durumda. Geçmişte yaşananlara atıfta bulunan, üsten bakan, kibir dolu, aşağılayıcı sözler içeren twitler, videolar, yorumlar her yerde. Örneğin “Yunan tohumları yüzmeyi öğrendiniz mi?”, “Avrupa’nın şımarık çocuğu tarih tekerrürden ibarettir derler, hatırlatalım!”, “Bin yıllık tarihi geçmişi olan Türk ordusuna kafa tutmak her yiğidin harcı değil” gibi ve daha keskin milliyetçi yorumlar ortalıkta dolaşırken, gazete manşetlerine de bunlardan aşağı kalır yanı olmayan başlıklar atılıyor. “Yunan’a Gözdağı!”, “Yunan Küstahlığı!”, “Güçlüyüz Muktediriz” gibi başlıklarla sunulan haberlerle milliyetçilik besleniyor. Manisa’nın Akhisar ilçesinde yaşayan 85 yaşındaki bir kadının, Yunan armatör Aristotle Onassis’in doğduğu ev olarak bilinen Akhisar’daki tarihi evini 3 milyon euro teklif edilmesine rağmen “burada Yunan bayrağı dalgalanamaz” diyerek Onassis Vakfına satmadığı ve teklifi geri çevirdiği haberi bunlardan bir tanesi. Havaalanları “250.000 TL’ye ev alın size TC vatandaşlığı verelim” afişleriyle donatıldığında, dünyanın birçok memleketinden burjuvalara Kanal İstanbul güzergâhında araziler satıldığında bir yerlerden işaret almadıkları için duruma ses çıkarmayan kesimler, yaşlı kadının tavrını örnek vatanseverlik diye gururla alkışlıyorlar.
Bu safsatalar emekçilerin kafasını bulandırıp onları burjuvaların çıkarlarını savunur hale getirmek için yükseltiliyor. Oysa suyu kurtlar için bulandıranlar olmadığında iki ülkenin emekçileri bu hezeyanlara kapılmıyor, birbirlerinin yanında olduklarını fedakârca gösteriyorlar. “Kendileri yönetse bütün halklar bir olur!” sloganını boşuna haykırmıyoruz biz alanlarda. 1999 Gölcük depreminin ardından Yunanistan halkının gösterdiği hassasiyet ve yaptığı yardımlar, ardından birkaç hafta sonra Atina’da yaşanan depremde Türkiye halkının genelinin benzer tutumları göstermesinin üzerinden çok zaman geçmedi daha.
Zaten başka türlü nasıl olabilir ki? Birbirinin acısını, mutluluğunu paylaşmış bu iki halk aynı topraklarda yüzyıllarca yan yana yaşamıştır. Her ikisi de çok zengin ortak bir kültürü paylaşır. Oynadıkları oyunlarıyla, yedikleri yemekleriyle, birbirine karışmış türküleriyle pek çok ortak noktayı, bir kültürü paylaşırlar! Birbirlerine yüzyıllarca dostluk etmiş bu iki halk tarihin belli dönemlerinde kendi egemenlerinin bilinçlerine ektikleri zehirli tohumlarla karşı karşıya getirilmek istenmiştir. Bugün de yaşadığımız budur! Ancak biz her iki ülkenin işçi ve emekçileri, bu oyunlara gelmemeliyiz. El ele vererek üzerimize kurdukları bu oyunları birlikte bozmalıyız. Halkları başka ülkelerin emekçi halklarına karşı düşmanlaştıran bu aşağılık milliyetçi duyguların karşısına emekçilerin birliğini savunan yüksek duygularla çıkmalıyız. Anadolu’yu Yunan egemenleri için işgal etmeye gönderildiklerinde kurşuna dizilmeyi göze alarak kardeşlerine silah sıkmayacaklarını haykıran Bolşevik Yunan askerlerinin tutumu iki halkın emekçilerine de doğru yaklaşımın ne olduğunu açıklıkla göstermektedir: Burjuvaların milliyetçiliğine karşı işçilerin uluslararası birliği!
link: Mersin’den MT okuru bir eğitim işçisi, Burjuvaların Milliyetçiliğine Karşı İşçilerin Uluslararası Birliğini Savunalım!, 17 Eylül 2020, https://marksist.net/node/7029
O Yumruk İşçi Sınıfına Atılmıştır
“Hüzün Adası”na Yolculuk