Bu Tablo Depremin Değil Kapitalizmin Eseri
Mersin’den MT okuru bir eğitim emekçisi
Bazen dakikalar, saatler, günler aylardan, yıllardan daha uzun sürer. Geçen süreyi zaman birimleriyle ifade etmek anlamsızlaşır. O esnada yaşananlar, hissedilenler duygular olarak yüklenir insanın zihnine. Ama bu duyguları tam olarak ifade edecek kelimeler de dökülemez dilden. Çünkü yoktur. Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden tam bir yıl geçmiş. Bir yıl uzun bir süre fakat yaşayanlar için deprem sırasında ve hemen sonrasında geçen süreden uzun değil kesinlikle. Büyük bir yıkımla karşı karşıya kalanlar, çaresizce kendilerini ve enkaz altındaki yakınlarını kurtarmak için çırpındıkları bu zaman diliminin geçmek, güneşin doğmak bilmediğini anlattılar hep sonrasında o anlardan bahsederken. Yakınlarının yardım isteyen seslerini işitip ellerinden bir şey gelmediği için tarif edilemez acılar içinde günler boyunca arama kurtarma ekiplerini beklediklerini söylediler.
Fay hatları üzerine kurulmuş, büyük depremler hiç göz önünde bulundurmadan çok katlı binalarla büyütülmüş şehirlerde yaşandı bu deprem. Kapitalistlerin talan ve vurgun politikalarıyla daha fazla sermaye biriktirmek için katlettikleri bu şehirlerde gerekli hazırlıkları yapmak bir yana, depremin yıkıcı sonuçlarını daha da ağırlaştıracak uygulamaları hayata geçirdi burjuvazi. Afeti felâkete çeviren, yıkımı yaşayan emekçileri çaresizlik duygularıyla kendi kaderleri ile başbaşa bırakan kapitalizmdi.
Büyük ressam Picasso çok ünlü bir tablosunu “Çocukların çığlıkları, kadınların çığlıkları, kuşların çığlıkları, çiçeklerin çığlıkları, ahşabın ve taşların çığlıkları, tuğlaların çığlıkları, dolapların, yatakların, sandalyelerin, testilerin ve kedilerin ve kâğıtların çığlıkları, araya karışan kokuların çığlıkları, dumanların çığlıkları...” sözleriyle sunmuştu. Henüz üç yaşındayken 1884 Malaga depremini yaşayan Pablo Picasso depremin insanları, evleri, köyleri ve hayvanları nasıl paramparça ettiğine dehşetle tanık olmuş ve sonrasında hamile annesiyle birlikte sığındıkları tek göz odada annesinin doğum sancılarına ve acı yüklü çığlıklarıyla birlikte doğumuna tanıklık etmek durumunda kalmış, haliyle yaşadıkları derin izler bırakmıştı onda. O çok ünlü tablosunda da paramparça uzuvları, kucağında bebeğiyle haykıran kadını, boğa başını, kanadı kırık güvercini, elinde kandille ağlayan yüzü, biçimini kaybetmiş atı, aklını yitirmişçesine avare gezen kadını, yerde yatan adam başını, toz duman içerisindeki bir deprem şehrini andıracak biçimde siyah ve gri tonlarla resmetmişti.
Ama bu tablo aslında bir depremi değil Nazilerin yönetimindeki Almanya’nın savaş uçaklarıyla bombaladığı ve taş üstünde taş bırakmamacasına yıktığı Guernica’yı anlatıyordu. Guernica’yı hiç görmemiş olan Picasso faşizmin yarattığı yıkımı, savaşın dehşetini, uçaklardan dökülen bombalarla işlenen büyük cinayeti çocukluğunda tanık olduğu depremin dehşeti ile aktarmıştı resmine. Savaşın dehşeti ile deprem sırasında yaşanan dehşeti özdeşleştirmişti. Gerçekten de 6 Şubat depremlerinin ardından ortaya çıkan dehşetli görüntüler ancak savaşın yarattığı yıkımlarla karşılaştırılabilir.
Bu tabloyla ilgili aktarılan bir anekdot da vardır, ki çok çarpıcıdır. Paris'in Almanya tarafından işgal edildiği İkinci Dünya Savaşı sırasında bir Nazi subayı Picasso’nun stüdyosunu ziyaret ettiğinde Guernica tablosunu göstererek “Bu resmi siz mi yaptınız?” diye sormuş, Picasso da subayı “Hayır, siz yaptınız” diye yanıtlamıştır. 6 Şubat depremlerinin yıktığı şehirleri gören bir kapitalist hayretle bu tablo deprem sonucu mu oluştu diye sorsa ona verilecek en iyi yanıt da aynısı olurdu herhalde. “Hayır, bu tablo depremin değil, kapitalizmin, yani sizlerin eseridir!”
Hesap Günü için Örgütlü Mücadelemizi Büyütelim!
İstanbul/Avcılar’dan bir grup emekçi kadın
Tarih 6 Şubat 2023. Feryatlarla, çığlıklarla uyandılar uykulardan. Bir de uyanamayanlar vardı, oracıkta can verenler. En acısı da günlerce kurtarılmayı beklerken hayata gözlerini yumanlar. Türkiye ve Suriye halkları 6 Şubat gecesi Maraş merkezli depremlerle sarsıldılar. Türkiye’de depremin etkileri 11 ilde hissedildi ve 13 milyonun üzerinde insan felâketi yaşadı. Hem Türkiye’de hem de Suriye’de ölen, günlerce kurtarılmayı bekleyenler ise işçi ve emekçilerdi… Her iki tarafta da emekçiler günlerce yıkıntılar altında kalan yakınlarının imdat çığlıklarını duydular, tırnaklarıyla toprağı kazıyarak onları kurtarmaya çalıştılar. “Kim hangi millettendir, neye inanır?” diye bakmadan herkes birbirinin yardımına koşmaya çalıştı. Yıkım çok büyük ama imkânlar çok kısıtlıydı.
Çürümüş rejimin AFAD’ı ve Kızılay’ı yoktu ortada. Saatler geçti devlet yoktu, günler geçti devlet yoktu! “Devlet baba” ortaya çıktığında da birbirine yardım eli uzatan emekçi halka tehditler savurdu, parmak salladı. Yetmedi, birbirine düşman etmeye çalıştı. O da yetmedi toplanan yardımların ihtiyaç sahibi depremzedelere ulaşmasını engelledi. “Ne yapılacaksa biz yaparız” diyerek nutuklar attı. Tek adam rejiminin insan canını hiçe sayan zihniyeti yüzünden kritik gün ve saatler arama kurtarma çalışmaları yapılmadan geçirildi, enkaz altındakilerle haberleşmek, yardım ulaştırmak için kullanılan sosyal medya iktidara tepkinin artmasını engellemek üzere kısıtlandı. Çadır, tuvalet, içme suyu gibi temel ihtiyaçlar bile aylarca karşılanmadı. Cenazeler çıkarılmadan enkaz kaldırma çalışmaları başladı. Tek adam rejimi yaşanan felâket karşısında hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi davrandı, göstermelik olarak birkaç müteahhitti gözaltına almakla yetindi. Yıkımdan saatler sonra deprem bölgesine giden devlet erkânı pişkin pişkin sırıtarak pozlar verdi. Erdoğan’ın yanında boy göstermek için yarışa tutuşuldu. Korkmuş, üşümüş, ailelerini kaybetmiş çocuklarımızı birer figüran gibi önlerine alıp şovlarına alet ettiler. Ekranlarda timsah gözyaşları döküldü, “hayırsever” zenginlerin birbirleriyle yarıştığı “Türkiye tek yürek” şovları yapıldı.
Acılı ailelerin yaralarını sarmak bir yana derhal konut, inşaat ihaleleri açıldı. Resmi rakamların yaşanan felâketin yakınından bile geçmediği ortadaydı. Nitekim depremin yıldönümü yaklaşırken iktidarın ağzından dökülen rakamlara göre yaşamını kaybeden insanlarımızın sayısı 130 bin! Tek adam rejimin kâr hırsını, yağma ve talanı merkeze koyan zihniyeti nedeniyle bugün bu felâketi yaşadık. Çünkü biliyoruz pekâlâ önlemler alınıp deprem olduğunda enkaza dönüşmeyecek, sellerin önüne ne varsa katıp götürmeyeceği, yanıp kül olmayacak şehirler ve yaşam alanları oluşturulabilir! Ama gözünü kâr hırsı bürümüş sermaye sınıfı ve iktidarını her şeyin üstünde tutan rejim için işçi ve emekçilerin canından daha ucuz bir şey yok! Şurası çok açıktır; önlem almayan, yaşanan felâketlerden ders çıkarmayan, devleti şirketmiş gibi yönetmeye çalışan Erdoğan ve ekibi yaşanan yıkımın baş mimarıdır. Tek adam rejimi döneminde tüm devlet kurumları iktidarın kadrolarıyla dolduruldu. Görevi afetlere hazırlık ve müdahale olan AFAD ve Kızılay gibi kurumlar da bu anlayıştan nasibini fazlasıyla aldı. Deprem bu kurumların içinin nasıl boşaltıldığını, esas görevi yerine kâr amaçlı ticarethaneye çevrildiğini gösterdi. Tek adam rejiminin çürümüşlüğünü bir kez daha gösterdi.
Bizler sosyalist işçiler olarak yaşananları ne unuttuk ne de unutturacağız. Depremle birlikte toplumda ortaya çıkan dayanışma duygusunu hatırlayalım. Emekçileri bölüp parçalayan egemen zihniyete rağmen toplumun pek çok kesiminden dayanışma eli uzatıldı, acılar ve çaba ortaklaştı. Depremin ilk dakikalarından itibaren Türkiye’nin dört bir yanından milyonlarca emekçi, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve özellikle sol-sosyalist örgütler depremzedelerle dayanışmayı örmek için seferber oldu. Binlerce insan enkaz altında kalanları kurtarmak, dışarda kalıp yaşam mücadelesi verenlere ise destek olmak için bölgeye koştu. Bir kez daha gördük ki faşist rejimin baskı altına aldığı, çaresizlik ve umutsuzluğa ittiği, düşmanlaştırdığı, duygu birliğini kırmaya çalıştığı emekçi kitleler, her şeye rağmen birlik ve dayanışma ruhunu kuşanabiliyorlar. Tam da bu nedenle tüm gücümüzle rejimin yalanlarını ve kötülüklerini teşhir etmeliyiz. Sınıf devrimcileri için koşullar ne olursa olsun karamsarlığa kapılmamanın, umudu ve mücadeleyi büyütmenin önemini gösteren bu gerçek, sürekli hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır. Depremin yıldönümünde kendisini desteklemeyenleri açıkça tehdit eden, yardımların ulaşmayacağını söyleyen ve örnek olarak Hatay’ı gösteren faşist rejime bu sözlerinin bedelini ödetecek, iktidarını en temellerinden sarsıp, enkaza çevirecek olan o “mazlum ve garip” kalanların, işçi ve emekçilerin birliği ve örgütlü yumruğu olacaktır! Bunun için işçi ve emekçiler olarak dayanışmamızı, birliğimizi ve mücadelemizi büyütelim, hesap sorma iradesini gösterelim!
Karşılığı Olmayan Vaatlerle Geçen Bir Yıl!
Ankara’dan MT okuru genç kadınlar
6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilde büyük bir yıkıma ve yüz binden fazla insanımızın hayatını kaybetmesine yol açtı. Aradan bir yıl geçmesine rağmen henüz depremzedelerin yaraları sarılmamış, en temel ihtiyaçları giderilmemiştir. Hâlâ temiz su bulmakta zorlanan depremzedeler arasında su kirliliğinden doğan sağlık sorunlarında artış olmakla birlikte okulların açılması ile bulaşıcı hastalıkların arttığı görülmüştür. Depremzedeler çadır kentlerde çetin kış şartlarında soğuk, çamur ve su baskınlarıyla, yazın ise aşırı sıcaklar, yıkımın yarattığı toz, haşereler, akrep ve yılanlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Deprem üzerinden geçen bir yıla bakıldığında depremzedelerin manevi kayıpları zaten geri getirilemezdi de maddi kayıplarının da yeri doldurulamadı, doldurulmadı. Depremzedeler geçen bir yıl içerisinde iktidarın boş vaatleriyle ve sahte umutlarıyla kandırıldı. Yıkılan ve ağır hasarlı olan yüz binlerce bina varken, yapılan 46 bin deprem konutu, depremzedelerin ihtiyacını karşılamaktan son derece uzaktır. Üstelik çekilişle anahtar teslimi yapılacak olan bu konutlar, hak sahibi olan depremzedelere kredi karşılığında verilecek. İktidardakiler deprem konutlarını bir lütuf gibi her yerde köpürtüyorlar. Ancak mağdur olan depremzedelerin birçoğunun barınma ihtiyaçlarının karşılanmaması bir yana sözde karşılananlar da borçlandırılıyor. Kiracı durumunda olan yüz binlerce insan ise dikkate bile alınmıyor.
6 Şubat depremlerinin molozları dahi daha kaldırılmamışken, yaraları sarmak bir yana yeni yaralar açılmışken, jeologlar her an olabilecek İstanbul depremi için uyarı yapıyorlar. Maraş merkezli depremler öncesinde de yapılan uyarılar dikkate alınmadı. Plansızlığın, ihmalkârlığın, daha doğru bir ifadeyle örgütlü kötülüğün boyutu büyük acılara sebep oldu. Kapitalizm ayakta kaldıkça yakın ve uzak gelecek için işçi sınıfını bekleyen tehlikeler her geçen gün büyüyor. İşçi sınıfı örgütlenmedikçe ve burjuvaziden hesap sormadıkça büyük acılar yaşamaya devam edeceğiz.
link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan: Bu Felâket Depremin Değil Kapitalizmin Eseridir, 10 Şubat 2024, https://marksist.net/node/8189
Davos 2024: Burjuvazinin Nafile “Güven” Arayışı Sürüyor!