Ek | Boyut |
---|---|
Kapitalizm_Cikmazda.pdf | 2.17 MB |
Kapitalizmin günümüzde yaşanan sistem krizi 1929 Büyük Depresyon dönemini bile aşan bir derinlik ve yaygınlıkta seyrediyor. Bu kriz burjuva ideologların uzun bir dönem boyunca kapitalist düzenin geleceğine dair çizdikleri pembe tabloları da paramparça ediverdi. İçinden geçtiğimiz dönemde özellikle belirli bölgelerde art arda patlak veren emperyalist yeniden paylaşım savaşları, “artık savaşlar dönemi geride kaldı, dünya bir barış dönemine giriyor” diyen liberallerin ipliğini iyice pazara çıkarttı. Kapitalist Avrupa Birliği’nin giderek ulusal sınırları yok eden bir Avrupa Birleşik Devletleri’ne dönüşeceği iddiasının hepten inandırıcılığını yitirmesi bir yana, AB ekonomik bir birlik olarak bile parçalanmaya yüz tutmuş durumda. Küreselleşmenin ulusal sınırları ortadan kaldırmadığı ve tersine küresel ölçekte kızışan kapitalist rekabetin ulusal çatışma ve sürtüşmeleri büsbütün yoğunlaştırdığı, artık uzun sözü gerektirmeyecek denli açık bir gerçek.
Geçmişte yaşananları hatırlayacak olursak, kapitalizmin emperyalist paylaşım savaşlarıyla ilerleyen büyük buhran dönemleri ortaya son derece önemli dersler koymuştu. Bu dersler arasında en önemlisi, kapitalizmin krizlerini, ancak ve ancak, daha da yıkıcı krizleri hazırlama pahasına atlatabileceği gerçeğiydi. Eşyanın doğası gereği böyle bir gidişatın üreteceği sonuç da belliydi. Bu, kapitalist sistemi büsbütün köşeye sıkıştıran büyük bir açmazdan başka bir şey olamazdı.
Bugün tüm belirtileriyle gözler önüne serildiği üzere, kapitalizm tarihsel bir tıkanma içindedir ve peşpeşe gelen ölüm sancıları kaçınılmazdır. Daha önce dünya üzerinden gelip geçmiş çeşitli toplumsal düzenleri tarihin çöp tenekesine sürükleyen akıbet, şimdi kapitalizm için pusuda bekliyor. Kapitalist sistem artık kendini ileriye taşıma potansiyellerini tüketmiş ve onun için de ölüm çanları çalmaya başlamıştır. İşte günümüzde kapitalist dünya düzeninin içine sürüklendiği muazzam çatışmalı ve çıkışsızlıklarla yüklü süreç bu gerçeklere işaret ediyor.
Kapitalizm bugün yaşadığı sistem krizini, tıpkı geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine savaş harcamalarını tırmandırarak ve böylece dünyayı ateşe vererek, yeniden paylaşıma konu olan bölgeleri yakıp yıkarak, milyonlarca insanın yaşamını söndürerek atlatmayı deniyor. Bu anlamda, aslında birbirine eklemlenmiş bölgesel yeniden paylaşım savaşlarıyla bütünsel bir zincir oluşturan ve yeni savaş gereçleri ve teknikleriyle sürdürülen bir Üçüncü Dünya Savaşı döneminin içinden geçmekteyiz. Fakat şurası da bir gerçektir ki, dünyanın emperyalist egemenleri yıkıcılıkta, zalimlikte ve kitleleri aldatmaya yönelik hilekârlık ve entrikacılıkta ne denli yol almaya çalışırlarsa çalışsınlar, kapitalist sistemin büyük bunalım dönemlerini atlatabilmek üzere başvurduğu mekanizmalar artık aşınmıştır. Ne var ki, kapitalist gidişatı yeni teknolojik buluşlardan ibaret sananların kapitalist üretim tarzının derinliklerinde mayalanan açmazları kavrayabilmeleri olanaksızdır. Oysa teknik açıdan göz boyamayı ve kimilerinin başını döndürebilmeyi hâlâ başarabilen kapitalist sistem, içsel işleyiş yasalarının ürünü olan ekonomik tıkanıklıklar ve dünya ölçeğinde sınıf savaşlarını tetikleyen köklü sosyal çelişkiler nedeniyle gerçekten de büyük bir çıkmaz içinde.
Bu çıkmazın en çarpıcı örneklerinden birini, bir zamanlar kapitalizme yeniden ve yeniden can vermiş olan kredi mekanizmasının artık krize çare olamayan aşınmış durumu oluşturuyor. Kapitalizm uzun yıllar boyunca işçi sınıfının sömürüsüne dayanan cafcaflı bir tüketim dünyasını kredi mekanizmasını pompalayarak yaşattı. Ne var ki, eşsiz bir kurtarıcı addedilen kredi mekanizması giderek yeni krizleri mayalayan bir canavara dönüştü. Ancak ne kapitalizm kredi mekanizmasından vazgeçebilir ne de kredi mekanizması kapitalizme ölümsüz bir yaşam vadedebilir.
Kapitalist ekonomi bir taraftan zenginliği yoğunlaştırıp diğer taraftan yoksulluğu yaygınlaştıran niteliğiyle sürekli olarak toplumsal eşitsizlik üreten ve eşitsizliği ağırlaştıran bir ekonomidir. Kapitalizm bir yanda muazzam boyutlara ulaşan bir üretimle görece bir bolluk zemini yaratıyor, fakat diğer yanda kapitalist üretim ilişkilerinin niteliği gereği bölüşümde geniş kitlelerin payına büyüyen bir yoksulluk düşüyor. Bu derin çelişki, dünya üzerindeki milyonlarca insanın yaşam koşullarının kapitalist düzen altında büyük bir tehdit altında olduğunun ilanıdır.
Ayrıca ve en önemlisi, üretici güçlerin ve teknolojinin bugün ulaştığı düzey kapitalist üretim ilişkileriyle bağdaşmıyor. Kapitalizm insanın insan üzerindeki sömürüsünü, toplumsal eşitsizliği ve bundan kaynaklanan toplumsal yozlaşma ortamını ve doğanın katlini öylesine dayanılmaz boyutlara tırmandırmıştır ki, gezegenimiz adeta bir uçurumun kıyısındadır.
Kapitalist üretim tarzı bir zamanlar sahip olduğu ilerletici barutunu yitirmiştir. Bu sistem çürümüş, yozlaşmış ve insanlık toplumunu kemiren kapitalist bir belâya dönüşmüştür. Bu durum görmek isteyen gözler için aslında son derece aşikârdır. Oysa bu gerçekliğin ötesinde, insanın insanı sömürmeyeceği, toplumsal baskı ve ezilmişliğin ve eşitsizliğin yeryüzünden silineceği bir geleceğe, sosyalizme ilerlemeyi mümkün kılacak nesnel bir temel yer alıyor. Bu nedenle, dünya işçi sınıfı devrimci bilinçle donanıp örgütlendiğinde insanlık çıkarına olacak muazzam bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirebilir.
İşçi sınıfının bu tarihsel eylemi için gereken hazırlık düzeyi henüz zayıf olsa da, açık ki artık umutsuzluğa da yer olmamalı. Dünya üzerinde yükselen ve işçi-emekçi kitleleri, genç kuşakları ayağa kaldırarak gelişen yeni bir isyan dalgası, kapitalizmi yeryüzünden silip süpürecek tarihsel işçi devriminin koşullarının içten içe mayalandığını haber veriyor. Burjuva ideologları kapitalizmin geleceği konusunda derin endişelere sürükleyen de zaten bu gerçekler değil mi?
İÇİNDEKİLER
link: Elif Çağlı, Kapitalizm Çıkmazda, Şubat 2012, https://marksist.net/node/8092