Ek | Boyut |
---|---|
Alt-emperyalizm_uzerine.pdf | 186.32 KB |
Alt-emperyalizm konusu, emperyalizm ya da küreselleşme olgularının kavranışındaki farklılıkların uzantısı olan tartışmalı yönler içeriyor. Hatırlanacağı üzere, kapitalizmin sömürgeci aşaması ile emperyalist aşaması arasındaki ayrımın görmezden gelinmesi nedeniyle genelde dünya ve özelde Türk solunda yanlış siyasal tutumlar geliştirilmişti. Brezilya, Arjantin, Türkiye gibi ülkelerin birer yarı-sömürge ya da yeni sömürge olarak nitelenmesi bu tür tutumların ifadesiydi. Uzun yıllar boyunca etkisini sürdüren bu tür görüşler, daha yakın dönemlerde ise bu kez küreselleşme tartışmaları eşliğinde yeniden biçimlendirilip gündeme sokuldular. Kapitalizm altında küreselleşmenin emperyalizmin ilerleyen bir hali olduğunun kabul edilmemesi ve yeni bir “imparatorluk” aşamasıymış gibi ele alınıp sunulması bunun tipik bir örneğidir.
Üçüncü Dünyacı yaklaşımlara kan ve can veren bu tür görüşlerin kaynağı genelde hep Marksist geçinen Batılı akademisyenler oldu. Söz konusu yaklaşımlar, geleneksel Stalinist solun ulusal kalkınmacı sosyalizm anlayışıyla da birleşerek Türkiye gibi ülkelerde yıllarca küçük-burjuva sol siyasetleri yarattı ve beslediler. Günümüzde de neredeyse “tarih tekerrürden ibarettir” deyişini haklı çıkarırcasına, kapitalist dünyadaki eşitsizlik ilişkileri yine bir çeşit “yeni sömürgecilik” olarak sunuluyor ve böylece küçük-burjuva sol anlayışların yanılgılar çarkı aynı şekilde işletilmeye devam ediliyor.
Sovyetler Birliği ve benzerlerinin çöküşüyle birlikte dünyada yaşanan onca altüstlükten, onca önemli gelişmeden ders çıkarmayan, geçmişleriyle ve yanılgılarıyla hiçbir muhasebeye girişmeyen sol çevreler aslında “devrimci” değil “tutucu” sıfatını hak ediyorlar. Bu olgu kuşkusuz Türkiye ile de sınırlı değil. Tüm dünyada yansımalarını görmek mümkün. Ama tarihsel ve sosyal özellikleri nedeniyle, küçük-burjuva sol anlayışların çok yaygın ve yerleşik olduğu Türkiye’de daha büyük bir sorun teşkil ettiği de açık.
Kapitalizmin küresel işleyişi içinde Türkiye gibi kapitalist ülkelerin zamanla geçirdiği değişimi doğru şekilde kavramak önemli bir ihtiyaç oluşturuyor. Türkiye’de kapitalizm emperyalist güçlere bağımlı da olsa önemli gelişme ve sıçramalar kaydetmiştir ve Türkiye artık alt-emperyalist bir ülkedir. Bu değişim sürecinin bir ürünü olarak, Türkiye’de burjuvazi de hanidir bir kabuk değiştirme sürecinin sancılarını yaşıyor. Nitekim burjuva iktidar bloku içinde uzun süredir devam eden iç çatışmalar bu durumun bir yansımasıdır. Bugün Türkiye’de burjuvazi, ülke ve dünya siyasetinde öne çıkan sorunların algılanması ve karşılığında siyasal tutumlar geliştirilmesi bakımından temelde ikiye bölünmüş durumdadır.
Kendi içinde pek çok nüansı barındırmasına karşın, bu saflaşmayı genel hatlarıyla statükocu ve liberal diye ayırt edebiliriz. Liberal kesimler, artık Türkiye kapitalizminin ulaştığı düzeyin ve yayılma ihtiyacının gereğince bir yol tutulması için bastırıyorlar. Burjuva siyaset arenasının muhafazakâr gücü statükocu asker-sivil kesimler ise, ekonomik zorunlulukların bindirdiği basınç nedeniyle artık güç yitirmekle birlikte yine de direnmeyi sürdürüyorlar. Türkiye siyasi yaşamında bitmek bilmeyen gerginliklerden kolayca anlaşılacağı üzere, bu tür direnç noktaları, ekonomik gereklerin ivedilikle ve pürüzsüz biçimde siyasi çözümlere dönüştürülmesi önünde hanidir engeldir.
Burjuvazinin akıllı temsilcileri, Türkiye kapitalizmine daha da yol aldırabilmek bakımından artık bu engellerin aşılmasının bir zorunluluk olduğunun bilincindeler. İşçi sınıfı cephesine gelince; kapitalizme karşı etkin bir devrimci mücadelenin yürütülebilmesi için, onun da öncü devrimci güçlerinin dünya ve ülke gerçeklerini küçük-burjuva takıntılardan kurtulmuş biçimde değerlendirmesi kesin bir görev oluşturuyor.
İÇİNDEKİLER
Alt-Emperyalizm Üzerine: Bölgesel Güç Türkiye /1
Alt-emperyalizm ne anlama geliyor?
link: Elif Çağlı, Alt-Emperyalizm Üzerine: Bölgesel Güç Türkiye, 28 Temmuz 2009, https://marksist.net/node/8081