Geçtiğimiz günlerde İstanbul Moda sahilinde Kürtçe müzik eşliğinde halay çeken gençlere polis müdahale etti. Yapılanın kanunsuz olduğunu söyleyerek itiraz eden gençlerden birine yakın mesafeden biber gazı sıktı. Kürt gençler bu hukuksuzluğa, keyfiliğe itiraz etmeye devam edince polis önce havaya ateş açarak ortamı provoke etti, sonra da gençleri karakola götürdü. Polis aracında devam eden işkencenin şiddeti karakol bahçesinde ve karakolda arttı. Gençler karakol bahçesinde ters kelepçeli olarak yüz üstü yere yatırıldılar ve polis aracından mehter marşı dinletildi. Bu manzara Kürt halkı, sosyalistler ve demokrat kamuoyu için yabancı değil. 2015 yılında da yine bir polis ters kelepçe yaparak yere yatırdığı Kürt vatandaşlara “Ne yaptı lan size bu devlet? Türkün gücünü göreceksiniz” diye bağırıyordu ağzından salyalar akıtarak.
Mayıs başında ise Kürt bir sokak müzisyeni İstanbul Kadıköy sahilinde katledilmişti. 30 yaşındaki Cihan Aymaz müzisyendi, Kürttü, muhalifti. Mahsuni’nin “Yiğit Muhtaç Olmuş Kuru Soğana” şarkısını uyarlayarak söylemişti: Yoksulun sırtından doyan doyana/ Bunu gören yürek nasıl dayana/ Tayyip muhtaç etmiş kuru soğana/ Bilmem söylesem mi söylemesem mi…” Cihan Aymaz, istediği şarkıyı çalmadığı bahanesiyle bir kişinin bıçaklı saldırısıyla öldürüldü. Cihan’ı öldüren bu kişi elbette cesareti her fırsatta ve seçim meydanlarında oy için, iktidarını kaybetmemek için Kürt düşmanlığını körükleyenlerden, kutuplaşmayı derinleştirenlerden aldı.
Son olarak ise faşist Ümit Özdağ’ın ikinci turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğine dair yapacağı basın açıklamasında Kürt muhalif medyasından K24 mikrofonunun kürsüye konulmasına izin verilmedi. Faşist tek adam rejimine karşı yeni bir faşist rejim hayali kuranlardan, mültecilere dönük ırkçı söylemlerde bulunanlardan, Kürt belediyelerine yönelik kayyum uygulamasının korunmasını kırmızıçizgi olarak belirleyenlerden Kürt ve Türk halklarına, emekçilere hayır gelmesi beklenemez.
Kuru soğana muhtaç olmuş yoksul emekçiler, ölesiye çalışan ama yine de geçinemeyen, iş cinayetlerine kurban giden, sendikalaşmak istediklerinde işten atılan işçiler, geleceği çalınmış gençler, ucuz işgücü, ev kölesi yapılan, cinsiyeti nedeniyle aşağılanan, katledilen kadınlar, siyasi temsilcileri hapsedilen, baskı altına alınan Kürtler, inançları yok sayılan, ibadethanelerine kültür varlığı denilerek içi boşaltılmak istenen Aleviler… Faşist iktidar zulüm üzerine kurduğu saltanatını ancak ve ancak yalanla, korku ve baskıyla, halkları düşmanlaştırarak devam ettirebilir. Bunu bu topraklarda yıllardır emekçilerin zihinlerinde diri tutulan, beslenen Kürt, Alevi, LGBTİ+ düşmanlığını körükleyerek yapabilir. Yukarıda aktarılan ve son bir ay içinde yaşananların sadece küçük bir kısmı olan örnekler tam da bu nedenle yaşanmaktadır. Ve bu yaşananlar tepedeki faşist iktidarın ince ince işlediği karanlığı daha da koyulaştırmaktadır.
Karakol bahçesinde ters kelepçeyle yüz üstü yere yatırılarak mehter marşı dinletilen gençleri, Kadıköy’de katledilen güler yüzlü Kürt sokak müzisyenini, işini yapmaya çalışan Kürt gazeteciye yapılan terbiyesizliği kabul etmek, ses çıkarmamak, bütün bu zulme karşı halkların kardeşliğini savunmamak cehenneme odun taşımaktır. O cehennem ateşi büyüdükçe kendini çok uzağında sananları da yakar, yakıyor.
Kim daha milliyetçi yarışına girilerek, halkları düşmanlaştırarak cehennem ateşinin körüklenmesi karşısında biz inatla halkların kardeşliğini savunmaya devam edeceğiz. Dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın emekçilerin, gençlerin, kadınların omuz omuza halaylar çektiği, türküler söylediği günleri ellerimizle kuracağız.
link: Ankara’dan emekçi bir kadın, Zulmünüze İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliğiyle Son Vereceğiz!, 26 Mayıs 2023, https://marksist.net/node/7984
Hiroşima’da G7 Savaş Zirvesi
Seçimin Ortaya Koyduğu Temel Gerçekler