Diyarbakır’da, 2017 yılında yapılan Newroz kutlamalarında, mitingi takip eden bir gazeteci zılgıtlara, sloganlara, halay şarkılarına karışan bir silah sesi duydu. Sesin geldiği yöne doğru döndü ve refleks olarak ardı ardına fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı. Arama noktasından geçen üstü çıplak bir genç kendisine doğru koşuyor, polisler de arkasından ateş ediyordu. O genç vurulup düşene kadar pek çok fotoğraf çekti. Donup kaldığını ve ancak bir polisin kendisini iteklemesiyle kendine geldiğini sonraki günlerde aktaran o gazeteci, makinesine ve dolayısıyla çektiği fotoğraflara el konulacağını düşündüğü için el çabukluğuyla hafıza kartını çıkarıp saklamıştı. Düşündüğü gibi de oldu ve polisler kartı istedi. O tarihi fotoğrafları kurtarmak için “kart takmayı unutmuşum” cevabını verdi. Valilik miting bittikten sonra Diyarbakır Newroz’unda “bir canlı bombanın etkisiz hale getirildiği” açıklamasını yaptı. Daha sonra gazeteci Abdurrahman Gök çektiği o fotoğrafları yayınladı. Tüm dünya gördü ki, üstü çıplak o genç, yani Kemal Kurkut çaresizce ölümden kaçmaya çalışıyordu.
Diyarbakır’da Newroz kutlamalarında polisler tarafından vurulan üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un ölümünün üzerinden 6 yıla yakın bir zaman geçti. Kemal Kurkut davası, sayısız benzeri gibi burjuva devletin en çıplak yüzünü ortaya serecek biçimde kapandı. 2017’den bu güne 14 defa görülen duruşmalar, ceza taleplerinde yapılan değişiklikler, mahkemelerden mahkemelere gönderilen dosyalar, değişen mahkeme heyetleri, ertelenen kararlar, her şeyin kanıtlarıyla ortada olmasına rağmen gelen cezasızlık! Kemal Kurkut’u “kasten öldürmekten” yargılanan polisin yargılandığı dava, geçtiğimiz günlerde cezasızlıkla sonuçlandı. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verdi. Böylece Kurkut cinayetinde sorumlu hiç kimse caza almamış oldu.
Görünürde kimse caza almamış gibi olsa da aslında cezalandırılan biri var: cinayeti görüntüleyen gazeteci Abdurrahman Gök! Abdurrahman Gök’e çeşitli sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla geçtiğimiz günlerde 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verildi. Gazeteci içeride, tetiği çekenler serbest! Kemal Kurkut davası özelinde de görüldüğü üzere faşist rejim katillerini koruyor. Herkesin gözü önünde yaşanan bir cinayeti dahi adeta “benim mahkemem ve benim kararım” diyerek manipüle edebiliyor. Her geçen gün kriminal dosyalarına yenilerini ekleyen, tepeden tırnağa suça bulaşmış rejim, toplumun tüm kesimlerine sopa gösteriyor.
Ancak biz faili biliyoruz. 16. ölüm yıldönümünü geçtiğimiz günlerde geride bıraktığımız ahparigimizden, Hrant Dink’ten biliyoruz. 2005’te gözaltında öldürülen siyah genç Festus Okey’den, 2009’da Diyarbakır Lice’de öldürülen Ceylan Önkol’dan biliyoruz. ABD’de boğazına çökülerek öldürülen George Floyd’dan, İran’da o güzel saçlarının perçemi göründü diye yaşamdan koparılan Mahsa Amini’den ve dahi nicelerinden… Onlar aynı sınıfın evlatlarıydılar ve tetiği çekenler farklı katiller de olsa aynı zihniyet, aynı örgütlü kötülük tarafından öldürüldüler.
Biliyoruz ki işçi sınıfının boğazına çökmeye çalışan sermaye düzenin hem geçmişi hem bugünü hem de geleceği dünyanın her bir yerinde zulüm üzerine kuruludur. Yine biliyoruz ki zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur. Gün gelir acılarda ortaklaşan dünya işçi sınıfı zaferlerde de ortaklaşır. İşte o gün geldiğinde işçi sınıfı, kendisinden koparılan her bir evladı için hesap sorar.
link: İstanbul’dan bir eğitim işçisi, Kemal Kurkut Davası: Katile Değil Fotoğrafa Ceza!, 24 Ocak 2023, https://marksist.net/node/7838
Taban
Bir İşçi Ozanı: Joe Hill