“28 yaşındaki oğlumun kemiklerinin olduğu kutuyu dolaptan çıkarıp elime verdiler, bunu hiç beklemiyordum, gözlerim karardı, nefesim kesildi, sanki o an tüm Diyarbakır başıma yıkıldı.”
Bu sözler, Sur’da yaşanan çatışmalarda ölen oğlunun kemikleri 7 yıl sonra bir torba içinde kendisine verilen Ali Rıza Arslan’a ait... 28 yaşında ölen oğlu Hakan Arslan’ın cenazesine ulaşmak için yıllarca uğraşmış. Geçen sene Sur’da yapılan restorasyon çalışmalarında bulunan kemiklerin oğullarına ait olduğu tespit edilmiş. Aylar boyunca cenazeyi teslim alabilmek için beklemişler. Uzun bekleyişin ardından 29 Ağustos günü, Diyarbakır Adliyesinde torbaya konulmuş bir kutu içinde oğlunun kemikleri verilmiş babaya. Evladını kaybeden bir babaya yapılan bu muamele zulüm değil de nedir?
Biz bu zulmü daha önce de gördük. Ölüleri bile rahat bırakmadılar, mezarlıklar yıkıldı, taşlandı. Kendini Müslümanlığın en mahiri diye halka pazarlayan siyasi iktidar, Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine saldıranları önce izledi, sonra sırtlarını sıvazladı. Defni gerçekleşen cenaze mezarından çıkarılıp memleketine götürüldü. Hacı Lokman Birlik’in cenazesi insan onurunu ayaklar altına alarak zırhlı aracın arkasında sürüklendi. Milliyetçilik zehriyle beyinleri kirlenmiş, gözü dönmüş katiller öldürdükleri kadınların çıplak bedenleriyle poz verdiler utanmadan. Çatışmalar sırasında ölenlerin cenazeleri sokaklarda kaldı. Bir hafta sokağın ortasında kaldı Taybet Ana’nın cansız bedeni. 10 yaşındaki Cemile’yi derin dondurucuya koymak zorunda kaldı ailesi cesedi bozulmasın diye. Geride kalanlar yıllarca uğraştılar cenazelerine ulaşmak için. Agit İpek’in kemikleri annesine PTT Kargoyla gönderildi. Cumartesi Anneleri kaybettiklerinin kemiklerini bulmak için, sevdiklerinin bir mezarı olsun diye yıllardır mücadele ediyorlar. Her hafta da polis şiddetiyle karşı karşıya geliyorlar.
Eli kanlı, vicdanı kör burjuva devlet adeta Kürt halkı bu dünyada gün yüzü görmesin diyerek etmediği zulmü bırakmadı. Gün geldi milliyetçi hezeyan yaratmak için provokasyonlar tezgâhladılar. Sırf devletin gücünü göstermek için sınır boylarında onlarca Kürdü savaş uçaklarıyla katlettiler. Kürt halkının siyasi temsilcilerini zindanlarda rehin aldılar, alıyorlar. Ama onca zulme, eziyete karşın Kürt halkı boyun eğmedi, eğmiyor. Binlerce Ali Rıza baba, binlerce Emine ana onulmaz acısını yüreğine bastırdı, her şeye rağmen barışa, kardeşliğe, özgürlüğe inancını kaybetmedi.
Evet, bu zulmü çok gördük ama kabul etmedik, etmiyoruz! Her geçen gün artan öfkemizle bu zulme karşı mücadele ediyoruz. Kürt düşmanlığına, faşizme, köpürtülen ırkçı, milliyetçi histeriye karşı halkların kardeşliğini ve işçi sınıfının birliğini savunuyoruz. Zulümle abat olanın sonu berbat olur. Yaptıkları bu zulüm, bu işkence yanlarına kalmayacak. Özgür ve kardeşçe bir yaşam kurmak için bir araya gelen örgütlü işçi sınıfı zulmün hesabını soracak!
link: Ankara’dan bir kadın işçi, Bir Torba Kemik, Bitmeyen Zulüm , 3 Eylül 2022, https://marksist.net/node/7740
Kapitalizm Emekçilerin Barış Özlemini Boğarak Soluk Alıyor
Bir Patronun “Mağduriyet” Hikâyesinin Ardındaki Gerçek Mağdurlar