Yapmakta olduğum gemi stajı nedeniyle Gine’ye gitme şansı yakaladım. Bu ülkedeki insanların hayatta kalabilmek için çektiği zorlukları, evlerine bir parça ekmek götürebilmek için verdikleri çabaları ve tüm bunlar yaşanırken içlerindeki umutları nasıl taze tuttuklarını yakından gözlemleme ve bir Afrikalı işçiyle sohbet etme şansı buldum.
Afrika, çeşitli yeraltı kaynakları, madenler açısından zengin bir kıta olduğu için yıllardır emperyalist ülkeler ve yerli egemenler tarafından yağmalanıyor. İnsanlar burada yaşamlarını idame ettirebilmek için çeşitli işkollarında çok düşük ücretlere çalışıyorlar. Kimisi günde 2-3 dolar kazanabilmek için kilometrelerce yolu sırtında bir yükle yürümek zorunda kalıyor, kimisi ise sokak ortasına kurduğu küçük tezgâhında mısır vb. ürünleri satıyor. Ülkede en çok dikkat çeken şeylerden birisi kadınların kafalarında leğenlerle gezerek ellerindeki ürünü satmaya çalışması. Kadınlar, terlik veya mısır gibi ürünleri kafalarındaki leğenlere doldurarak, gerekirse geceye kadar eve ekmek götürebilmek için çalışıyorlar.
Çoğu insanın evinde tenceresi ve yemek pişirecek bir ocağı yok. Bunun için sokak ortasında ateş yakarak komşularıyla birlikte yemeklerini pişiriyorlar. Bölgedeki insanların deyişiyle, Kamsar kenti Gine’nin en çok yağış alan bölgesi fakat sıklıkla su sorunları yaşanıyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanmak için çok fazla imkânları bulunmuyor. Bir kişinin muayene olması için saatlerce beklemesi gerekebiliyor. Ülkedeki insanlar yeterli derecede beslenemediği için sıklıkla ciddi hastalıklarla boğuşuyorlar. Sokaklar, beslenme sorunlarından dolayı zayıf kalmış küçük çocuklarla dolu. O çocuklar ki küçük bir çikolata parçasıyla dünyalar onların oluyor…
Denizcilik acentesinde çalışan Gineli bir işçiyle yaptığım sohbette, kazandığı paranın yaşamını sürdürebilmesi için yetip yetmediğini ve ülkedeki durumu sordum. Şöyle anlattı: “Günlük olarak kazandığım para hiçbir şekilde bana ve aileme yetmiyor. Burada çoğu zaman kendi işim haricinde başka işlerde de çalışmak zorunda kalıyorum. Buna rağmen gün sonunda çalışmamın karşılığını alamıyorum. Birden fazla dil bildiğim için iş imkânları yakalıyorum ama bizleri düşük ücretlerde çalıştırıyorlar. Ülkemizden çıkan kaynakları satıyorlar ve bundan birkaç kişi dışında kimse yararlanmıyor. Çoğu ülkede insanlar bizim gibi zor şartlarda yaşıyor ama hiç kimsenin umurunda olmuyoruz. İnsanlar genellikle acımasız davranıyor.” Bunun üzerine yaşamak istediğin başka bir yer var mı diye sordum ve şöyle bir cevap aldım: “Doğup büyüdüğüm topraklarda bu kadar çok yorulmadan ve rahat bir şekilde yaşamak istiyorum.”
Afrika’daki insanların yaşadıkları zorlukları, yaşam mücadelelerini fotoğraflardan ve birkaç haber aracılığıyla öğreniyoruz ama insan oraya gidip gördüğü zaman farklı oluyor. Adaletsizlik, eşitsizlik ve sömürü düzeni tüm çıplaklığıyla insanın gözüne batıyor, insanın içine işliyor. Bir yanda sömürüyle sermayelerini büyüten patronlar, bir yanda karın tokluğuna gece gündüz çalışan işçiler. Kapitalizmin yarattığı sorunlar büyüyor, özellikle bunu Afrika’da görmek mümkün. Bu sorunlar içimizi burkuyor ama bir o kadar da mücadeleye olan inancımızı tazeliyor ve içimizdeki dinmez ateşi alevlendiriyor. Biliyoruz ki Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya işçiler ayağa kalkacak. Ve birlik olduğumuzda içimizde yanan ateş kapitalizmin sonu olacak!
link: Atlas Okyanusundan bir denizci stajyer öğrenci, Yoksulluğun Dibi!, 11 Ağustos 2022, https://marksist.net/node/7725
Savaşların Yol Açtığı Yıkım Görünenin Çok Ötesinde
KPSS Rezaletinin Anlattıkları