Gereği düşünüldü… “Devletimiz suçsuzdur!” Bu sözler 27 Haziran günü Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinde 19 Aralık davasına atfen sarf edildi. Tarihe kanlı bir katliam olarak geçen 19 Aralık saldırısı hakkında açılan davalardan biri “zaman aşımı” nedeniyle sonuçlandırılmadan rafa kaldırıldı. Şimdilik katliamcılar aklansa da, eli kanlı, baskıcı, zorba devlet ve onun emrindeki burjuva hukuku hiçbir zaman işçi sınıfının mücadelesinde zaman aşımına uğramayacak ve aklanmayacaktır.
Hatırlanacağı gibi 1999 sonrası dönemde başında Ecevit’in bulunduğu hükümet, hapishanelerdeki devrimci tutsaklara yönelik bir karalama kampanyası başlatmıştı. Medyanın kuyruklu yalanlarıyla toplum, gerçeklerden bihaber, söylenenlere inandırılıyordu: “Hapishanelerde devlet otoritesi kalmadı, cezaevlerine teröristler ağır makineli silahlar yerleştirdi, koğuşlarda kim var kim yok belli değil”! Oysa o dönemde Adalet Bakanı olan Hikmet Sami Türk 19 Aralık katliamının sonrasında, “bu operasyonun planının bir yıl önceden yapıldığını” itiraf edecekti. Devlet, artık yapımı bitme aşamasında olan F tipi hücrelere devrimcileri sokmak için planlı bir saldırı içindeydi. Aylarca süren karalama kampanyalarının ardından, adına “Hayata Dönüş” denilen katliam planı hazırdı. Hapishanelerde burjuva devlet otoritesini sağlamak, devrimci tutsakların cezaevindeki örgütlülüğünü dağıtmak ve devrimcileri yalnızlaştırmak için F tipi katliamı planlandığı gibi uygulanacaktı.
Katliamdan önce devrimci tutsaklar devletin bilinçli bir katliama hazırlandığını topluma duyurmak için son çare olarak bedenlerini ölüm orucuna yatırmışlardı. F tipi hapishanelerin bir ölüm kampı olduğunu her fırsatta dile getiriyorlardı. Dönemin hükümetinin asıl yapmak istediğinin hapishanelerdeki devrimci örgütlülük, dayanışma ve komün hayatını yok etmek olduğunu, buna izin vermeyeceklerini haykırıyorlardı.
Burjuvazinin zorbalığını güçlendiren en büyük etken sınıf mücadelesinin dibe vurmuş olmasıydı kuşkusuz. Hapishanelerdeki, fabrikalardaki, okullardaki ve hatta hukuktaki durumu belirleyen en büyük etken, sınıf mücadelesinin düzeyidir. Uzun bir dönemdir örgütsüz, dağınık ve mücadeleden uzak kalan işçi sınıfı burjuvazinin dört yandan gelen saldırılarının hiçbirine karşı koyamadı. 12 Eylül sonrasında toplum korku, yıldırma ve teslim alma metotlarıyla sindirilmişti. TC devleti ilk saldırıyı 26 Eylül 1999’da Ankara Ulucanlar hapishanesinde gerçekleştirdi. Hrant Dink cinayetindeki sorumluluğuyla gündeme gelen Jandarma Albay Ali Öz’ün komutasında gerçekleştirilen bu saldırıda 10 devrimci katledildi, onlarcası ağır şekilde yaralandı, yüzlercesi işkenceden geçirildi. İkinci saldırı 2000 yılının Temmuz ayında Burdur ve Bergama cezaevlerine yapıldı. Son saldırı ise 19 Aralık 2000’de 20 hapishaneye eş zamanlı gerçekleşti. Burjuvazi, sabahın dördünde, savunmasız devrimci tutsaklar üzerine kurşunlar, bombalar, kimyasal silahlar yağdırarak katliam yaptı. 30 devrimci diri diri yakıldı, kurşunlandı. Katliam bittiğinde “başardık” diye demeçler verildi.
Tutsakların “devlet malına zarar verdikleri” iddiasıyla açılan davalar derhal sonuçlandırılırken, devletin gerçekleştirdiği katliama ilişkin olarak açılan tüm davalara çeşitli engeller çıkartıldı. Devrimci tutsakların açtığı en son dava da “zaman aşımı” nedeniyle düştü. Bu dava Bayrampaşa Cezaevinde devrimci tutsakları katleden, diri diri yakan, işkence yapan 1460 görevli hakkında açılmıştı. 8 yıl boyunca, o gün görevde olanlara ulaşmak, ifade almak, duruşmalara katmak ve sorgulanmalarını sağlamak konularında hiçbir girişime izin verilmedi. Aksine, aynı dönemde Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun, 2004 yılında “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirildi.
Katliamdan sonra devrimci tutsaklar F tiplerine karşı mücadelelerini ölüm oruçlarıyla sürdürmeye devam ettiler. 2007 yılına kadar 122 devrimci yaşamını yitirdi. Avukat Behiç Aşçı’nın da katıldığı son eylem, 2007 yılında devletin kısmi tavizleriyle sonlandırıldı. Ancak bu kısmi tavizler hayata geçirilmediği gibi, baskılar daha da ağırlaşarak devam ediyor.
Kapitalist sistemde tarafsız, soyut, sınıflar üstü hiçbir kurum veya yasa olamaz. Bu sistemde, ordusu, mahkemeleri ve hukuku ile devlet, sömürücü sınıfın çıkarlarını korumak için vardır. Hukuksuzluğa, baskı ve katliamlara karşı verilecek mücadele ancak işçi sınıfının örgütlü, militan devrimci mücadelesiyle başarıya ulaşılabilir. Burjuvaziden işlediği tüm suçların hesabını devrimci işçi sınıfı soracak. İşçi sınıfı zaman aşımına bakmaksızın “suçlusunuz” diyerek tüm sorumlulara hak ettikleri cezayı verecektir. Ve devrimci işçi sınıfı burjuva gericiliğinin utanç sembolleri olan zindan duvarlarını da yerle bir edecektir.
link: Adil Aksu, “Zaman Aşımı” Sizi Kurtaramayacak!, 3 Ağustos 2008, https://marksist.net/node/7227
Aile Kurumu: Sistemin Sinsi İdeolojik Aygıtı
Türkiye’de Burjuva Düzenin Kuruluş Biçimi