1960’lı yılların sonlarında dünyanın dört bir yanında milyonlar, kapitalist sistemin yarattığı çelişkilere, ırkçılığa, emperyalist savaşlara, ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesine karşı meydanlara çıkıyor, üniversiteleri, tarlaları, fabrikaları işgal ediyor, dalga dalga büyüyen grevlerle burjuvazinin yüreğine korku salıyordu. 1968 Mayısında Fransa’da Sorbonne Üniversitesini işgal eden öğrencilerin başlattığı eylem, işçi sınıfı tarafından da desteklenmiş ve Fransa o tarihe kadar gördüğü en büyük genel grevle sarsılmıştı. 20 günden fazla süren bu genel greve 10 milyona yakın işçi katılmıştı.
O dönemde Renault fabrikasındaki çalışma koşullarına değinen The Economist, fabrikadaki üretim hattını “cehennem manzarası” olarak tanımlıyordu. Ekonomik büyüme, işçilerin ağır koşullar altında çalıştırılıp sömürülmesiyle mümkün oluyordu. Ancak ne işçilerin ne de öğrenci gençliğin artık sabrı kalmıştı. Öğrenci gençliğin ve işçilerin eylemleri zamanla ortaklaşmıştı. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyor, fabrikalarda şalterler bir bir iniyordu. Greve çıkan milyonlarca işçinin talebi ekmeğin fazlasıyla ötesindeydi artık.
Fransa’da başlayan bu hareket, hızla dünyanın farklı bölgelerine yayılmaya başlamıştı. Kapitalist düzene karşı bir başkaldırıya dönüşen 68 hareketi, çok geçmeden Türkiye’de de yankısını buldu. 1968 yılının Haziran ayında İstanbul Üniversitesinin işgaliyle başlayan gençlik eylemleri kısa sürede diğer okullara da yayıldı. Başta Avrupa olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde yürütülen mücadeleleri yakından takip edenler yalnızca öğrenci gençlik değildi. Türkiye işçi sınıfı da harekete geçiyordu.
Derby işçileri, fabrika işgallerinin fitilini ilk ateşleyenler olarak Türkiye işçi sınıfı tarihine adlarını yazdırdılar. Lastik-İş Sendikası 1950’den beri Derby’de örgütlüydü. Ancak Lastik-İş Sendikasının Türk-İş’ten ayrılıp DİSK’i kuran sendikalara katılması patronları korkutmuştu. Her zamanki gibi ayak oyunlarını devreye soktular. O dönem Lastik-İş İstanbul Şube Başkanı olan Niyazi Kuas, Lastik-İş Sendikasının gücünü kırmak için kurulan Kauçuk-İş Sendikasına sahte üyeliklerin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “İşveren Lastik-İş Sendikasından, onun işçi haklarını koruma konusundaki dirayetli tutumundan, Genel Başkanı Rıza Kuas’tan rahatsızdı. Derby Plastik’te yaptığımız grevden sonra bu rahatsızlığı iyice arttı. Kendi adamlarına sendika kurdurarak, Lastik-İş’in yerine geçirmek istedi. Türk-İş’in de işkolunda sendikası yoktu. Onlar da buna destek oldular. İşveren işçilere ait bilgileri veriyor, Kauçuk-İş de sanki işçiler kendi isteğiyle üye olmuş gibi kayıt yapıyordu. Yaptıkları sahtecilik anlaşılmasın diye başka renkte kalemler kullanıyorlardı.”
İşçilere Lastik-İş Sendikasından istifa etmeleri ve Kauçuk-İş’e üye olmaları için baskı yapılıyor, sendika hakkında türlü yalanlar söyleniyor, istifa etmeyenler patronun tuttuğu adamlar tarafından dövülüyordu. Derby işçilerinden birisi söylenen yalanlardan birini şöyle aktarıyor: “Sendika değiştirmemiz için çok baskı vardı. Benim bir ustam bir gün bana dedi ki «DİSK’e üye oluyorsun, peki DİSK ne demek biliyor musun?». «Bilmiyorum, nedir?» diye sordum, bana dedi ki «DİSK Rusya’da yayınlanmış bir kasetin adıdır. Bil ona göre davran». Derby işçileri ne söylenen yalanlar ne de saldırılar karşısında geri adım attılar. Aksine sendikalarına ve arkadaşlarına daha çok kenetlendiler. Derby işçileri yapılan sohbetlerde ve röportajlarda özellikle kadın işçilerin en önde yer aldıklarını ve erkek işçilere göre daha korkusuz olduklarını sıklıkla dile getirdiler.
Bir yandan istifa baskıları ve sahte üyelikler sürüyordu, bir yandan da mahkeme süreci. Yargıtay’dan Derby’de yetkili sendikanın Kauçuk-İş olduğu kararı çıkınca Derby patronu Lastik-İş’i tanımayacağını ve Kauçuk-İş’le sözleşme imzalayacağını ilan etti. Bunun sonucunda Derby işçileri de kendi sendikalarına sahip çıkmak ve “sendika seçme özgürlüğünü kullanmak için referandum” talebiyle 4 Temmuz 1968 günü fabrikayı işgal ettiler.
Türkiye’de yükselen öğrenci hareketi de Derby’deki işgale kayıtsız kalmadı. Derby işçileriyle dayanışmada bulunmak için üniversite öğrencileri Derby’nin yolunu tuttular. Derby’ye dayanışma ziyaretinde bulunan üniversite öğrencilerinden birinin işçilerle yapılan sohbetten aktardıkları Derby işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ışık tutuyor: “…Sizin gelmenizle moralimiz iyice yükseldi. 180 lira alan bizler çocuklarımızı nasıl okutacağız, küfür ve hakaretle çalışan bizler daha ne kadar susabilirdik? Bilhassa kadın işçi kardeşlerimize çok kötü laflar ediyorlardı. Meşaleyi siz yaktınız, bizler bütün işçi kardeşlerimiz için devam ettireceğiz.” Ok yaydan fırlamıştı. Derby işgali Türkiye’de öğrenci gençliğin ve işçilerin bir araya geldiği ilk işçi eylemiydi. Artık meydanlarda, fabrikalarda, üniversitelerde “İşçi Gençlik El Ele” sloganı öne çıkıyordu.
Çeşitli eylemlilikler, örgütlenme faaliyetleri yürüten öğrenci gruplarından birinin temsilcisi sanayi işçileriyle öğrenci gençliğin bir araya gelmesinin önemi üzerine şöyle diyordu: “Sadece öğrenci gençliğe dayanılarak bir hareketin yürüyemeyeceği inancındaydık. Pür bir öğrenci hareketini doğru bulmuyorduk. Hareketin işçi sınıfıyla bağının olması gerektiğini düşünüyorduk. Bu yaklaşımın sembol eylemi Derby işgalinin ziyaretidir.” Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi Derby işçileri giriştikleri bu çetin mücadelede hem kendileri değişiyor, ilerliyor hem de öğrenci gençliğe dünyayı değiştirecek yegâne gücün örgütlü işçi sınıfı olduğunu göstermiş oluyorlardı. Derby’de başlayan fabrika işgali, ilerleyen günlerde farklı fabrikalara, bu fabrikalardan da çeşitli sanayi havzalarına yayılarak büyüdü. 1969’ta Singer’de, ardından Gamak’ta, Demir Döküm’de, Alpagut Linyit fabrikasında, Günterm’de yapılan işgal eylemleri bunlardan sadece bazılarıdır. İşçi sınıfında gerçekleşen dönüşümün yansımaları net bir şekilde görülmeye başlamıştı. İşçiler artık meydanlarda “ekmek istiyoruz” sloganının yerine öğrenci gençlikle birlikte “kahrolsun kapitalizm”, “kahrolsun faşizm” sloganları atıyorlardı.
Derby fabrikasında yetkili sendika düğümünü “işgal” eylemi çözüvermişti. İşçiler işgalle başlayan referandum talebini hayata geçirdiler ve Lastik-İş Sendikası Derby’de yeniden yetkili sendika oldu. Tüm dünyada kapitalist düzene karşı başlayan başkaldırı rüzgârının da etkisiyle işgali bir mücadele yöntemi olarak benimseyen Derby işçilerinin başlattığı bu eylem, artık sadece bir sendika seçme eylemi olmanın ötesine taşmıştı. Hem sosyal hem de siyasal sonuçlarıyla kendi sınırlarını aşmış, öğrenci gençliği, Türkiye işçi sınıfını ve kadın işçileri kucaklamıştı. “İşgal Derby’de gerçekleşmişti fakat kazanım her yerdeydi.”
Bugün milyonlarca insan yoksullukla, işsizlikle boğuşuyor. Milyonlarca genç gelecek kaygısı taşıyor, umutsuzluğa sürükleniyor. Ancak dünyanın dört bir yanında kitleselleşen eylemler gerçekleşiyor, işçi sınıfı genel grevler yapıyor, gençler ve kadınlar da işçi sınıfının yanında yer alıyor meydanlara çıkıyor. Milyonlar hep bir ağızdan “kahrolsun kapitalizm” sloganını haykırıyor, egemenlerin yüreğine korku salıyor. İşçi sınıfı genciyle, kadınıyla, erkeğiyle gücünü birliğinden alır. Örgütlü işçi sınıfı “bugünün ve yarının mimarı” olacaktır.
link: Gebze’den bir kadın işçi, Fransa’dan Türkiye’ye: “İşçi Gençlik El Ele”, 17 Mart 2020, https://marksist.net/node/6862
Rakamların Diliyle Türkiye İşçi Sınıfı