Kapitalist sistemin sömürü çarklarına, insanın ve doğanın bir avuç asalağın emrine sunulmasına karşı her dürüst insanın yüreği kin ve öfkeyle dolar. Ne zaman ki insan kapitalist barbarlığın farkına varır, çelişkiyi kavrar, işte o zaman bu sömürü düzeninin, bu adaletsizliğin böyle gitmeyeceğini, gitmemesi gerektiğini düşünür. İşte bu düşüncedeki samimiyet kişiyi bir şeyler yapmak gerektiği sorgulamasına götürür. Bu sorgulama ve bir yerlerden başlama, kişinin karşısına türlü zorluklar çıkarır, daha da önemlisi toplumlar üzerinde egemenlik kuran sermayenin hışmını üzerine çeker.
Zararlı otların her yanı sardığı bir ortamda bir tutam çiçek filizlenir en umulmadık zamanlarda ve kavga çetin, kavga kıyasıya olur. İşte bu zararlı otların içinden filizlenen işçi sınıfının şairlerinden birisi de Nikola Vaptsarov’dur. 1909’da Bulgaristan’da dünyaya gelen Vaptsarov’un gençlik yılları tam bir yoksulluk ve işsizlikle geçer. Gençlik yıllarında Bulgar partizanlarından etkilenmesi ve özellikle işçiliğe başlamasıyla birlikte hayatında tam bir değişim yaşar. 23 yaşına geldiğinde Bulgar Komünist Partisiyle ilişki kurar ve aynı dönem kısacık ömründe ona hayat ve mücadele arkadaşı olacak eşi Boyka ile tanışır. Vaptsarovlar bu evlilikten olan çocuklarını yoksulluğa kurban verirler. Üstelik cenaze masraflarını bile karşılayacak durumları olmadığı için defin işlerini arkadaşları üstlenir.
Bu genç işçi, genç devrimci, sisteme olan öfkesini yazılarıyla, şiirleriyle ve mücadelesiyle sürdürür. İnanmıştır bir kere bu düzenin böyle gitmemesi gerektiğine. Çok uzun saatler ağır şartlarda çalışan Nikola geç saatlerde şiirler yazıp inanan bir işçinin neler yapabileceğinin örneğini oluşturur.
Bu yüzden, uykularımdan
çalarak yazdığım şiirler,
parfüm kokmaz, bu yüzden
kısadır o çatık kaşlı sözler.
Çektiklerimiz için,
yok ödül filan beklediğimiz
ne de o koca ciltlerinde
resmimiz olsun isteriz
Yalnız yalın anlat öykümüzü
geleceğin insanlarına
yerimizi alacaklara anlat
nasıl cesurduk kavgada.
Adeta kendinden önceki devrim şehitlerini selamlar şiirlerinde, zulme ve zorbalığa başkaldırmış devrim şehitlerini. “Nasıl cesurduk kavgada, yok ödül falan beklediğimiz” diyerek.
Bugün nasıl ki burjuvazi işçi sınıfının öncülerine, sosyalistlere yönelik kin güdüyorsa, kokuşmuş düzenlerinin devamı için devrim yiğitlerine karşı türlü karalama kampanyaları yürütüyorsa, geçmişte de öncü işçiler dönemin egemenlerinin hışmına uğramışlardır. Nikola da bu yüzden iş bulamaz hale gelmişti. Tüm zorluklara rağmen mücadelesinden vazgeçmedi. Bu zorluklar mücadeleye olan inancını daha da pekiştiriyor, daha da öfkesini arttırıyor, hayata daha bir sıkı sıkıya bağlanıyordu.
İşte, soluk alıyorum,
Çalışıyorum, yaşıyorum,
Ve şiirler yazıyorum
(Elimden geldiğince).
Hayatla ben bakışıyoruz kaş altından
Ve savaşıyorum onunla,
Gücümün yettiğince.
Hayatla kavgalıyız,
Ama sanma ki
Nefret ediyorum hayattan
Tersine, tam tersine!
Sonunda bilsem öleceğim,
Hayatı kaba, çelikten pençeleriyle
Yine seveceğim!
Yine seveceğim!...
Nikola Vaptsarov’un kaleminden her daim sosyalizme olan inancı ve özlemi dökülür, ışık tutar genç yüreklere gelecekten, bir kardeşlik elini uzatır sınırın öbür yanından. İnsanca yaşamak için savaşır, insan gibi paylaşır hep, insanların insan gibi yaşayacağı bir dünya inşa etmek için koyar yüreğini ortaya.
Ekmeğimiz olacak o zaman
Ekmeğimiz olacak!
Gözleriniz ışıyacak sevinçten,
Yavrucuklarım benim.
Benim ekmeğim mi var,
Senin de olacak,
Senin ekmeğin mi var,
Bütün herkesin olacak.
Ve hayat o zaman
Öylesine güzel olacak,
Günümüzün küfürleri
Çok uzaklarda kalacak.
Şarkılar söyleyeceğiz bir ağızdan,
Şarkılar, çalışırken bile,
Sevinçli şarkılar,
İnsanın onuruna…
1942’de 6 yoldaşıyla tutuklanan Nikola Vaptsarov aylarca ağır işkencelere maruz kalır. Burjuvazinin cellâtları onu katletmeden birkaç saat önce, Nikola kanıyla yazdığı şiiriyle duygularını ulaştırır bugünün genç yüreklerine:
Kavga amansız ve katı,
Kavga, dedikleri gibi destansı.
Ben düştüm.
Yerimi başkası alacak… o kadar
Burada, bir kişinin lafı mı olur?
Kurşuna diziliş, dizildikten sonra kurtlar.
O kadar yalın ve akla yatkın.
Ama birlikte olacağız fırtınada,
halkım,
çünkü sevdik seni.
Nikola 6 yoldaşıyla birlikte katledilmek için atış poligonuna götürülürken, “kim ki özgürlük mücadelesinde düşerse o ölmez” şarkısını idam mangalarının yüzüne haykırır.
Alman faşizmi ezilen dünya halklarına saldırdığında Balkan hükümetleri de onun uşaklığını yapıyorlardı. Bu zulme göğüs geren Balkan halkları faşizme karşı birleşik cephede binlerce kahramanlık örneği sergilediler. Bir avuç diye nitelendirilen partizan müfrezeleri, faşizmin kalelerinde gedikler açmaya başladıklarında, Hitler’in uşaklarının hayalleri de darmadağın olmuştu. Peki, önüne gelen her şeyi yakıp yıkan, kendince güçlü orduları olan faşizme karşı büyük zaferler kazanan partizan müfrezelerine bu görkemli iradeyi aşılayan neydi? Bu güç, bu irade davaya olan inançtan başka bir şey değildi. Partizan müfrezeleri soğuk kış aylarının gecelerinde ateşler yakardı. Kavgada şehit düşen yoldaşları ve tüm devrim şehitleri için saygı duruşunda durup, marşlar söylerlerdi. Marşların yanında yumrukları havada şiirler de okurlardı. Şiirleri okunan şairlerden biri de Nikola Vaptsarov’du. O ki bugünün işçi sınıfına ve ezilenlere şiirlerini, mücadeleyi ve inancını miras bırakmıştır.
link: Esenyurt’tan bir metal işçisi, Motor Türküleri, Bir Devrimci Yürek: Nikola Vaptsarov, 2 Ekim 2018, https://marksist.net/node/6500
Gençliğin Kurtuluşu Örgütlü Sınıf Mücadelesindedir
Kapitalizm Güzellemeleri ve Gerçekler