Partili Cumhurbaşkanlığı adı altında başkanlık sistemini içeren anayasa değişikliği Meclisten geçirildi. Nisan ayında yapılması planlanan referandumda oylanacak. Fabrikalarda, sokaklarda, mahallelerde, kahvelerde herkes birbirine “tercihinin” ne olacağını sorup birbirini etkilemeye çalışıyor. Yapılan tartışmalara kulak verdiğimde en çok konuşulan konulardan biri de, savaşın ve terörün bitmesi. İşçilerden biri, “Müslüman Müslümanı öldürür oldu. Kan gövdeyi götürüyor. Ülkede sükûnet sağlansın diye evet diyeceğim” diyor. Bir başka işçi de, “Savaşın bitmesi, terörün temizlenmesi için evet diyeceğim” diye onu onaylıyor. Onlara itiraz eden başka bir işçi şunları söylüyor: “Terörü yaratan onlar, açıkça söylediler. Ben ülkenin geleceğinden endişeliyim. Sandıktan 400 çıkmadı, ülkede kan gövdeyi götürdü. Referandumdan hayır çıkarsa aynı şeyi yapacaklar, ta ki evet çıkana kadar. Ama insanın da bir dayanma gücü var.”
İşçi kardeşim haklı. İnsanın bir dayanma gücü var. Savaşın bitmesi için savaşın sorumlularından nasıl medet umarız! Yanıbaşımızdaki Ortadoğu cehenneme çevrilmiş durumda. Yeni pazar ve yatırım alanları elde etmek, enerji yataklarını kontrol altına almak için emperyalist güçler Ortadoğu’ya üşüştüler. Türkiye de bu savaşın bir parçası konumunda. Suriye’nin kanlı bir iç savaşa sürüklenmesinden, milyonlarca insanın yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmasından, yüz binlerce insanın yaşamını yitirmesinden AKP hükümeti de doğrudan sorumludur. Bir yandan “büyük ve güçlü ülke” olmayı ümit ederek savaşı körüklemek, kitleleri savaş politikalarına ikna etmeye çalışmak, diğer yandan kalkıp utanmadan kanayan “Ortadoğu’nun vicdanı” olmaya soyunmak!
Hatırlayalım, 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP, Suriye sınırına zırhlı araçlar ve asker yığınağı yapmadı mı? Hükümetten savaş açıklamaları gelirken, savaş planları gazete manşetlerinde yer almadı mı? Ülkeyi savaşa sokup yeniden seçime gitmeyi, tek başına iktidar olup anayasayı değiştirerek başkanlık sistemini getirmeyi amaçlamadılar mı? “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün”, “Evlatlarımız feda olsun” diyerek asker cenazeleri üzerinden hesap yapmadılar mı? Partili cumhurbaşkanlığının referanduma sunulmasının tartışıldığı şu günlerde, “Sandıktan evet çıkarsa terör biter” deniliyor. Örgütsüz işçilerin hafızası olmaz. Ama örgütlü ve sınıf bilinçli işçiler, yaşananlara o ya da bu partinin değil, kendi sınıfının penceresinden baktığında, savaşın da terörün de esas sorumlusunu görecektir.
Onlarca kez canlı bombalarla katliamlar yapıldı. Genç, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Gencecik emekçi çocuklarının cenazeleri evlere gelmeye başladı, hâlâ da gelmeye devam ediyor. Bu savaş kimin savaşı? Ne uğruna ölüyor evlatlarımız? Ne uğruna çocuklarımızı ölüme yolluyorlar? Şimdi tüm yetkileri bir tek kişinin ellerine bırakacak bir anayasa değişikliğini onaylamamızı istiyorlar. Hem de savaş ve terör bitsin diye! Evet, evlatlarımız ölmesin diyoruz. Evet, savaş bitsin istiyoruz. Evet, artık gözümüzde yaş, yüreğimizde acı olmasın diyoruz. Tüm bunlara evet! Ve bu yüzdendir ki, başkanlığa HAYIR! Tek adam rejimine HAYIR! Biz kadınlar bu toplumun yarısıyız. Kadınız, anayız, barıştan yanayız! Savaşa HAYIR!
“Yeryüzünün dört bir yanındaki analar, dünyanın tüm anaları, yarın size askeri hastanelerde hemşirelik yapacak, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız bir tek şey var: HAYIR deyin! Analar, HAYIR deyin!”
link: Gebze’den bir kadın işçi, Savaşa HAYIR!, 15 Mart 2017, https://marksist.net/node/5527
Bonapartizmden Komüne Giden Yol
Tarihsel Kriz Siyaset Sahnesinde de Kaymalara Yol Açıyor