Şehirde değildim. Önce arkadaşlardan, sonra haberlerden duydum, olayı. Bu nasıl iş böyle? Bu ne zulüm. Taramış “devlet” rastgele, kalabalığı. O günün bilançosuymuş; bir ölü, altı ağır yaralı, onlarca da yaralı.
Ailelerine teslim edilmeden, habersizce gömmüş devlet, cesetleri. Halk protesto etmiş bu durumu. Halk cenazelerine sahip çıkmış. Ne de olsa bunlar da “terörist” değil mi, kurşun yağdırmış “devlet güçleri”, kitlenin üzerine. Evet yalan söylüyor TV’ler, gazeteler. Taşlar kitle tarafından, bundan sonra, meşru savunma amacıyla fırlatılıyor. Olay yerine giriş-çıkış yasaklanıyor, olay saatlerinde. Merkezdeki olaylar “yatıştıktan” sonra, Bostan-içi beldesinde 5 bini aşkın insan geri aldıkları cenazeleri için oradaydılar. Daha sonra Roj TV’den, yaralı olarak hastanede bulunan kişilerden tedavisi erken bitenlerin tutuklanarak cezaevine konuldukları haberini büyük bir hayretle duymuş olduk.
Peki konuşulanlar kimin yalanları. Bu yalanlar, hangi alçaklığı kapatmak için. Devlet denen “öğütücü”nün değirmenine kimler, niçin, hangi niyetle su taşıyor?! Ya bir kısım aydının yaptığı “PKK yine silah bıraksın” açıklamaları, nasıl bir “aydın” tavrıdır; neye, kime hizmettir? Nasıl bir ahmaklık, sığlık, bilinç çarpıklığıdır bu? Bu, nasıl bir dogmatizmin ürünüdür? Tartışmasız kabul edilen hangi “yüce” otoritenin kuyrukçuluğudur bu? Ezilenleri, koşulsuz-teminatsız teslim etme anlayışının aydınları nasıl teslim aldığının bir yansımasıdır, söylenenler. Genel olarak “devlet”in niteliği bir yana, TC devletinin katliamcı ve şoven niteliği unutturulmak istenircesine yapılıyor tüm açıklamalar. “Tek taraflı ateşkes” süresince, TC devletinin katliamcı ve Kürt düşmanı politik-askeri stratejisinde ve uygulamalarında en ufak bir yumuşama dahi görülmemişken!
Sorun, her defasında doğru bir önderlik sorununda kilitleniyor. Eninde sonunda “aydın” denen tabakanın da tavrını belirleyen, sınıf mücadelesinin yoğunluğu ve ağırlığı değil midir? Aydınlar, hangi sınıfa hizmet ediyorlar? Emekçi Kürt çoğunluğunu her şeye rağmen, mücadeleden, başkaldırıdan, doğru bir dünya görüşünden alıkoymak isteyenlerin durduğu yer bellidir. Türkiye işçi sınıfının ve Ortadoğu işçi sınıfının enternasyonal bilincinin kocaman birliği, halkların kardeşliği önündeki tüm engelleri yıkabilir. Kürdistan sorununun kalıcı çözümü de, kendiliğinden, işçilerin enternasyonalist mücadelesine ve kararlığına bağlanmaktadır.
Türk tekelci burjuvazisiyle iktidar ortağı durumundaki Türk ordusu ve kurtuluşunu ve geleceğini onda bulan burjuva kesimler ve statükocu güçler, yeni bir imha ve kök kurutma sürecini tüm yoğunluğuyla devreye sokmuş görünüyorlar. Irak’ın kuzeyinde süreklileşen gelişmelerden hareketle ve içte “bazılarına rağmen” sönümlenmeyeceği belli olan Kürt özgürlük ateşinin sıcağından hararetle ve bu iki düşmanın zamanla kendisine yönelik olarak geliştirebilecekleri olasılıkların çok yönlü-diyalektik tahlilinden yola çıkarak, vakit kaybetmeden geleceğe yönelik bölgesel hayallerini garantiye almak istemektedirler. Bu bir bakıma içteki iktidar kavgasının en açık göstergesidir.
Bölgedeki diğer egemen güçler de, ayrıcalıklarını garantiye almak için, kendi işçi-emekçilerini yoğun bir Kürt düşmanlığına yöneltiyorlar. Körleştirilen işçi sınıfının hemen önünde sömürücüler birbirleriyle kanlı ittifaklara yönelebiliyorlar. Dünya ölçeğindeki bu denli bir gericileşme dalgası, ancak, enternasyonalist bir önderliğin kurulma kararlılığı ve çabası ile kırılabilir. İşçi sınıfı uluslararası ve uluslar ötesi kimliğini yeniden kazanmalıdır. Bu ise, Marksizmi, kitle kuyrukçuluğundan, ulusçuluktan, vatancılıktan, her türlü reformizmden, oportünizmden arındırabilmekle mümkün olabilir.
Dünya kaynıyor! Dünya partisini arıyor!
ENTERNASYONALLE KURTULUR İNSANLIK!
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!
YAŞASIN İŞÇİLERİN ULUSLARARASI BİRLİĞİ!
link: Van'dan bir MT okuru, Van'da katliam ve "barışsever aydınlar", 23 Haziran 2005, https://marksist.net/node/474
Eğitim-Sen’e Kapatma Davasının Öğrettikleri
15-16 Haziran Genel Direnişi Etkinliği