Brezilya’da devlet kontrolündeki petrol şirketi Petrobras’ta yapılan yolsuzluklarla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında geçen hafta 54 siyasetçi yargıya sevk edildi. Petrobras’ın bir parçası olduğu yolsuzluk soruşturmaları geçen yılın Mart ayından beri devam ediyor. Kamu ihalelerini almak için oluşturulan rüşvet ve kara para aklama şebekesine yönelik başlatılan soruşturmada milyarlarca doların aklandığı ortaya çıkmış, pek çok şirket yöneticisi tutuklanmıştı. Verilen ihaleler arasında Dünya Kupası için yeni yolların yapımı, metro inşaatları, havaalanlarının yenilenmesinin yanı sıra rafineri işletimi ve enerji dağıtımı gibi ihaleler bulunuyordu. İhale alabilmek için Brezilya’daki siyasilere rüşvet vermekle suçlanan şirketlerden biri de Siemens’ti. Siemens 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat Oyunları için 1 milyar avroluk altyapı projesi ihalesi almıştı. Ancak rüşvet verdiğinin ortaya çıkmasının ardından beş yıl boyunca Brezilya’da kamu ihalelerine girmesi yasaklandı.
Kasım ayına gelindiğinde yolsuzluk soruşturmasının sonucunda Petrobras Petrol Şirketi’ndeki pislikler ortaya dökülmeye başladı. İlk operasyonlardan sonra basına açıklama yapan federal polis, “Soruşturma kapsamında incelenen kontratlarda kartelleşmenin bütün özelliklerini taşıyan bir grup göze çarpıyor. Ve dahası bu kartel grubu, politikacılara ve kamu görevlilerine ödemeler yapmak için sisteme uygun fon aktarmaları yapıyordu” demekteydi. Nitekim şirketin hesaplarında şüpheli görülen ödemeler 3,7 milyar doları buluyordu. Bu miktar Brezilya’da bugüne kadar ortaya çıkan en büyük yolsuzluk skandalına işaret ediyor. Gözaltı ve tutuklamaların gelmesinin ardından İsveç inşaat devi Skanska’nın Petrobras’a yapılan rafineri ve petrol boru hattı inşaatı ihalelerini almak için büyük miktarlarda rüşvet verdiği ortaya çıkmış, bunun üzerine şirket Güney Amerika pazarından çekilme kararı almak zorunda kalmıştı.
Geçtiğimiz günlerde ise soruşturmanın derinleşmesiyle çoğu hükümetteki koalisyon partilerinin içinde yer alan 54 siyasetçi soruşturmaya dâhil edildi. Bunun üzerine, 2003-2010 yılları arasında Petrobras’ın yönetim kurulu başkanlığını yapmış, aynı zamanda Enerji Bakanlığı görevini yürütmüş olan yeni devlet başkanı Dilma Rousseff’i istifaya çağıran kitlesel protesto gösterileri patlak verdi. Bu gösterilerin başını, yolsuzluk gerçeğini kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için sömürmeye çalışan parababalarının önderliğindeki sağ hareketler çekmekte. Gösterileri destekleyen milyarderler, yolsuzluğa konu olan ve göz diktikleri dev petrol şirketi Petrobras’ın özelleştirilmesini istiyorlar. Anti-komünist pankartlar taşıyan, orduyu darbeye çağıran faşist grupların da yer aldığı bu gösterilerin kitle tabanını ise mevcut ekonomik durumdan hoşnutsuz olan küçük-burjuva kesimler oluşturuyor.
Burjuva güçlerin peşine takılan küçük-burjuva kesimler ağırlıkta olmakla beraber, Brezilya’da yolsuzluk sorunu son yıllarda özellikle derinleşen bir sorun olarak işçi ve emekçi kitlelerin tepkisini çekiyor. Hatırlanacağı gibi 2013 yılında patlayan kitlesel gösteriler hükümeti çok zor durumda bırakmıştı. O zaman Marksist Tutum dergisinde Kerem Dağlı bu gösterileri şöyle açıklıyordu: “Gösterilerin kıvılcımını toplu ulaşıma yapılan zamlar oluştursa da, emekçi kitlelerin talepleri bununla sınırlı değildir. Dünyanın sayılı petrol üreticilerinden biri olmasına rağmen Brezilya’da oldukça pahalı sayılabilecek bir toplu ulaşım hizmeti verilmesi nedeniyle, ulaşım zammına karşı gelişen haklı tepkileri genel anlamda kamu hizmetlerine erişimde yaşanan sıkıntıların bir ifadesi, sembolü olarak görmek gerekir. Ardı arkası kesilmeyen yolsuzluk skandalları da, kamu hizmetlerine ayrılan ya da ayrılması gereken paraların birilerinin cebine gittiğini ortaya koyduğundan, yolsuzluklara karşı mücadele de gösterilerde yer alan temel taleplerdendir. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanında ciddi sorunlar ve yetersizlikler mevcutken, 2013 Konfederasyon Kupasına ve 2014 Dünya Kupasına toplam 32 milyar doların ayrılması ve 2016 Yaz Olimpiyatlarına da yine milyar dolarların harcanacak olması halkın çileden çıkmasına yol açmıştır. Kamu hizmetlerine bütçeden ayrılan pay sürekli düşürülürken, özellikle inşaat ve turizm sektöründe köşebaşlarını tutmuş köklü burjuva ailelerin ceplerine akan milyar dolarlar ve bu esnada dönen ciddi yolsuzluk vakaları bardağı taşıran damlalar olmuştur. Bu nedenle temel taleplerden birisi de bu milyar dolarların daha ucuz ve kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerine ayrılmasıdır. Bu tabloya enflasyon sebebiyle sürekli artan hayat pahalılığının ve yüksek vergilerin yarattığı öfkeyi, düşük ücretleri ve bilhassa gençlik içinde artan işsizlik oranlarını da eklemek gerekir.” (Brezilya’da Emekçi Kitleler Ayakta, MT, Temmuz 2013)
Her ne kadar Rousseff o günlerde halkın taleplerini karşılayacağı sözü vererek kitleleri belirli ölçüde yatıştırmayı başarmış olsa da sorunlar olduğu yerde durmaktadır.
Yolsuzluk kapitalizmin fıtratında var
Rousseff yönetimi, istifa taleplerinin yükseldiği gösterilerin bir darbe girişimi olarak örgütlendiğini söyleyerek, gerçekte bir burjuva parti olan ve her türlü yolsuzluğa bulaşan İşçi Partisinin sorumluluğunu gözlerden saklamaya çalışıyor. Bu aslında bizim gayet yakından tanık olduğumuz bir tutum! Türkiye’de de en son 2013 yılının Aralık ayında Gülenciler ile AKP arasındaki iktidar savaşının bir merhalesi olarak karşımıza çıktı yolsuzluklar. İlk çalkantıların ardından işçi sınıfı içinde başarıyla icra edilen kutuplaştırma politikalarının, hükümete darbe girişimi söylemlerinin arasında yolsuzluk yapan bakanlar “aklandılar”. Her ne kadar Brezilya’daki gibi yüz binler sokaklara dökülmüş olmasa da ortaya saçılan pislikler milyonlarca insanın hafızasına kazındı. Dünyanın her yerinde benzer yolsuzluklar, rüşvet skandalları vb. olaylar yaşanmaktadır. Çünkü temiz kapitalizm diye bir şey yoktur. Sermaye için büyümek yolunda her yol mubahtır. Ancak bu yolsuzluklar her zaman gün yüzüne çıkmaz, gün yüzüne çıkan kısmı ise buzdağının sadece görünen ucudur.
Aslında işçi sınıfı bu gerçeğin pekâlâ farkındadır. Avrupa Birliği tarafından yapılan bir araştırmada, ankete katılanların dörtte üçü kendi ülkesinde yolsuzluğun geniş yaygınlık gösterdiğini düşünmektedir. Böyle düşünenlerin oranı Yunanistan’da %99, İtalya’da % 97, Litvanya, İspanya ve Çek Cumhuriyeti’nde %95 düzeyindedir. En düşük oran ise %54 ile İsveç’tedir. Ama yolsuzlukları bilmek ya da görmek yetmez. Burjuva düzenin türlü ideolojik araçlarıyla arızi bir durum olarak algılatılan, dolayısıyla sadece doğrudan bağlantısı olan kişilere karşı öfke birikimine yol açan yolsuzluğun kapitalizmin ayrılmaz bir parçası olduğu gerçekliğini bilince çıkarmak gerekiyor. “İşte kapitalist düzen budur ve başka türlü de olamaz. Bir tarafta sonu gelmez bir açgözlülük, dizginsiz sömürü, sefahat denizinde yüzen bir avuç asalak, ama öte tarafta açlık, hastalık ve yoksulluk çıkmazında kıvranan milyarlar! Bir tarafta deveyi hamuduyla götüren ama masum olduğu iddia edilen siyasetçiler, bürokratlar, öte tarafta baklava çaldığı için onlarca yıl hapse mahkûm edilen çocuklar! Bir tarafta ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar, ama öte tarafta ayakkabısı bile olmayıp sefalet içinde ölen çocuklar! Bir tarafta 700 bin liralık ‘hediye’ saati kolunda gezdiren bakanlar, öte tarafta 846 lira olan asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlar! Yolsuzluk kapitalizmin bizatihi kendisidir.” (Utku Kızılok, Kapitalizm ve Yolsuzluk, MT, Şubat 2014)
O halde kapitalizm çürümüştür ve yıkılmayı hak etmektedir. Kapitalistlerin, bir grup insanı bütün yolsuzlukların müsebbibi olarak gösterip sistemi aklama çabalarını boşa çıkaracak ve kapitalist sistemi yıkmak üzere harekete geçecek olan örgütlü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfını bağımsız sınıf çıkarları temelinde örgütleyecek sınıf temelinde bir devrimci çalışmaya dünyanın her yerinde acil olarak ihtiyaç var.
link: Demet Yalçın, Brezilya’da Yolsuzluk ve Çürüyen Kapitalizm, 24 Mart 2015, https://marksist.net/node/4067
Yaklaşan Seçimler ve Birleşik Haziran Hareketi’nin Tutumu
Milyonlar Newroz’u Coşkuyla Kutladı