Ak Saray’ın şatafatı, inşa edildiği yer, mal olduğu para, inşa edilirken bir işçinin iş cinayetine kurban gitmesi büyük tepki çekti, çekiyor. Tüm bunların üstüne saraya gelen elektrik faturası bu tepkilerin haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletin sarayı”, “külliye” dediği şatafatlı beton yığını ışıl ışıl yanarken bunun bedelini ceplerinde yangın olan işçi ve emekçiler ödüyor. Ak Saray’ın 18 Aralık 2014-21 Ocak 2015 tarihleri arasındaki elektrik faturası bedeli tam 1 milyon 140 bin 567 lira! Faturanın gecikme bedeli bile 106 bin lirayı geçiyor!
Bu faturayı tıkır tıkır ödemek zorunda bırakılan işçi aileleri ise ya çoluk çocuk hep birlikte çalışıyor ya da sürekli olarak fazla mesai yapmak zorunda kalıyor. Ortalama ücretleri açlık sınırının bile altında olan milyonlarca işçi ailesinin geçinebilmesi için eve neredeyse 4 asgari ücret girmesi gerekiyor. Ev kiraları almış başını gidiyor. Boş konut sayısı yüz binleri bulmuşken sokaklarda binlerce evsiz insan var. Suriyeli göçmenler sokaklarda yaşam savaşı veriyor. Barınma sorunu binlerce emekçi için sağlıksız evler, yüksek kiralar, ağır kredi borçları anlamına geliyor. Ak Sarayların ışıltısında gösterişli hayatlar yaşayan muktedirlerse bu yoksulluğun üzerinden büyüttükleri zenginliklerin tadını çıkarıyorlar. Nasıl olsa onların faturalarının bedelini işçi ve emekçiler ödüyor!
Devletin bütçesinin yükünü işçi ve emekçiler çekiyor. Onlar, ürettikleri zenginliklerle, ödedikleri vergilerle bu ağır yükü omuzluyor, eziliyorlar. Bütçeyi kendi çıkarları temelinde pay edenlerse asalak egemenler oluyor. Bütçeden barınmaya, eğitime, sağlığa, ulaşıma, altyapıya göstermelik paylar ayrılıyor. Ama sıra patronlara kaynak aktarmaya, silahlanmaya, hükümetin politikaları doğrultusunda itaatkâr toplum yaratma projelerine gelince son derece cömert davranılıyor. Hele saraylar inşa edip gösteriş yapmaya bol bol para var.
Başbakan olduğu zaman Ak Saray’ı başbakanlık konutu olarak düşündüklerini söyleyen şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu sarayın “milletin sarayı” olduğu yalanını söylüyor. Ama bütçeden sarayın inşası için ayrılan para miktarını da, fahiş faturaların hangi kaynaklarla ödeneceğini de açıklamıyor. Türkiye’nin itibarı için yapıldığını öne sürdüğü saray faturasının gecikme bedeli bile bir işçi ailesinin 3-4 yıllık gelirinden fazla. Böyle bir saray nasıl “milletin” olur? En gelişmiş teknolojilerle korunan, etrafında kuş uçurulmayan bir saray nasıl “milletin” olur! Sarayın “millet”le tek alâkası faturasının millete kesilmiş olmasıdır. Ama Erdoğan bir yandan iktidarının ihtişamını ve gücünü göstermek isterken bir yandan tepkileri azaltmak için yalanlara başvurmadan edemiyor. Ancak yalanlar çürümüş, adaletsiz ve insanlıkdışı bir düzeni ilânihaye ayakta tutmaya yetmez.
Sarayın faturası ödenecek. Ama bu faturayı kimler ve nasıl ödeyecek? Eğer işçi sınıfı örgütlenmeyi, sermayenin saldırılarına dur demeyi başaramazsa bu faturayı ödeyecek. Ağır vergilerle, düşük ücretlerle, aşırı çalışmayla sermayenin arpalıklarını büyütmeye devam edecek. Sırtından geçinenlerin, servet içinde yüzenlerin yükünü çekmeye devam edecek. Ama işçi sınıfı örgütlenmeyi başarırsa, sömürücü bezirgânları sırtından atarsa bu faturayı ve çok daha fazlasını asıl ödemesi gerekenlere ödetir. Örgütlenip burjuvaziye karşı mücadele etmek boynumuzun borcudur. Biz işçiler Ak Sarayların faturalarını değil işte bu borcumuzu ödeyeceğiz.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Bu Faturayı Kim Ödeyecek?, 26 Şubat 2015, https://marksist.net/node/3980
AKP’den Grev Yasağı Savunması: Toplumsal Hareketlilik Artacak, TOMA Üretimi Duracaktı!
Kadın Emekçiler Kimin Kurbanı?