İşçi sınıfının “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olan 1 Mayıs ile aynı hafta içinde, İstanbul üniversitelerinde devrimci gençliğe yönelik saldırılar gündemi yoğun bir şekilde meşgul etti. “Türk Solu” dergisi çevresi ve arkasındaki ADKF’li (Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu) öğrenciler, bu saldırgan tutumlarıyla, aslında uzunca bir süredir sol hareket içinde yayılan bir hastalığın tekrar tartışmaya açılması için de bir zemin yaratmış oldular.
Bu hastalığın adı Kemalizmdir ve özünde Türkiye burjuvazisi ile devlet bürokrasisinin tarihsel ve ideolojik bir argümanıdır. Türkiye kapitalizminin kendine özgü tarihsel gelişimi içerisinde sivil ve askeri bürokrasinin ulus-devleti kurma ve burjuvaziyi yaratma hedefinin idelojisi olan Kemalizm, kimi zaman “kızıllaşarak” sol kılıflara bürünmeyi de ihmal etmiyor.
Bugünün “sol” Kemalizmi, sermayenin küresel saldırıları karşısında sınıf mücadelesinin yerini ulusal mücadelelere terk ettiği yalanına dayanmaktadır. Bu görüş temelinde, anti-emperyalizm kavramı anti-kapitalist içeriğinden tamamen ayrılmaktadır. Yine bu görüşler temelinde Irak halkını yıllardır acımasızca ezen Saddam gibi bir diktatör bir anda anti-emperyalist mücadelenin önderlerinden birisi haline gelebilmektedir.
Ezen ulus milliyetçiliği ve şovenizm, Türkiye burjuvazisinin resmi ideolojisidir ve bunun resmi literatürdeki adı da Kemalizmdir. Kelimenin tam anlamıyla küçük-burjuva milliyetçiliğinden başka bir şey olmadığından, Kemalizmin veya Atatürkçülüğün sosyalizmle ya da sol hareketle hiçbir bağlantısı yoktur!
Politik olarak gerici bir karakter taşıyan bu anlayışın savunucuları arasında Doğu Perinçek’in İP’i (İşçi Partisi) başı çekmektedir. Zaten ADKF denilen oluşumlar da, İP’ten ayrılan kişilerin kurduğu bir yapıdır ve devrimci hareketin çok iyi tanıdığı bir sima olan Perinçek ne ise, ADKF’de odur! Bu anlamda ADKF denilen çetenin ve Türk Solu dergisinin teşhir ve tecrit edilmesi devrimci hareket açısından bir zorunluluktur.
Hal böyleyken, sol adına hareket edenlerin milliyetçi-ulusalcı bir çizgiyi savunmalarını anlamak son derece zordur. Türkiye solu pek çok politik sorunda aynı yanlış tutumu göstermiş ve defalarca burjuvazinin gerici kanadının kuyruğuna takılmaktan kurtulamamıştır.
Burjuvazinin uluslararası sermayeye entegrasyon çabalarına veya bizzat ordunun ve MİT’in destekleyip organize ettiği İP, ADKF gibi gerici örgütlenmelere, küçük-burjuva milliyetçi solculuk anlayışından kopmaksızın tutarlı bir cevap vermek mümkün değildir. Ve bu yapılmadıkça başarıya ulaşma şansı da yoktur.
Burjuvazinin ve onun devletinin Irak’ın emperyalist işgali karşısında ve AB’ye giriş sürecinde kilit bir rol oynayan Kürt Ulusal Hareketine yönelik gerici ve şöven tutumu, politik arenada ifadesini Kemalizm olarak bulmaktadır. Bugünün Kemalizmi burjuvazinin en gerici kanadının ideolojisidir.
Örneğin 1974’te Kıbrıs’ın işgalini faşist Yunan cuntasını devirmek adına destekleyip, her iki Körfez savaşında da ABD emperyalizmine karşı çıkmak adına Saddam’ın “anti-emperyalist” mücadelesini savunmak, tipik bir küçük-burjuva milliyetçi anlayıştır. Keza küreselleşen dünyada liberallerin “ulus-devletler bitiyor” teranesine inanıp burjuva ulus devleti savunmaya başlayanlar da, sermayenin özelleştirme saldırısına karşı işçi haklarını savunmak yerine devletçiliği savunanlar da, IMF-WB-WTO gibi sermayenin uluslararası kurumlarına karşı kapitalist burjuvazinin ulusal egemenliğini öne çıkarıp “Bu memleket bizim!” sloganları atanlar da aynı anlayışın ürünüdürler.
Ciddi bir sol örgütlenmenin olmadığı koşullarda, sol görünümlü Kemalist gericiler üniversitelerde at oynatmaya cüret ettiler ve karşılığını aldılar. Ancak sadece fiziksel karşı koymalarla ne faşistler ne de ADKF benzeri devlet eliyle kotarılan gerici yapılanmalar şimdiye kadar üniversitelerden sökülebilmiştir. Kaldı ki, devrimci mücadelenin üniversitelere hapsedilmesiyle bir yere varılamayacağı da açıktır.
Türkiye sol hareketinin ve devrimci Marksistlerin görevi, öğrenci gençliğin Marksist temellerde eğitilmesi ve sosyalizm mücadelesine kazanılmasıdır. Komünist bilince sahip olmadıkları ve tutarlı, sağlıklı örgütlenmeler içinde yer almadıkları sürece öğrenci gençlikten bu tür gerici örgütlenmelere karşı tek başlarına mücadele etmeleri beklenmemelidir.
Devrimci bir gençlik hareketi devrimci bir işçi hareketi olmadan varolamaz! Faşizme karşı mücadelenin de, üniversitelerdeki gerici örgütlenmelerin dağıtılmasının da, özgür ve demokratik bir üniversite ortamının yaratılmasının da tek garantisi işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Milliyetçiliğin ve şövenizmin tek panzehiri proletarya enternasyonalizmidir!
Kemalizmin ve Küçük-Burjuva Milliyetçiliğin Gericiliğine Karşı, Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, “Türk Solu” burjuvazinin soludur, 21 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/200
Merkezci Simya mı, Marksizm mi?
Peru: Latin Amerika Kaynamaya Devam Ediyor