Osmanlı’dan bu yana ceberut yapısını koruyan TC devleti, kendinden olmayanı inkâr ve imha politikasını sürdürüyor. Yıllar boyunca bu topraklarda yaşamış halklar tarih kitaplarında karalandı ve aşağılandı. Rumlar düşman, Ermeniler gâvur, Kürtler sözde vatandaştılar. Yıllarca bu düşmanlık öyle bir kök saldı ki, küfürler dahi bu halklarla anıldı. Sistemin sahibi olan sermayedarlar, yarattıkları bu düşmanlığı, geçmişte olduğu gibi bugün de ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaya devam ediyorlar.
Mart ayında Radikal gazetesinde, “çocukların temsil travmasından kurtuluş günü olacak mı?” başlığı ile çıkan haber, atılan düşmanlık tohumlarını anlatması bakımından önemlidir. Haber şöyle: Aşkale’nin düşman işgalinden kurtuluş gününde, 20 yıldır olduğu gibi bu yıl da bir tören düzenlenmiş. Törende temsili bir bölüm de var. Öğrencilerin oynatıldığı bu temsilde, Ermeni çeteciler camiyi yakıp-yıkıyor, imamı asıyorlar. Bir Ermeni, kundaktaki bebeğe süngüyü saplıyor. Türk milis kuvvetlerini canlandıran Aşkale Lisesi öğrencilerinin tüm “Ermeni çetecileri” öldürmesiyle “zulüm” sona eriyor.
90 yıl önce olanların egemenlerin çıkarları doğrultusunda çarpıtıldığı bu temsili törenin “önemini”, Belediye Başkanı şöyle dile getiriyor: “Ermeniler sadece Aşkale’de 5 bin kişiyi şehit etti. Milli ve manevi heyecanlarımızın canlı tutulması, o günlerin yeniden hatırlanması, bizlere şerefli bir gelecek için ışık tutacaktır. ASALA’nın devamı olan Ermeni terör örgütü PKK’nın kökünü kazımak için uyguladıkları politikalardan dolayı Başbakana ve TSK’ ya şükranlarımızı arz ediyorum.”
Bu tür hasmane nutukların değişmez konusu Ermeni düşmanlığıdır. Burada da görüldüğü gibi Kürt hareketine dönük olarak yıllardır yapılan “Ermeni dölü!” nitelemesi aynı inkârcı, gerici zihniyetin yansımalarıdır. Eli, işçi sınıfının ve Türkiye’de yaşayan halkların kanına bulaşmış olan egemen sınıf, kendi egemenliğini sürdürebilmek ve pekiştirebilmek için kendisine resmi tarih yazarak ideolojisini yarattı. İşte bu yüzdendir ki, bugün de bu gencecik beyinler yapılanların doğru olup olmadığını sorgulayabilecek durumda dahi değilken, bu resmi tarih ve ideolojiyle zehirleniyorlar. Ermeni halkının uğradığı kırım resmi tarih tarafından reddedilmekte, yalanlara dayalı tezler ileri sürülmekte. Tıpkı bu kırımın boyutlarının küçük gösterilmesi, soykırım tezinin reddi, Ermenilerin yapılanları hak ettiği gibi… Oysa bu topraklarda 800 binden fazla Ermeni ya zorunlu göç sırasında açlıktan, ya asılarak, ya kurşuna dizilerek ya da değişik biçimlerde katledildiler.
Egemenlerin ve onların temsilcilerinin bugün “milli ve manevi heyecanın canlı tutulmasına” çok ihtiyacı var. Çünkü Ortadoğu’da, sermayedarların salyalarını akıtan, şeker yerine işçi ve emekçi kanı katılmış bir pasta var. TC burjuvazisi de en az dünya burjuvazisi kadar, kandan imal edilmiş bu pastadan pay kapmak istiyor. Bunu başarmanın yolu da içeride ve dışarıda işçi ve emekçilerin gözünü milliyetçilik bağıyla bağlamaktan geçiyor. Dünyanın dört bir köşesindeki işçi ve emekçiler, bilinçleri milliyetçilik zehriyle çarpıtılarak, cephelere birbirlerini boğazlamak için gönderiliyorlar. Halkları birbirine düşüren bu zehrin tek panzehiri enternasyonalizmdir. İşçi sınıfı enternasyonalist bir bilinçle mücadeleye atılmadıkça ulusal önyargıların ortadan kalktığı, halkların bir arada ve barış içerisinde yaşadığı bir dünyaya giden yolu yaratmak mümkün olmayacaktır.
İstediğimiz dünyayı yarattığımızda insanlar, ırklarından dolayı değil insan oldukları için saygı görecek. Halkların dili, rengi aşağılanmaya, horlanmaya sebep olmayacak. Tüm bu farklılıklar rengârenk bir çiçek tarlası gibi kültürel zenginliğin ve kardeşliğin ifadesi olacak.
link: Aydınlı’dan MT okuru bir gıda işçisi, “Kendileri Konuşsalar Halklar Hemen Dost Olur”, 28 Mayıs 2008, https://marksist.net/node/1803
Üniversitelerde Faşist Saldırıların Hatırlattıkları
Obezite, Küresel Isınma ve Bir Muhakeme İhtiyacı