Her şeyden önce, bir ülkedeki rejimin karakteri ahlâki ya da duygusal ölçülere göre değil, nesnel sınıfsal gerçekliklere göre belirlenir. Küba konusunda dünya kamuoyunda nispeten daha sempatik bir havanın olması ve Küba toplumunun bazı özgünlükleri nedeniyle, bu ülkeyi istisna etme eğilimi yaygındır. Ancak bu eğilim nesnel gerçeklerden çok, duygulara ve ahlâki yargılara dayanmaktadır. Küba’daki rejimin ve Castro’nun, bir Kore ve Kim-il Sung rejimiyle aynı algılanmadığına şüphe yok. Bu ülkelerdeki sosyal hayatın bazı önemli farklar gösterdiğine de şüphe yok. Ancak bu farklar temeldeki benzerliği ortadan kaldırmamaktadır. Önceki üç soruda da açıklandığı gibi, Küba’da da, ayrıcalıklı bir bürokrasinin işçi sınıfı ve emekçi kitleleri sömürüsü temeline dayanan bir Stalinist bürokratik diktatörlük kuruludur. Burada da işçiler çalışmakta ve onların artı-emeğine bürokrasi tarafından el konulmaktadır. Burada da işçiler kendi devrimci örgütlülükleri aracılığıyla kendi kendilerini yönetmemektedirler. Neyin, nasıl, ne kadar üretileceğine ve nasıl paylaşılacağına onlar kendi demokratik mekanizmalarıyla karar verememektedirler. Tüm bunlara bürokrasi karar vermektedir. Kısacası üretenler yönetmemektedirler.
Öte yandan ABD’ye kafa tutmak bir ülkeyi ya da lideri kelimenin Marksist anlamında sosyalist yapmaya yetmez. O ülke ya da liderin kendini “sosyalist” ilân etmesi de yetmez. Tek bir ülkede sosyalist bir toplumun kurulamayacağı hususunu bir kenara bırakacak olursak (bkz. Tek ülkede sosyalizm olabilir mi?), bir hareketin ya da ülkenin toplumsal-siyasal niteliğini ancak gerçek sosyal ilişkiler temelinde açığa çıkarabiliriz. ABD’ye kafa tutmaya gelince, bunun, Küba devriminin özünde ABD’ye karşı verilen bir ulusal kurtuluş mücadelesi biçiminde gerçekleşmiş olması nedeniyle bir yandan tarihsel, bir yandan da mevcut durum itibariyle bürokrasinin kendi egemenliğini koruma kaygısıyla alâkalı nedenleri vardır. Esasen Stalinist Küba bürokrasisi, gerek Amerikan gerek Avrupa emperyalizminin ülkeye yatırım yapması vs. için hem halihazırda önemli tavizler vermiş durumdadır hem de sık sık ilân edildiği üzere daha fazlasını da vermeye hazırdır. Aslında buradaki durumun Çin’deki durumdan özde bir farkı yoktur. Sorun şu ki, emperyalist burjuvazi Küba’yı Çin kadar önemli bir ekonomik unsur olarak görmemektedir. Bu da başta Fidel Castro olmak üzere Küba bürokratlarının zaman zaman daha sosyalist görünümlü demeçler vermesine yol açmaktadır.
link: Marksist Tutum, Küba’ya haksızlık edilmiyor mu? ABD’nin burnunun dibinde küçücük Küba o Amerikan emperyalizmine karşı kahramanca direnmiyor mu?, , https://marksist.net/node/1561