3 Kasım seçimleri sonucu AKP’nin iktidara gelmesi ile Türkiye’nin makro ekonomik dengelerinin düzeldiğine dair haberleri TV’de her gün duyarız. Faizlerin, dövizin ve enflasyonun düştüğü, medyada bir bayram havası ile duyurulur. Ekonomi rayına girdiği için işçi sınıfına yeni iş olanaklarının ve refah dolu bir ortamın yaklaştığı haberleri verilir. Tünelin sonunda ışık görülmüştür. İşçilerin biraz daha dişlerini sıkmaları gerekmektedir, biraz daha, çok değil. Burjuvazi işçi sınıfına ekonomistleri ve ideologları aracılığıyla pembe tablolar çiziyor. Birtakım ekonomi profesörleri, oda başkanları, şirket danışmanları, anlamadığımız terimleri, içinden çıkamadığımız grafikleri göstererek doğru yolda ilerlediğimizi söylüyorlar. Bu terimlerin ve göstergelerin içinde işçi sınıfına biraz daha tanıdık gelen bir tanesi var ki; meraka gerek yok, o da iyi yolda: enflasyon. Enflasyon düşüyor. Burjuvazi işçi sınıfına bağırıyor: “gözün aydın enflasyon düşüyor!”
Türkiye son 40 yılını enflasyon ile geçirdi. Hatta bu enflasyon 90’lı yılların başında yüzde 100’ün üzerine bile çıktı. 80’li yıllarda Turgut Özal’ın seçim kampanyasında enflasyonu def edilmesi gereken en büyük düşman ilan etmesiyle bu kavram işçilerin, köylülerin günlük kullanımına girdi. Hükümetler ve tekeller ürünlerine zam yapıyorlardı, çünkü enflasyon vardı. Enflasyonist ortamlarda hammaddelere, girdi ürünlerine zam yapıldığından, ürünlere zam yapılması doğaldı. Fakat işçi ücretlerine enflasyon oranına karşın yeterince zam yapılamadığı için işçiler enflasyona ezdiriliyordu. Burjuvazi yıllarca bu ekonomik göstergeyi işçi sınıfının ve köylünün asıl düşmanı olarak gösterdi.
Son birkaç yıldır enflasyon oranı daha önceki senelerle kıyaslanamayacak kadar küçük rakamlara, tek haneli rakamlara indi. Yani burjuva politikacıların deyimiyle işçiyi köylüyü ezen canavarın başı ezildi! Evet, bu canavarın başı ezildi ya da hala eziliyor ama işçi ve köylünün durumunda herhangi bir değişiklik yok. Bu emekçi kesimler hayat pahalılığı altında inim inim inlemeye devam ediyor. Doğal olarak burjuva ideologlar düşük enflasyona rağmen yaşanan bu hayat pahalılığına da bir açıklama getirmeliydiler, getirdiler de! Enflasyon fiyatların artış hızıymış, yani enflasyonun düşmesiyle fiyatlar eskisi gibi hızlı artmayacakmış. Bununla hayat pahalılığının doğrudan bir ilgisi yokmuş. Fakat dolaylı olarak enflasyonun düşmesiyle piyasalara istikrar geleceği için uzun vadede emekçilere olumlu getirileri olacakmış. Yani bizim anlayacağımız deyimle: “biraz daha dayanın, güzel günler kapımızda” masalına devam.
Yıllarca emekçi insanları sorunlarının tamamen enflasyondan kaynaklandığı yalanı ile oyalayan burjuvazi, enflasyonun düşmesiyle emekçilerin yaşadığı olağanüstü sefalet koşullarına başka nedenler bulmaya başladı: Çin malları tehdidi, TL’nin aşırı değerlenmesi, petrol fiyatları vb.
Peki, enflasyon konusunda ve diğer tüm konularda ezilen kesimlere en adi yalanları yüzü kızarmadan söyleyen burjuvazinin bu yeni açılımlarına inanılır mı? Kesinlikle inanılmaz. Daha çok kâr elde etmek isteyen kapitalistler işçi ücretlerinden çalmak için zamanında enflasyon bahanesini kullandığı gibi şimdi de Çin rekabetini, TL’nin aşırı değerlenmesini vb. bahane ediyorlar. Bu bahanelerin arkası hiç kesilmeyecektir. Kapitalizmde emekçi sınıflar örgütlenip mücadele etmedikçe sefaletten asla kurtulamayacaklar. Bu sebepten kurtuluşu isteyen tüm kesimler çözümü kapitalizmin yok edilmesinde, sosyalizmin inşasında aramalıdır.
Kapitalistlerin yalanlarına kanma!
Hayat pahalılığının ilacı: örgütlü mücadele!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Kapitalistlerin Yalanlarına Kanma!, 22 Şubat 2006, https://marksist.net/node/931
İran Hedef Tahtasında
Geçiş Sorunu ve Geçiş Programı / 2