Geçtiğimiz günlerde Venezuela devlet başkanı Maduro, Rusya’ya yaptığı ziyaret dönüşünde, resmi görüşmeler yapmak için Türkiye’ye geldi. Erdoğan ve AKP hükümetinin resmi bülteni Yeni Şafak gazetesi bu ziyareti manşetlere taşıyıp güzellemeler yaparken hiç yüzü kızarmadı. Gazetenin bir manşeti, “Külliye’de büyük buluşma: ‘İETT işçisi’ ve ‘otobüs şoförü’nün zirvesi” şeklindeydi. Her ikisi de halk çocuğu imiş! Geçmişte biri otobüs şoförü, diğeri İETT işçisiymiş! Ortak geçmişleri varmış. Ve bugün ikisi de halkın içinden gelen devletin en üst siyasi figürleriymiş! Şunu mu demek istiyorlar acaba: “Sizden biri bu liderler. Onlara sahip çıkın. Onların her dediği doğrudur, sorgulamadan itaat edin.”
İki lideri bir araya getirenin geçmişteki “ortak” yanları değil bugünkü ortak çıkarları olduğu açıktır. Yıllardır ABD ambargosunun uygulandığı Venezuela’da zengin petrol yatakları olmasına rağmen ekonomik anlamda siyasi iktidar sıkışmış durumda ve kitlelerin taleplerini karşılayamamakta. Türkiye açısından da ekonomik durum giderek kötüleşmekte. İşsizlik her gün büyümekte, ekonomik büyüme gittikçe düşmekte, dış borçlar artmakta. Kapitalist sistemin içine girdiği tarihsel sistem krizi ve emperyalistlerin hegemonya krizi de bu iki ülkeyi yeni arayışlara sürüklüyor. Bunu ortak basın açıklamasında da dile getirdiler. “Dünya birkaç ülkeden çok daha büyük. Biz çok merkezli ve çok kutuplu bir dünyanın kurulacağından eminiz” derlerken emperyalist hiyerarşinin değişeceğini, yeni güçlerin oluşacağını ifade ediyorlar. Düne kadar ABD’nin sözünden çıkmayan Türkiye de son yıllarda ABD’nin onaylamadığı siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmek için hem bölgede hem de uluslararası arenada çeşitli antlaşmalar yapmış durumda. Venezuela ile 5 antlaşma yaptıklarını basın toplantısında açıkladılar. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” misali ABD karşıtlığı ve çıkarlar temelinde Türkiye ile Venezuela arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalandı. Ekonomik ve siyasi çıkışsızlık iki lideri bir araya getirmiştir.
İki ülkede de halkın içinden geldiği söylenen bu liderler burjuvazinin temsilcisidirler. Türkiye’de darbe girişiminin bastırılmasıyla özgürlükler yok sayıldı, tutuklamalar, baskılar arttırıldı. Fiilen işlevsiz hale getirilen meclis işlemez hale getirildi. Ülke OHAL ve KHK’lar ile yönetilmeye başlandı. 15 Temmuz darbe girişimini totaliter bir rejim kurmak üzere kullanan AKP iktidarı, Türkiye’de de Venzezuela’da da darbe girişimlerinin ABD tarafından desteklendiğini söyleyerek Maduro ve Erdoğan arasında bir paralellik kuruyor. Yalnız gerçek şu ki hiç de böyle bir durum yok; aslında ABD’nin desteğini alan ve Maduro’yu devirmek isteyen faşizan burjuva güçler ile AKP iktidarı arasındaki benzerlik daha fazla dikkat çekiyor.
Maduro’nun ise TBMM’yi ziyaret ederek, darbe girişimi sırasında meclisin bombalanan alanına çiçek bırakması; hâlâ demokratik bir işleyiş olduğundan, meclisin var olduğundan, seçimlerin yapıldığından ve seçimlerin yapıldığı ülkelerde diktatörlüklerden bahsedilemeyeceğinden söz etmesi, sağlı sollu burjuva liderlerin kendi burjuva çıkarları gereği ne denli ikiyüzlü olduğunu gösteriyor. Maduro’nun, Türkiye’deki totaliter rejim altında tümüyle bir asma yaprağına dönüşmüş meclisin varlığını demokrasi olarak sunması ve buradan hareketle kendi ülkesindeki durumu ve kendisinin pozisyonunu meşrulaştırma çabası ise burjuva oportünizminin bir ifadesidir.
Ekonomik ve siyasi çıkarlar temelinde yapılan bu resmi ziyarete güzellemeler yapanlar tabii ki gerçekleri toplumun gözünden saklamak için her yolu deniyorlar. Dış siyasette ABD ve Batı’nın basıncına maruz kalan bu siyasetçiler zorunluluklar nedeniyle bir araya gelmiş durumdalar. Ekonomisi petrole dayalı olan Venezuela’nın başkanı Maduro, “Petrol anlaşmasının uzatılmasını da son derece önemli görüyoruz” diyerek, bu konudaki hoşnutluğunu dile getirmiş oluyor. Yapılan anlaşmanın verdiği sarhoşluktan olsa gerek Yeni Şafak gazetesi Maduro’nun açıklamasını “Dünyada yeni güç odaklarının ve kutuplarının doğacağını, böylece dünyanın yeni bir dengeye kavuşacağın belirterek, ‘O yüzden Türkiye’ye geldik, çünkü Türkiye’ye inanıyoruz. Yeni bir gücün doğduğunu biliyoruz’ dedi” şeklinde verdi.
Hepsi bu kadar mı? Muhafız Alayı Tören Kıtası’nı Maduro Türkçe “merhaba asker” diye selamlamış! Caracas’ta yakın zamanda Yunus Emre Kültür Merkezi açılacakmış! Venezuela’da bir Türk camii inşa edilecekmiş. Tüm bunlar eşliğinde Maduro ile Erdoğan görüşmesi havuz medyasında bol bol boy gösterdi. Bu kadar övgü ile neyin üzeri örtülmeye çalışılıyor? Daha düne kadar Maduro’nun ne diktatörlüğü kalmıştı, ne katilliği ne de eşkıyalığı. Venezuela başkanı Maduro “sosyalist” olarak bilinir ve Küba devrimini ve Che Guevara’yı sahiplendiği söylenirdi. Bugünkü TBMM meclis başkanı İsmail Kahraman daha önce “Che 39 yaşında öldürülen, bizzat kendisinin infazlar yaptığı bir katil kişilik. Bir gerilla. Bolivya’da, Küba’da, Güney Amerika’da faaliyette bulunan bir eşkıya, benim liseli gencimin yakasında, göğsünde olamaz, olmamalı” demişti. Yine Chavez’in ölümü üzerine AKP sözcüsü Hüseyin Çelik; “Umarız bu güzel ülke, Küba modelinden yakasını kurtararak demokrasiyle yola devam eder” demişti. Oysa şimdi birden bire her şey unutuldu, geçmişte kaldı ve “demokrat” Maduro törenlerle karşılandı! Öyle ya, “demokrasi” ile yönetilen bir Türkiye’nin Cumhurbaşkanı diktatör bir devlet başkanı ile niye görüşsün! Niye enerji ve ticaret üzerine anlaşmalar yapsın!
Gerçeklerin üzerini yalanlarla kapatarak işçi-emekçilerden gizlemeye çalışan yazılı ve görsel medya geçmişin üzerini de kapatarak algı operasyonuyla siyasi iktidarın kitleleri aldatmasında büyük rol oynamaya devam ediyor. Siyasi iktidarların gerçekleri ters yüz edip işçi-emekçileri aldatmasına izin vermeyelim.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, “İETT İşçisi” ile “Otobüs Şoförü” Külliye’de Buluşmuş!, 19 Ekim 2017, https://marksist.net/node/5961
Vize Krizi Ne Anlatıyor?
Sinema ve İdeoloji, Hollywood ve Burjuvazi