Ben küçük bir işletmede tek eleman olarak çalışan bir işçiyim ve tek olarak çalışmaktan kurtulmak için de yaklaşık iki aydır iş arıyorum. İlk defa bu kadar uzun süreli iş arıyorum. Daha önceleri 6-7 ay iş arayıp da bulamayan arkadaşlarımı dinlediğimde “nasıl bulamaz” diye düşünüyordum. Fakat şimdi arkadaşlarımı gayet iyi anlayabiliyorum.
Günümüz kapitalist sisteminde ha deyince iş bulunamıyor. İlk önce kapı kapı işyerleri dolaşılır, her görüşmeden sonra “olumlu olursa arayacağız” lafları duyulur ve en sonunda da iş bulamamaktan umutsuzluğa düşüp “acaba bende mi bir sorun var” sorusu sorulur hale gelinir. Aslında kendimizde bir sorun yoktur. Sorunun asıl kaynağı kapitalist sistemin ta kendisidir. Çünkü kapitalizmin özü gereği yaratmış olduğu işsizlik ordusu nedeniyle, bir işçinin alınacağı işe en az 100 kişi başvuruda bulunmaktadır. İşverenler bu 100 kişinin içersinden kendisine en uygun olan işçiyi seçene kadar, başvuranları bir sürü aşamadan geçirmektedir. Patronlar için işe alım süreci çok önemlidir. Kendisinin daha fazla kâr elde etmesini sağlayacak, diğer işçilerle rekabet içersinde olacak ve politik kaygılar taşımayacak, kısacası kendisinin her dediğine itaat edecek olan birini bulmak için kalburdan buğday seçer gibi eleme yaparak işe alır işçiyi.
Şimdiye kadar diğer iş arayan işçiler gibi ben de birçok yere başvuruda bulundum. Bu başvurular sırasında yaşadığım görüşmelerden birisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Gittiğim iş başvurularından birinde “grup mülakatı” denilen bir olayla karşılaştım. Oysa genelde tek olarak çağrılır, birtakım sorular sorularak nasıl bir insan olduğum anlaşılmaya çalışılır ve en sonunda da olumlu veya olumsuz bir cevap verilirdi. Ama şimdi grup mülakatı denilen olayda en az 10’ar kişi olarak görüşmeye girmemiz istenmişti. Bu 10 kişi 5’er kişilik iki gruba bölünerek her iki gruba da farklı konular verildi. Bu konular birbirinin karşıtıydı. Bizden istenen verilen konuyu tartışarak diğer grubu ikna etmemizdi. Bu yapay tartışma sırasında burjuva işe alım uzmanlarından 4 kişi de bizim neyi, nasıl, ne tür hareketlerle anlattığımıza bakarak sürekli notlar alıyorlardı. Tartışma konusu bittikten sonra her bir kişiye “grup lideri olsaydın kimi grupta istemezdin?” sorusu sorularak bizden bir arkadaşımızı elememiz istenmişti. Elemek istemesek bile mutlaka birisini seçmek zorunda olduğumuz söyleniyordu. Ben de bir işçi arkadaşımızı elemek zorunda kaldım. Kendimi çok kötü hissetmiştim. Grup mülakatı bittikten sonra hiç kimse birbiriyle konuşmadan oradan ayrılmıştı.
Yukarıda sizlere anlatmış olduğum iş başvuru deneyimim sonucu, burjuvazinin bizlerin daha baştan birbirimize karşı tavır almamızın yolunu nasıl döşediğini, patronların biz işçilerin birleşmesine karşı nasıl bir mücadele verdiğini iyice kavramış oldum. Bize düşen, burjuvazinin bu tür oyunlarına kanmayarak işçi arkadaşlarımızla sınıfsal bir bağ kurarak, onlarla birlik olarak, burjuvaziye karşı tek yumruk olup kapitalizme karşı mücadele etmektir.
link: MT okuru bir büro işçisi, Burjuva Uyanıklığına Karşı Sınıf Uyanıklığı!, 8 Mayıs 2006, https://marksist.net/node/1011
İnsan Olmak İçin Devrimci Olmak!
İTÜ burjuvaziye ve faşist güçlere mezar olacak!