Hesap Sormak İçin Mücadeleye!
Ankara’dan bir sağlık emekçisi
Hepimizin yaşamını derinden sarsan 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. Geçtiğimiz günlerde Murat Kurum’un ağzından kaçırdığı üzere 130 bin, hatta daha fazla insanı hayattan koparan bir felâketi yaşadık. Depremle birlikte yaşanan yıkım ve felâket yalnızca o illerde yaşayanların değil tüm işçi ve emekçilerin yaşamını değiştirdi. Ancak bu felâket durup dururken gelmedi.
Deprem bir doğa olayıdır, doğal afettir. Onu felâkete çeviren kapitalist sistemin ta kendisidir. 6 Şubat’taki yıkım tablosunun sorumlusu siyasi iktidarın ve sermayenin sürdürdüğü yağma ve talan düzeniydi. Türkiye bir deprem ülkesi olmasına, deprembilimciler açıkça Maraş depremine yönelik uyarılar yapmasına rağmen hiçbir önlem alınmadı. Deprem vergileri iç edildi, toplanma alanları talana uğratıldı, çürük binalara imar affı getirildi, kentsel dönüşüm adı altında inşaat patronları semirtildi. “Deprem yönetmeliğine uygun” diye satılan yeni binalar da yıkıldı, sırf denetim yapılmadığı için enkazların altlarında binlerce can kaldı.
O güne kadar gerekli önlemleri almayan iktidarın deprem olduğunda yaptıkları da elbette sınıfsal reflekslerine göre belirlendi. Depremin ilk gününde bile süratle ortaya çıktı ki dertleri zevahiri kurtarmak ve derhal yeni rant hesaplarına koyulmaktı. Enkaz altında kalan yüz binlere nasıl ulaşılacağı, deprem bölgesine yardımların nasıl ulaştırılacağı öncelikleri olmadı. Bu yüzden işçiler, emekçiler, sosyalistler deprem bölgesine yardıma koşmak, depremzedelerle dayanışma içinde olmak için çırpınırken onlar bu dayanışma ve seferberliğe engel olmaya çalıştılar. Daha ilk adımda deprem bölgesinden yükselen “devlet nerede” çığlığını susturabilmek, emekçilerin tepkisini engelleyebilmek, sorumluluklarını gizlemek için OHAL ilan ettiler. Bölgeye giden her türlü yardımın önünü açmak, gönüllüleri bölgeye ulaştırmak şöyle dursun, gelen yardımları “yardımlar yalnızca AFAD tarafından iletilebilir” emriyle engellediler. Yüz binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken Hatay’a bir gün boyunca kimse ulaşamadı. Depremzedeler aç ve susuz, kışın ayazında sokakta beklerken Kızılay çadır sattı! Aradan geçen bir yılda ise depremden etkilenen insanların yaşama geri dönebilmesi için göstermelik vaatler dışında hiçbir şey yapılmadı.
İnsanlar hâlâ çadırlarda yaşıyor, su sıkıntısı devam ediyor, çaresizlik bitmedi. Fakat böylesine korkunç bir felâketin ardından yalnızca iktidarın sorumsuzluğunu teşhir edip duramayız. İşçi ve emekçilerin depremin ilk aylarında gösterdiği dayanışma refleksini sürekli kılmaktır boynumuzun borcu. Bu refleksi örgütlemektir. Yüz binlerce insanı kaybetmemizin sorumlusu yalnızca siyasi iktidar değil sınıfımızın örgütsüzlüğüdür de aynı zamanda. Çünkü ancak örgütlü işçi sınıfı kendi can güvenliği için gerekli önlemleri alabilir. Ancak birlik ve dayanışma içindeki işçilerin mücadelesiyle iktidardan ve sermayeden hesap sorulabilir. Örgütlü işçi sınıfı, böyle acıların bir daha yaşanmasına engel olmak için kapitalist sistemi tarihin çöp sepetine fırlatmalıdır.
6 Şubat’ı Unutma!
Mersin’den bir MT okuru
Kapitalizmde egemen sınıf burjuvazi işçi sınıfının nasıl koşullarda yaşadığını ve nasıl, ne şekilde öldüğünü önemsemez. Bütün hayatını, işgücünü satarak var eden işçiler bu düzende ancak burjuvazinin kasasını doldurmakla mükelleftir. Depremlerde, yangında, sellerde, işyerinde güvenliksiz koşullarda ya da emperyalist savaşlarda ölebilir işçiler. Bunun hüznünü, kederini de asla duymaz, duyumsamaz burjuvazi.
Sermaye iktidarının emekçileri kara kışta ölüme terk ettiği, enkaz altında soğuktan ve açlıktan öldürdüğü, depremi ranta çevirdiği, kapitalistler için para kasalarının insan canından daha değerli olduğunu gösterdiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir sene geçti… Peki, neyi yeniden ve yeniden gösterdi bu deprem bize? Evet, emekçilerin canının egemenlerin umurunda olmadığını! Depremde on binlercesi öldü, yüz binlercesi yaralandı. Milyonlarcası ise yerini yurdunu terk etti. Geride hüzün dolu hikâyeler, onulmaz acılar bırakan bu toplumsal travmanın karşısında egemenler ikiyüzlü açıklamalarına devam etti. “Depremin yaraları sarılıyor” denilerek pervasızca yalanlar söylendi. Aylarca en basit ihtiyaçlar giderilemedi. İlk üç gün yapılmayan müdahaleler sonucunda donarak ya da açlıktan yüzlerce insan öldü. Deprem zamanında bu sorunlara kulaklarını tıkayan burjuva iktidar, sonrasında da yaptıklarıyla kapitalist sistemde devletin, egemenliğin kimin devleti, kimin egemenliği olduğunu fazlasıyla ispatladı.
En son olarak 6 Şubat depremlerinin yıktığı illerden biri olan Hatay’ın halkının oylarıyla Türkiye İşçi Partisinden milletvekili seçilen Can Atalay’ın milletvekilliği de 30 Ocakta düşürüldü. Faşist rejim hem depremde ölen insanları ve geride kalanları zerrece umursamadı hem de depremzede halkın iradesini hiçe sayıp seçtiği milletvekillinin vekilliğini düşürdü.
Kapitalizmde işçi sınıfı için müreffeh bir yaşam söz konusu değildir. Bunu her geçen gün farklı vesilelerle hissediyoruz. Dün iş cinayetlerini, depremdeki ölümleri umursamayan faşist rejim bugün de artan yoksulluğumuzu, çürüyen yaşamlarımızı umursamıyor. Bugün bu sorunları sadece Türkiye yaşamıyor. Kapitalizm dünyanın her yerinde insanlığa, işçi sınıfına bunları ortaklaşa yaşatıyor. 6 Şubatta yitirdiğimiz canları anacağımız bugünlerde unutmayalım ki müreffeh bir dünyayı kapitalizmi yeryüzünden kazıdığımızda yaratacağız. Dayanışmamızı, birliğimizi, umudumuzu ve mücadelemizi yok etmeye çalışanlara inat var gücümüzle bu sistemi yıkmak için harekete geçelim!
6 Şubat Depremini Unutmak Mümkün mü?
İstanbul/Hadımköy’den MT okuru bir işçi
Öyle zamanlar olur ki, artık sözün bittiği yerdeyizdir. 6 Şubat 2023, saat sabaha karşı dört suları. Türkiye’nin güneyinde yer alan 11 ili kapsayan bölge art arda depremlerle sarsıldı. Yüz binden fazla insan hayatını kaybetti. Binlerce insan enkaz altında kalırken yüz binlercesi yaralandı, evsiz barksız kaldı. Enkaz altından ve enkaz başından yardım çığlıkları göğü inletirken, iktidara ve saraya seslerini ulaştıramadılar. Deprem bölgesine hızlı şekilde ulaşması gereken AFAD ulaşamazken, faşist iktidar sol-sosyalist çevrelerin ve sınıf dayanışmasını örmek isteyenlerin önünü kesmek için elinden geleni yaptı. Deprem vergilerinin akıbetini soranlara pişkince o paraları duble yollara, havaalanlarına, sağlığa harcadığını söyleyen AKP iktidarının övündüğü havaalanları, otoyollar, kamu binaları depremde enkaza dönüştü. Deprem bilimcilerin bütün uyarılarına rağmen faşist iktidar ve belediye yönetimlerinin hiçbir önlem almadıkları son derece açık bir biçimde ortaya çıktı. Deprem felâketi göz göre geldi, çünkü siyasal iktidar hiçbir hazırlık yapmamıştı.
İşçi sınıfı ve emekçiler ilk andan itibaren dayanışmasını, yardımlaşmasını göstererek acılı ailelerin yanında oldu. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar gıda, giyecek, çadır, su gibi temel ihtiyaçlar için gerekli olan malzemeleri toplayıp deprem bölgesine yollarken, maden ve inşaat işçileri insanları enkazdan çıkarmak için hızlı bir şekilde deprem bölgesine giderken, yine bu yardımları engelleyen, geciktiren siyasi iktidar ve bürokratları olmuştur.
İnsanlar acılarıyla boğuşurken siyasi iktidar ve yardakçıları enkazın üzerinde tepinmeye başladılar. Enkaz ne zaman kalkacak, kim kaldıracak, yeni binaları kim yapacak, nereler acılı ailelerin elinden kamulaştırma adı altında alınıp kimlere peşkeş çekilecek hesapları yapılırken, binlerce insan en temel ihtiyacı olan giyinme, beslenme, barınma gibi sorunlarıyla kendi kaderlerine terk edildi. Yaşanan depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen sorunlar olduğu gibi ortada duruyor. Hâlâ soğuk hava koşullarında insanların barınma sorunları giderilmiş değil. Çadırlarda, konteynırlarda, hasarlı binalarda insanlar yaşamlarını sürdürmeye devam ediyor.
Deprem sürecinde devleti yanında göremeyen on binlerce insan bu bir yıl içinde de devleti yanlarında göremediler. Faşist iktidarın yaptıklarını, aldığı tutumları unutmadık. Meydanlara çıkmaya yüzleri tutmayan iktidar temsilcileri on binlerce insanın gözlerinin içine baka baka yalan söylediler, söylemeye de devam ediyorlar. Barınma sorununu bir yıl içinde çözeceklerini söylemelerine rağmen yanan çadırlar ve yaşamını yitiren çocukların haberinin üzerini örtmeye çalıştılar. İnsanların zeytinlikleri, tarım alanları kamulaştırılarak deprem molozları döküldü ve molozlardaki asbest gibi zehirli maddeler nedeniyle insanların sağlığı hiçe sayıldı. Yeterli beslenemeyen on binlerce insan temiz içme suyuna da ulaşamamaktadır.
Depremde en çok etkilenen illerden biri Hatay’dır. 2023 seçimlerinde Hatay halkının siyasi iradesi olarak seçilen ve siyasi tutsak olarak cezaevinde tutulmaya devam edilen Can Atalay’ın milletvekilliği tek adam rejiminin hukuki olmayan yöntemleriyle düşürülmüştür.
Deprem enkazında ölü ya da diri olarak bulunamayan kayıp insanlar olmasına rağmen iktidar hiçbir kayıp yok demektedir. Fakat kayıp yakınları “kayıp yoksa bizim çocuklarımız nerede” diye sormaya devam ediyorlar. İnsanlarımızı yok eden, sakat bırakan, en temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak hale getiren yaşanan deprem değil siyasi iktidarın uygulamış olduğu politikalardır. Çünkü deprem gibi doğal afetlere karşı gerekli tedbirler almak yerine rant uğruna inşaat faaliyetlerini çeşitli firmalara peşkeş çektiklerini, gerekli denetimlerin yapılmadığını, yandaş müteahhitlerin korunup kollandığını acı bir şekilde gördük.
Kapitalist sistem ve onların siyasi temsilcisi olan siyasal iktidarlardan hesabı soracak olan örgütlü işçi sınıfı ve emekçilerdir. Bu sistemden adaletin yerine getirmesini beklemenin suya yazı yazmaktan farkı olmadığını bilerek hareket etmeli, bu sistemi hele ki faşist iktidarı iyi tanıyıp ona göre kendi sınıfımızın birliğini, dayanışmasını örgütlemeli, sınıfa karşı sınıf cephesini oluşturmak için mücadele etmeliyiz.
link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan: 6 Şubat’ı Felâkete Çevirenlerden Hesap Soracağız, 13 Şubat 2024, https://marksist.net/node/8191
Davos 2024: Burjuvazinin Nafile “Güven” Arayışı Sürüyor!
Ekonomide Dönüş Çok, Saldırı Bâki