Geçtiğimiz günlerde İtalyan İçişleri Bakanı Roberto Maroni, İtalya’da yaşayan tüm Romanların çocuklar da dâhil olmak üzere parmak izlerinin alınıp fişleneceğini duyurdu. Bu uygulamanın gerekçesi Roman çocuklarının dilendirilmesini engellemek ve hırsızlık için kullanılmalarının önüne geçmek olarak ortaya kondu. Fakat çok açık ki dünyanın dört bir tarafında azınlıklara, mültecilere, göçmenlere, kısacası tüm ezilenlere kan kusturan böylesi faşizan uygulamalar, şefkatin ve korumacılığın değil gericileşen kapitalizmin ürünüdür.
Bundan bin sene önce Bizanslılar, yoksul fakat özgür ruhlu bu göçebe zanaatkârlara “athinganoi” demişlerdi. Bu “dokunulmaz” demekti. Yerleşik hayatın alışkanlıklarından uzak, bir yerden bir yere göçerek yaşayan “dokunulmazlar” gittikleri her yerde farklı isimlerle anıldılar: Zigeuner, Cigani veya Çingene. O kadar çok horlanmışlardı ki, insan olduklarını hatırlatmak için kendilerine Roman dediler. Çünkü konuştukları dillerin birinde Rom insan demekti.
İtalya’da yarısı çocuk olmak üzere yaklaşık 160 bin Roman yaşıyor ve bunların yalnızca 70 bini İtalyan vatandaşı olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 30 bini 15. yüzyılda İtalya’ya gelmiş Romanların torunları. Geri kalanların ezici bir çoğunluğu ise 1990’lı yıllarda Balkanlar’ı kan gölüne çeviren savaşlardan kaçarak İtalya’ya yerleşmiş. Romanya’nın Avrupa Birliği’ne alınmasından sonra İtalya’ya oradan göçen Romanların sayısı ise yaklaşık on bin ve her geçen gün daha fazla ırkçı saldırılara maruz kalıyorlar. “Yeterli paraları ve oturdukları sağlıklı bir evleri” olmadığı için Avrupa vatandaşı bile sayılmıyorlar İtalyan devleti tarafından. İtalya’da faşizmi övmek suç, ama ne ilginçtir ki tıpkı Romanlara yapılanlar örneğinde olduğu gibi faşizmi uygulamak suç değil. Bunun en açık göstergesi büyük çoğunluğu inşaat işçisi veya hizmetçi olan Romanların yaşadıkları kampların sık sık polis ve Kara Gömlekliler denilen paramiliter faşist gruplar tarafından dağıtılması, barınaklarının yıkılması ve linç girişimleridir.
Roberto Maroni ve diğer burjuva politikacılar İl Duçe’nin modern torunlarından başka bir şey değildirler. Slavlara ve Afrikalılara kan kusturan, Libya ve Etiyopya’yı kan gölüne çeviren, insanları kitleler halinde göçe zorlayan, savaş tutsaklarını topluca öldüren, toplama kampları oluşturan ve zehirli gazlar kullanan Mussolini’nin torunları. Etiyopya işgalinde yarım milyondan fazla insan öldü. Sadece 1930-1933 yılları arasında Cyrenaika ayaklanması sonrasında toplama kamplarına kapatılan insanlardan 40 bini öldü. Tüm bunlar faşizmin İtalya’daki uygulamalarının yalnızca birkaç tanesi. Ne yazık ki bugün ne İtalya’da ne de dünyanın geri kalan ülkelerinde faşizan uygulamalar ve faşizm tehlikesi güncelliğinden bir şey kaybetmiş değil. Örneğin son seçimlerde İtalyan Kuzey Ligi Partisi lideri Umberto Bossi en geç üç yıl içinde Roman mahallelerini temizleme ve Romanya’dan gelenleri ülkelerine geri gönderme vaatleriyle oy topladı. Başkent Roma’nın belediye başkanlığına seçilen Gianni Alemanno da “kenti kaçak göçmenlerden temizleyeceği, Roma’nın güvenilir bir kent olması kapsamında 20 bin kaçak göçmenin sınır dışı edileceği ve 85 Roman kampının kapatılacağı” sözünü verdi. Nitekim 2006’dan bu yana Milano, Napoli ve Roma, polis baskınlarıyla kapatılan kamplarla ve Romanların direnişleriyle adlarından söz ettirdiler. Hatta aşırı milliyetçi Kuzey Ligi Partisi üyesi olan Maroni bu şehirlerde olağanüstü komiserlik kurulmasına karar verdi. Mafyalarıyla ünlü İtalya’da suç oranlarının artmasının nedeni olarak gösterilen Romanların maruz kaldıkları baskı ve şiddet giderek tırmandırılıyor.
Saldırılar öyle bir boyut kazandı ki, şehir meydanında gezerken bile İtalyan neo-faşistleri tarafından linç edilen Romanlar var. Koskoca ülkelerin Romanlardan temizlendiği bilgisayar oyunları internette dolaşıyor. On altı yaşında bir Roman kızın bebek kaçırma girişiminde bulunduğu şüphesiyle gözaltına alınması ya da Deniz Kuvvetlerinden üst düzey bir askerin karısına tecavüz edip öldürmek suçundan yakalanan kişinin bir Roman olması, Romanların mahallelerine saldırmanın, gecekondularını yakmanın ve onları sınır dışı etmenin bahanesi haline getiriliyor. Eski bir başbakan yardımcısı, Romanların çalışmamayı meşru gördüklerini, çalışmak zorunda kalanların kadınlar olduğunu ve onların da fahişelik yaptıklarını, başkalarının çocuklarını kaçırarak dilenciliğe zorladıklarını iddia ederek “böyle kültürü olan bir halkla entegrasyondan söz edilemez” demiş ve bunun ardından 5 bin kişi sınır dışı edilmişti. İtalya’da Romanya’dan gelenlerin işledikleri suç oranlarının artmasına yönelik tepkiler üzerine 2006 yılında Romanya, İtalya’nın Bükreş büyükelçisini uyarmış, gerginliğin tırmandırılmamasını ve vatandaşlarının aşağılanmamasını istemişti. Buna rağmen Romanya Dışişleri Bakanı, suç işleyenleri işçi kamplarıyla ıslah etmeyi önermiş ve “dışarıda bizi utandıran insanları gönderebileceğimiz, örneğin Mısır çölünde toprak satın alalım” demişti. Elbette akıllara durgunluk veren bu açıklamaya dünyanın dört bir yanından tepki yağdı. Lakin ister İtalyan olsun ister Romanyalı, kapitalist sınıfın tüm temsilcilerinin mantığının nasıl insanlık dışı işlediği de bir kez daha açığa çıkmış oldu.
Eğer ortada Romanların işledikleri suçların kabarık bir listesi varsa, atlanmaması gereken birkaç noktayı hatırlatmakta fayda var. İlk olarak, Romanları suça iten nedenler dünyanın tüm diğer insanları için de geçerlidir. Toplum dışına itilen, gecekondusu yıkılan, işsiz ve aç bırakılan yığınlar kapitalizmin bencil ve bireyci doğasında örgütsüz kalırlarsa “suç” işlemeleri kaçınılmaz olacaktır. Bir diğer nokta da şudur: Bugün ırkçılığı, militarizmi, şovenizmi ve faşizmi yaratan kapitalizmdir. Masum insanların başına atom bulutları ve bombalar yağdıran, savaşları yaratan kapitalizmdir. Burjuva sınıfa sonsuz kârlar, olanaklar, zenginlik ve refah sunarken, işçilere, Romanlara, ezilen uluslara yalnızca acılar ve felâketler getiren yine kapitalist sömürü düzenidir. O halde esas suçlu kapitalizmdir. İşçi sınıfı ve tüm ezilenler tarafından fişlenip sınır dışı edilmesi, dünyadan uzaklaştırılması gereken düşman işte budur.
Başta İtalyan İçişleri Bakanı olmak üzere tüm neo-faşistlere, Kara Gömleklilere, İl Duçe’nin tüm torunlarına hatırlatılması gereken bir gerçek var. İşçi sınıfı ve tüm ezilenler bu kör cehennemin yaratıcılarından bir gün hesap soracak. Romanların barındıkları gecekondularda, grevlerde barikat barikat savaşan İtalyan işçileri, 1945’te nasıl yenildiklerini yaşatarak hatırlatacak tüm faşistlere. Hatırlatacak Loreto Meydanını, hatırlatacak o meydanda baş aşağı sallanan Mussolini’nin ölüsünü! Dünyanın ve yaşamın tüm güzellikleri işte o zaman “athinganoi” olacak. Ama gerçekten olacak.
link: Ezgi Şanlı, Kapitalizm “Dokunulmazlar”a da Dokunuyor, 30 Temmuz 2008, https://marksist.net/node/7924
Kaybedilenlerin Hesabını Devrimci İşçi Sınıfı Soracak
Tarihsel Çıkışsızlığın İdeolojik Yansımaları