1. Faşizm ve Savaş Tehdit Ediyor!
Fransa’nın tüm emekçilerine!
Büyük burjuvazinin yönettiği Fransa kapitalist dünyanın dağılışı içinde çırpınıyor. Toplumun egemen çevrelerinde, rejimin tüm kurumlarında skandallar katlanarak artıyor; zenginlerin yozlaştırıcı etkisi yayılıyor.
İşçiler için büyüyen işsizlik; küçük köylüler için yıkım; tüm sömürülenler için sefalet artıyor.
Can çekişen kapitalizm iflas etmiştir. Ve egemen sınıfın bu tarihsel iflastan kurtulmaya çalışırken tek planı var: emekçi kitleler için daha da büyük sefalet! Tüm reformların bastırılması, en kırıntı olanlarının bile! Demokratik rejimin bastırılması!
Tüm dünyada faşizmin demir ökçesi çaresiz kapitalizmin son sığınağı haline gelmektedir.
Ekim 1917 Rus Devrimiyle ölümcül bir darbe alan emperyalizm, toplum üzerindeki egemenliğini muhafaza edebilmeyi savaş sonrası devrin iki döneminde proleter partilerin yenilgisine borçluydu: Sosyal Demokrasinin genel ihaneti ve Komünist Enternasyonal’in bu yenilgileri takiben yozlaşması. Alman Devriminin 1923’teki, Çin Devriminin 1927’deki ve Alman ve Avusturya proletaryasının[1] 1933 ve 1934’teki yenilgisi, kapitalizmin kendisini stabilize etmeyi başarmasındaki belirleyici dönemeç noktalarına işaret eder.
Ne var ki, bu kırılgan zaferler, Sovyet Rusya’da eski egemen sınıf yeniden iktidara gelmeyi başaramadığı için yalnızca evrensel krizi keskinleştirmeye yaramıştır. Tekellerin dünya pazarı üzerindeki baskısı hiç olmadığı kadar şiddetli ve anarşizan bir biçimde ulusal sınırlarla ve özel mülkiyet ilkesiyle çatışmaktadır.
Dünya burjuvazisi, proletaryanın sosyalizme doğru devrimci yürüyüşündeki gerilemelerden yararlanarak, sayesinde örgütlü işçi sınıfını yolundan temizlemeye umutsuzca çabaladığı faşizme başvuruyor son çare olarak.
Fransız burjuvazisini faşizme doğru itekleyen uluslararası durum budur.
Ama tek başına faşizm bile parçalanan kapitalizmin son sözü değildir. İç düşmanına karşı savaşa giriştiğinde her emperyalizm bunu dışa doğru da yaymak zorundadır. Yeni bir dünya savaşının kaynağı budur. Elli milyon insan son savaşın ve onun akıbetinin gaddarlığından helak olmuştu. Bir sonraki savaşta tüm dünyanın işçileri yüz milyonlarla katledilecektir. Nüfusu durağan olan Fransa bundan diğer ülkelere nazaran çok daha az kaçınabilecektir.
İşçiler burjuvazinin bu canice planlarına tüm güçleriyle karşı çıkmak zorundadırlar.
2. Fransız burjuvazisinin planı
Ülkeyi içine sürüklediği kaostan çıkmak için Fransız burjuvazisi ilkin mali sorunu çözmek zorundadır. Bir kesim bunu enflasyon aracılığıyla yapmak istiyor, yani para basarak, ücretlerin değerini düşürerek, hayat pahalılığını arttırarak, küçük-burjuvaziyi mülksüzleştirerek; diğer kesim ise deflasyonla, yani işçilerin sırtından tasarruf ederek (ücretleri ve maaşları düşürerek), işsizliği yaygınlaştırarak, küçük köylü üreticiyi ve kentli küçük-burjuvaziyi yıkıma sürükleyerek.
Her iki alternatif de sömürülenlerin artan sefaleti anlamına geliyor. Bu iki kapitalist yöntemden birini tercih etmek, sömürücülerin işçilerin boğazını kesmeye hazırlandığı araçlardan birini tercih etmek olurdu.
Fransız kapitalistlerinin planında acımasız bir deflasyon ilk adımdır. İşçiler işsizlik yardımından mahrum edilmekte, sosyal güvenlik tehdit edilmekte, ücretler düşürülmektedir. Devlet memurları zaten bundan çoktan etkilenmişti; şimdi sıradakiler küçük köylülerdir.
Bu, burjuvaziyi yarın –eğer bir çare olacaksa– enflasyon yöntemine geçmekten alıkoymayacaktır. Hitler Almanya’sı bir örnektir. Sömürülenler burjuvazinin bu planına şiddetle karşı çıkmak zorundadırlar!
Deflasyon programının, yani yaşam araçlarının kısılması programının karşısına işçiler, ülkeyi talan eden Oustricler ve Staviskyler çetesinin ayrıcalıklarını ve kârlarını tümüyle “kısarak” toplumsal ilişkileri kökten dönüştürme programlarını koymalıdırlar[2]. Kurtuluşa götürecek yegâne yol budur.
3. “Ticari sırların” ilgası
Emekçi kitlelere uyan bir çözüm bulmak için, gecikmeksizin, kapitalist iflasın merhametsiz bir muhasebesini çıkarmamız, tüm sınıfların, tüm toplumsal grupların tahsilatlarının ve harcamalarının dökümünü çıkartmamız gerekir.
Proleterler için, her kategoriden sömürülenler için bu hiç de zor değildir. İşçi ücretleri kapitalistlerin hesap defterlerinde kayıtlıdır. Harcamalarına gelince, küçük tüccarlar bunları haftalık olarak tutmaktadır. Köylülerin, zanaatkârların, küçük tüccarların, küçük memurların gelir ve giderleri kimse için sır değildir. Açgözlü bankalar köylülerin yıkımının artış oranını ipotekler aracılığıyla kesin olarak hesaplamaktalar!
Ama kapitalistler, büyük sömürücüler kendi sırlarını kıskançlıkla koruyorlar. Onda dokuzuna sahip oldukları ülkenin toplam üretimine hükmeden tröstler, tekeller, büyük şirketler hiçbir zaman hırsızlıklarının hesabını vermezler.
Bu sömürücü mafya kendisini “ticari sırlar”ın kutsallığı örtüsü altında saklıyor.
Ticari sırlar, yoksulların yaşamını kontrol etmenin, zenginlerin, “genel refah” ve “ulusal ekonomi” pelerini altına saklanan Staviskylerin ve de Wendellerin her türlü finansal, sınaî ve ticari işlerini gizlemenin aracından başka bir şey değildir.
Kahrolsun ticari sırlar: Fedakârlık isteyenler kendi hesap defterlerini açıklamakla işe başlasınlar. Böylece sahtekârlıkları açığa çıkacaktır!
4. Bankalar, sanayi ve ticaret üzerinde işçi ve köylü denetimi
Burjuva demokrasisi emekçi kitlelere seçim sandıkları aracılığıyla liderlerini siyasi olarak denetleme görüntüsü sundu. Bu durum kendisine zarar vermediği sürece burjuvazi böylesi bir demokrasiye cevaz verdi. Ama sömürüsünün temeli olan ve anarşiyle, iflasla ve kitlelerin aşırı yoksulluğuyla sonuçlanan ekonomik yönetimi üzerinde denetimin gölgesine bile asla izin vermedi.
Asalak hisse senedi sahipleri kendilerini zenginleştiren işlerin nasıl yürüdüğü hakkında bilgi edinme hakkına sahipler. İşçi, sömürülen üretici yalnızca boyun eğme ve çenesini kapatma hakkına sahiptir; o sadece makinenin bir parçasıdır.
Ama işçiler makinenin tüm parçalarını bilmek istiyorlar. Yalnızca onlar onun işleyişine hüküm verebilirler. Kapitalist yönetim kuralının yerine, çalışan insanların amansız denetimini inşa edelim.
Fabrika komiteleri, köylü komiteleri, küçük memurların ve çalışanların komiteleri, dürüst teknisyenlerin, mühendislerin, çalışan halka sadık muhasebecilerin yardımıyla, çok kolaylıkla sömürücülerin “ticari sırları”ndan kurtulabilirler. Bankalar, sanayi ve ticaret üzerinde kamu denetimini bu yöntemle kurmak zorundayız.
5. İşçilere!
Bu genel çağrı altında, Komünist Birlik, işçilerin çıkarına olan şu önlemler için mücadele eder:
1. Kırk saatlik çalışma haftası, ücret artışı. İşçi denetimi gösterecektir ki, üretici güçlerin düzeyi işgününün kısaltılmasını mümkün kılmaktadır. Comite des Forges’un, Comite des Houilleres’in patronlarının, Finalylerin, Schneiderların ve Staviskylerin zararına ve çalışan insanların maddi ve manevi yararına olmak üzere ücret artışları.
2. Gerçek sosyal güvenlik ve her şeyden önce işsizlik sigortası. En az bir ay yıllık izin. Elli yaşından sonra onunla yaşayabileceği bir emeklilik aylığı.
3. Eşit işe eşit ücret. Kadınlara, gençlere, yabancılara ve göçmenlere dayatılan aşırı sömürünün ortadan kaldırılması.
4. Kadın işçilere erkek işçilerle aynı ücret ve aynı hakların tanınması. Hamilelik nedeniyle kadın işçilerin işten çıkarılmaması, ilave doğum izni.
5. Gençlere yetişkinlerle eşit ücret. Kamusal kaynaklara dayalı olarak öğrenim ve çıraklığın yaygınlaştırılması. Özel hijyenik önlemler.
6. Yabancı ve göçmen işçilere uygulanan tüm özel yasaların feshedilmesi.
6. Bankaların, kilit sanayilerin, sigorta şirketlerinin ve ulaşımın millileştirilmesi
Zamanımızda, ülkenin tüm ekonomisini doğrudan ve fiilen denetleyen bankalardır. Ama eğer çalışan halk bankaları ele geçirir ve onlar aracılığıyla sanayiyi, ulaşımı ve ticareti yönetmeye başlarsa genel yaşam standartları derhal yükseltilebilir.
Bankaların, büyük sanayinin, ulaşım ve sigorta şirketlerinin millileştirilmesi, geniş emekçi kitlelerin ve tüm halkın refahına yönelmiş bir ekonominin ön koşuludur.
Bu millileştirme yıllardır proleterlerin kanını içerek kendilerini zenginleştiren ve perişanlık ve ekonomik anarşi dışında bir şey sunmayı beceremeyen büyük kapitalistlere tazminat ödenmesini de reddetmelidir.
Büyük üretim ve değişim araçlarının millileştirilmesi hiçbir şekilde küçük köylünün, esnafın ve zanaatkârların ezilmesi anlamına gelmez. Tersine, küçük girişimcilerin boğazına sarılanlar büyük ayrıcalıklı tekellerdir.
Küçük girişimciler serbest kalmalıdır, sonra işçiler büyük işletmeleri millileştirerek onların yardımına koşabileceklerdir. Bankalar, tröstler, anonim şirketler vb. tarafından biriktirilen uçsuz bucaksız zenginliğe dayanan planlı ekonomi, bir üretim ve dağıtım planının oluşturulmasını mümkün kılacaktır, bu plan küçük üreticilere devletten doğrudan sipariş, çok daha elverişli koşullarla hammadde ve kredi imkânı sunacaktır. Böylelikle köylülük tarım makineleri ve gübreyi çok daha düşük fiyatlarla edinebilecektir.
İşçilerin yapacağı millileştirme, büyük özel tekellerin yıkılması, küçük işletmelerin desteklenmesi, ürünlerin büyük üretici kitlesinin çıkarına olacak şekilde yeniden dağıtılması anlamına gelir.
7. Dış ticaret tekeli
Tüm dış ticaret devlet eliyle yapılmalıdır. Böylelikle ticaret artık, tüketicilerin çıkarlarını umursamaksızın ihracat ve ithalatı düzenleyen özel tekeller tarafından kontrol edilir olmayacaktır. Ulusal üretim ile dünya pazarı arasındaki bu ilişkiye müdahale edilmesi geniş kitlelere çok değerli avantajlar sunacaktır. Böylelikle işçiler tarafından yönetilen devlet tüm yabancı ticareti kolektivitenin çıkarlarına olacak şekilde gerçekten kontrol edebilecektir.
8. İşçilerin ve köylülerin ittifakı
Köylülük Fransa nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturur. Proleter devlet, kent ve kırın işçilerinin yanı sıra sömürülen köylülere de dayanmak zorundadır. Programımız işçi sınıfının olduğu kadar geniş kırsal kitlelerin de ihtiyaçlarına yanıt vermektedir.
Nihai amacımızın, ilerlemenin daha üst bir biçimi olarak, sanayinin olduğu kadar tarımın da kolektifleştirilmesi olduğunu beyan ediyoruz. Ancak proletarya bu hedefi köylülüğe dayatamaz. Yapabileceği tek şey bu hedefe doğru evrimi kolaylaştırmak olabilir. Proletarya bu doğrultuda ancak, kapitalist sömürücüler tarafından eş derecede ezilen iki sınıfın ortak deneyimi aracılığıyla tamamlanması, düzeltilmesi ve yaygınlaştırılması gerekecek olan kimi önerilerde bulunabilir. Önce köylüler için kendi kaderlerini belirleme, kendi işgüçlerini ve mülklerini nasıl kullanacaklarına karar verme, çiftçilik yöntemlerine ilişkin kendi önceliklerini ifade etme, özel ekonomiden kolektif ekonomiye geçilecek anı kendi iradeleriyle belirleme fırsatını güvence altına almalıyız.
Kırsal nüfus homojen olmaktan çok uzaktır. Egemen sınıf ve onun hizmetçisi olan profesörler, toprak mülkiyetinin büyük bir bölümünü küçük bir azınlığın tekelleştirmiş olduğu ve kendi ellerinde en iyi tarımsal üretim araçlarını (makineler, traktörler, büyükbaş hayvanlar vb.) ve kredi kaynaklarını temerküz ettikleri gerçeğini dikkatlice örtbas ederler.
Aşağıdaki önlemlerin derhal uygulanması için mücadeleye atılmayı savunuyoruz:
1. Tarım işçilerine kenttekilerle aynı haklar. Genel sözleşmeler, işgünü ve haftalık tatil, sosyal güvenlik (işsizlik ödeneği de dahil) yasaları. İş Yasaları tam olarak tarım işçileri için de geçerli olmalıdır.
2. Kolektif ve kooperatif çiftçilik ve küçük köylülük lehine büyük mülklere, malikânelere ve numune çiftliklerine el konulması.
3. Ortakçılık-kiracılık köleliğinin kaldırılması. Her bölgede seçilecek köylü emekçiler komitesi tarafından mevcut kiraların gözden geçirilip düzeltilmesi.
4. İpoteklerin gözden geçirilip düzeltilmesi. Moratoryum (borçların ertelenmesi). Tüm hacizlerin ve davaların durdurulması.
9. Toplum için sosyal hizmetler
Milyonlarca emekçiyi sömüren devletin büyük kurumları (postaneler, gümrükler, eğitim vb.) kapitalizmin çıkarına çalışıyor. Son skandallar üst düzey memurlar arasında hüküm süren yozlaşmayı gözler önüne serdi.
Küçük memurlar, sahip oldukları makamları mülk sahibi sınıfın emekçileri daha da ezmesine fırsat vermek için kullanan yozlaşmış ve rüşvetçi memurlar tarafından istismar edilmektedir.
Temizlik yapmalıyız. Tüm sömürülenlerin işbirliğiyle, küçük memurların komiteleri ve birlikleri, emekçi kitleler için ve onlar tarafından işletilen gerçek sosyal hizmetleri kurmak için gerekli değişiklikleri yapacaklardır.
10. Polisin dağıtılması, askerlere siyasi haklar
Hükümet, polisini, gardes mobiles’ini ve ordusunu güçlendirmek ve silahlandırmak için –tek kelimeyle, yalnızca iç savaşı geliştirmek için değil, aynı zamanda emperyalist savaşa hazırlanmak için–, yoksullardan, sömürülenlerden, kötü koşullardaki halktan milyarlarca frank para sızdırıyor. Kara ve deniz kuvvetlerinde askere alınan yüz binlerce genç işçi tüm haklarından mahrum bırakılmıştır.
Hükümet darbesinin enstrümanları olan gerici ve faşist subay ve astsubayların atılmasını talep ediyoruz. Diğer taraftan, silah altına alınan işçiler tüm politik haklarını korumalı ve özel toplantılarda seçilen asker komiteleri tarafından temsil edilmelidirler. Böylelikle emekçilerin büyük kitlesiyle yakın ilişki içinde kalabilecek ve güçlerini gericilik ve faşizme karşı örgütlenip silahlanan halkla birleştirebileceklerdir.
Kapitalist iradenin, burjuva devletin tüm polis infazcıları ve kokuşmuş politikacı klikleri dağıtılmalıdır. Polisin görevlerinin icrası işçi milisine. Sınıf mahkemelerinin dağıtılması, tüm hâkimlerin seçimle gelmesi, jüri sisteminin tüm suçlar ve kabahatler için geçerli olması; halk adaleti kendisi sağlayacaktır.
11. Uluslara ayrılma hakkı da dâhil olmak üzere kendi kaderini tayin kakkı
Haydut Versailles Antlaşması, yalnızca tüm Avrupa’nın işçileri için değil, “muzaffer” ülke Fransa’nın işçileri için de acımasız bir kötülük kaynağıdır. Burjuvazinin Saar[3] için talep ettiğine benzer bir referanduma bile gitmeksizin Alsace-Lorraine’i[4] ilhak edişini dayandırdığı bu antlaşmadan kaynaklanan uluslararası ilişkilerin savunulması bugün savaşa yol açıyor.
Fransız burjuvazisi Avrupa’nın bir bölümünü dolaylı olarak ezmekle kalmıyor, uçsuz bucaksız sömürgeleri ezip çiğniyor. Büyük Fransız kapitalistleri –de Wendeller ve Michelinler, Paris bankaları vb.– tarafından ezilen tüm halklar için, Çinhindi[5], Fas, Madagaskar halkları için olduğu kadar Alsace-Lorraine halkı için de, eğer isterlerse ayrılmaları da dâhil olmak üzere eksiksiz kendi kaderini tayin hakkı talep ediyoruz.
Bu ülkenin emekçi kitlelerinin Fransız bankalarının bu halklar üzerindeki boyunduruğunu korumasına yardım etmekten hiçbir çıkarı yoktur. Tersine, emekçiler, kendi kavgalarına müttefik ve destekçi kazanarak, kurtuluş mücadelesine yardım ediyorlar.
12. Savaşa karşı, sosyalist Avrupa Birleşik Devletleri için!
Toplumu dönüştürmek ve kaostan çıkartmak için onu önce burjuvazinin tekrar sürüklediği savaştan kurtarmak gerekiyor.
Alman faşizminin hamlelerine karşı Fransız kapitalistler cani Versailles Antlaşmasına sadık kalan devletlerden bir siyasi blok kurdu. Fransa, silahlanma yarışının ezici faturasını emekçi halkın sırtına bindirirken kendi adımlarını pasifizm (barışçılık) örtüsü altına saklamak için açgözlü burjuvazinin meclisi olan Milletler Cemiyetini kullanıyor. Ve “güvenliğin” “savunulması” yalanı şovenist kudurganlığın kendi işini yapmasına, ülkeyi yarının korkunç katliamlarına savurmasına imkân tanıyor.
Proleterler, köylüler, esnaflar, zanaatkârlar ve memurlar bu gelecekten ancak ve ancak kendi denetimlerinin tüm biçimlerini kurarak, gizli diplomasinin örtüsünü kaldırarak, mümkün olan her araçla savaş hazırlıklarına muhalefet ederek, hükümeti emperyalizmin elinden söküp alarak kaçınabilirler.
Emperyalist savaş olasılığını ancak Fransa’nın devrimci emekçilerinin zaferi bertaraf edebilir ve Avrupa’nın ve sömürgelerin köleleştirilmiş halklarını ayağa kaldırabilir. Paktlar ve antlaşmalar o zaman küle çevrilecektir; yegâne olası çözüm, ta 1919’ta söylendiği üzere Sosyalist Avrupa Birleşik Devletleri’dir.
Emperyalist bloklar politikasına, Milletler Cemiyetinin barışçı yalanlarına, savaşın gizli diplomasisine ve silahlanma çılgınlığına karşı çık! Bölünmüş, askerileştirilmiş, kana bulanmış, yeni bir savaşla toptan yıkımla tehdit edilen tüm yaşlı Avrupa kıtasında kurtuluşun biricik bayrağını yükseltiyoruz: İşçilerin ve Köylülerin Avrupa Birleşik Devletleri, Sovyet Devletlerinin kardeşlik Federasyonu!
13. Sovyetler Birliği’nin savunusu için
Her proleter için bu doğrultudaki ilk adım, Sovyetler Birliği’nin koşulsuz savunusudur. 1917 Ekim Devrimi orada büyük kapitalistlerin özel mülkiyetinin ortadan kaldırılmasına dayanan proletarya diktatörlüğünün ilk deneyiminin muhteşem temelini attı.
Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele etmek emperyalist dünya gericiliğinin temel hedefi olmaya devam ediyor.
Fransa’nın emekçileri burjuvazinin “barışçı” planlarının maskesini düşürerek Sovyetler Birliği’nin savunulması için kavga vereceklerdir. Paktlar ve antlaşmalar Sovyet proletaryasını etkili bir şekilde koruyamaz, fakat diğer ülkelerde burjuvazinin devrilmesi için yürütülecek devrimci mücadele bunu sağlayacaktır.
Fransa ve Rusya Sosyalist Cumhuriyetlerinin birliği, enternasyonal proleter dayanışmayı genişletecektir; Barthou, Tardieu, Herriot ve onların emperyalist çeteleriyle uzlaşmak bunu sağlamaz.
Yalnızca bu geniş önlemler kitleleri sefaletten kurtarabilir ve onları sosyalizme götürür. Bugünden itibaren tüm emekçiler bu önlemlerin alınması için güçlü bir şekilde mücadeleye atılmalıdırlar.
Dahası, bu önlemlerin tümüyle hayata geçirilebilmesi, bireysel eylemler veya şu ya da bu grubun faaliyeti aracılığıyla mümkün değildir; bunlar ancak devlet iktidarı aracılığıyla yani tüm ülkede ekonominin, politikanın ve kültürün dümeninin ele geçirilmesiyle yapılabilir. Dümen kimin elindedir? İşte bütün mesele bu!
14. Kahrolsun burjuva “otoriter devlet”! Yaşasın işçilerin ve köylülerin iktidarı!
Burjuvazi, işçilerin direnişini kesin olarak bertaraf etmek için devlet iktidarını dönüştürme planını hayata geçirmeye başlıyor: proleter basınç oralarda çarpıtılmış biçimde bile olsa hissedildiğinden, seçilmiş demokratik kurumların (parlamento ve belediye meclisleri) yetkilerinin kısıtlanması ve hatta bu yetkilerin tümüyle ortadan kaldırılması.
Burjuvazi, yürütme erkini, kararlarını gaddar, denetim dışı ve pahalı bir idari, askeri ve polis aygıtı aracılığıyla dayatan birkaç kişinin elinde yoğunlaştırmaya çabalıyor.
Sömürülenlere yönelik kurgulanan burjuvazinin “otoriter devlet” planına emekçi kitleler acımasızca saldırmalıdırlar.
Toplumu kendisini çürütüp yıkıma sürükleyen kapitalist oligarşiden korumak için gerekli şanlı iktidarı tek bir güçlü devrimci hamlede enerjik biçimde ve çelikten bir iradeyle yaratabilecek olan yalnızca kaderlerini kendi ellerine alan emekçi kitlelerdir.
Görev, büyük sömürücülerin çıkarına işleyen kapitalist devletin yerine işçi ve köylülerin proleter devletini geçirmektir. Görev, bu ülkede çalışan halkın egemenliğini kurmaktır. Herkese ilan ediyoruz ki, bu mesele tâli bir “tadilat” meselesi değil, küçük bir azınlık oluşturan burjuva sınıfın egemenliğinin yerine emekçi halkın muazzam çoğunluğunun iktidarını ve önderliğini geçirme meselesidir.
Bunun için işçilerin ve köylülerin ittifakı zorunludur. Gericilik, köylüleri, kendilerini işçilere tâbi kılan bir proletarya diktatörlüğü öcüsüyle korkutmaya çabalıyor. Ama gerçek o ki, proletarya köylülükten yalıtık kaldığı sürece proleter devlet başarıya ulaşamaz.
Ekim Devrimi deneyimi, Sovyet Rusya deneyimi bize ışık tutuyor. Ne var ki, Fransa’da Rus kardeşlerimizden daha iyisini yapabilir ve onların düştükleri bazı hatalardan kaçınabiliriz. Fransa’nın ekonomik düzeyi daha yüksektir ve ülkemizin gerçek koşullarıyla uygunluk içinde davranmaya niyetliyiz. Proletarya diktatörlüğünün kurulabileceği zemin, açık ve kesin bir program ve proletarya ile sömürülen köylüler arasında karşılıklı anlayış zeminidir.
Köylülük dağınıktır. Sayısına ve üretimdeki önemine rağmen onun siyasal zayıflığının nedenlerinden biri budur. Köylüler iktidarı ancak burjuvaziye karşı işçilerle ortak bir dava güderlerse elde edebilirler.
15. İşçi ve Köylü Komünü için mücadele
İşçilerle köylülüğün ittifakı, ancak işçi sınıfı kendi gücünü, kararlı bir inisiyatifi ve bu programı hayata geçirme becerisinde olduğunu gösterirse sağlanabilecektir. Her şeyden önce eylem birliğinin koşullarını oluşturmak zorunda oluşumuzun nedeni de budur.
Çalışan halkın istisnasız tüm güçlerini birleştirerek parti ve sendikaların işçi ittifakı örgütlenmelidir.
İşçi ittifakının ulusal komitesi, bölge komiteleri, yerel komiteler örgütlenmelidir. İşçilerce seçilen işyeri komitelerinin oluşturulması.
Bu işçi ittifakı komitelerinin sağlayacağı itki, onların kitleler içindeki otoritesi, kırsal kesimdeki emekçi halka köylü komitelerinde örgütlenme ilhamı verecektir.
Faşizme, gericiliğe ve savaşa karşı mücadelede proletarya küçük-burjuva grupların (pasifistlerin, İnsan Hakları Birliğinin, Ortak Cephenin vb.) yardımını kabul eder, ancak bu tarz ittifaklar ancak ikincil bir önemdedir. Her şeyden önce, görev, fabrikalarda ve sanayi merkezlerinin işçi mahallelerinde bizzat işçi sınıfının birleşik eylemini garanti altına almaktır. Şunların oluşturulmasına yönelmedikçe önemli işçi örgütlerinin (Komünist Parti, Sosyalist Parti, CGT, CGTU, Komünist Birlik)[6] ittifakının devrimci bir kıymeti olmayacaktır:
1. Bizzat kitleleri temsil eden mücadele komiteleri (embriyo halindeki sovyetler);
2. Farklı parti ve örgütler tarafından organize edilmiş de olsa her zaman eylemde birlik olan bir işçi milisi.
Hem köylülerin hem de işçilerin mücadelesini güçlendirmek için, işçi komiteleri köylü komiteleriyle sıkı bir işbirliği kurmalıdır. Faşizme karşı halk savunusunun organları olarak oluşturulan bu işçi ittifakı komiteleri ve köylü komiteleri, mücadelenin gelişimi içerisinde, doğrudan kitleler tarafından seçilmiş organlar –işçi ve köylü iktidarının organları– haline gelmelidir. Proleter iktidar bu temelde kapitalist iktidarın karşısına dikilecek ve İşçi ve Köylü Komünü zafere ulaşacaktır.
16. Tek bir meclis için
Bizler iktidarı sömürücülerin elinden alacak olan İşçi ve Köylü Devletinin en sıkı taraftarlarıyız. İşçi sınıfının müttefiklerinin çoğunluğunu bu programa kazanmak bizim temel amacımızdır.
Bu arada, işçi sınıfının çoğunluğu burjuva demokrasisi zemininde yol aldığı sürece, onu Bonapartist ve faşist burjuvazinin şiddetli saldırılarına karşı tüm gücümüzle savunmaya hazırız.
Bununla birlikte, “demokratik” sosyalizme sıkıca sarılan sınıf kardeşlerimizden, Üçüncü Cumhuriyetin değil 1793 Konvansiyonunun fikir ve yöntemlerinden esinlenmelerini ve onlara sadık kalmalarını talep ediyoruz.[7]
Kahrolsun sınırlı oy hakkıyla seçilen ve genel oy hakkını salt bir yanılsamaya dönüştüren Senato!
Kahrolsun militarizm ve gericiliğin güçlerine gizli bir yoğunlaşma odağı olarak hizmet eden devlet başkanlığı!
Yasama ve yürütme erki tek bir mecliste birleştirilmelidir. Vekiller, on sekiz yaşından büyüklerce hiçbir cinsiyet ya da etnisite ayrımı olmaksızın genel oy hakkıyla iki yıllığına seçilmelidir. Yerel meclislere seçilen vekiller, seçmenler tarafından her an geri çağrılabilir olmalı ve vasıflı bir işçiyle aynı maaşı almalıdırlar.
Kitleleri geriye itmeyip ilerletecek yegâne önlem budur. Daha cömert bir demokrasi işçi iktidarı mücadelesini kolaylaştıracaktır.
Düşmana karşı amansız mücadele sırasında, fikir ve yöntemlerdeki uzlaşmaz farklılıklarımız nedeniyle ayrıldığımız “demokratik” sosyalizmin partisi (SFIO) çoğunluğun güvenini kazanacak olursa, burjuvaziye karşı SFIO hükümetini savunmaya hazırız ve her zaman da hazır olacağız.
Hedeflerimize, çeşitli emekçi gruplarla silahlı çatışmaya girişerek değil, gerçek işçi demokrasisi yoluyla, propagandayla ve vefalı bir eleştiriyle, proletaryanın büyük çoğunluğunun hakiki komünizm bayrağı altında gönüllü yeniden gruplaşmasıyla varmak istiyoruz.
Demokratik sosyalizme bağlı olan işçiler daha da iyi kavramalılar ki, demokrasiyi savunmak yetmez; demokrasi yeniden kazanılmak zorundadır. Siyasi ağırlık merkezinin parlamentodan hükümete kayması, hükümetten finans kapital oligarşisine, generallere, polise kayması olup bitmiş bir gerçektir. Ne mevcut parlamento ne de yeni seçimler bu gerçeği değiştirebilir. Demokrasinin acınası kalıntılarını savunabiliriz ve bilhassa kitlelerin faaliyeti için demokratik arenayı genişletebiliriz, ama bunu ancak 6 Şubat 1934’te devletin eksenini kaydırmaya başlayan ve halen buna devam eden silahlı faşist güçleri imha ederek sağlayabiliriz.
17. Burjuvazi asla gönüllü olarak vazgeçmeyecek
Burjuvazi, toplumu kaostan çıkartabilecek önlemlere asla gönüllü bir şekilde razı olmayacaktır. Tüm ayrıcalıklarını ebedileştirmek istiyor ve onları korumak için faşist çeteleri kullanmaya başlıyor.
Sloganımız, finans kapitalin faşist çetelerinin finans kapitalin kendi polisi tarafından silahsızlandırılması değildir. Kapitalist bir hükümetin kapitalist şebekelerin silahsızlandırılmasına gerçekten de girişebileceği şeklindeki fahiş yanılsamayı yaygınlaştırmayı reddederiz. Sömürülenler kendilerini kapitalistlere karşı savunmak zorundadırlar.
Proletaryanın silahlanması, yoksul köylülerin silahlanması!
Halkın Anti-faşist Milisi!
Ancak ve ancak işçiler silahlanır ve kitlelere önderlik ederlerse, küçücük bir azınlıktan başka bir şey olmayan sömürücüler iç savaşın önünün açılmasından önce geri çekileceklerdir; faşist ve gerici çeteler cesaretlerini kaybedeceklerdir.
Ancak ve ancak işçiler bu yolda ilerlerlerse, propagandamızın onlara kendi köklerini ve sınıfsal görevlerini durmaksızın hatırlatması gereken emekçi halkın çocukları olan askerlerin ve denizcilerin daha büyük bir bölümü işçilerin davasına kazanılabilecek ve onları kendi sınıflarına karşı kullanan gerici ve faşist subaylara karşı emekçi kitlelerin safında yer alacaklardır.
Görev devasadır, ama kurtuluşa giden tek yol da budur! Komünist Birlik yolu gösteriyor.
Egemen burjuvazi iğrenç ayrıcalıklarının birinden bile vazgeçmeyeceği için ancak senin emeğinle varolabilecek olan toplum çürüyor. Burjuvazi bu ayrıcalıkları elinde tutmak için senin varlığına kasteden faşist çeteler hazırlıyor.
12 Şubatta[8] kendi gücünü ve bu şiddete boyun eğmeme kararlılığını gösterdin. Ama o gün liderlerin sana ihanet etti; hiçbir somut slogan, hiçbir ciddi mücadele perspektifi ortaya koymadılar. Gücüne kavuşmak, yaşam hakkını savunmak, arsız sömürücüler azınlığının daha da zenginleşmesi için çalışmaya son vermek için kendi devrimine hazırlan, Komünist Birlik’in faaliyetine katıl!
Haziran 1934
[Writings of Leon Trotsky 1934-35, Pathfinder Press, New York, 1974, s. 21-32]
[1] Avusturya proletaryası Dolfuss rejimine karşı Şubat 1934’te kahramanca bir silahlı mücadele vermiş fakat yenilgiye uğramıştı.
[2] Albert Oustric, yaptığı spekülasyonlarla birçok bankayı silip süpüren ve 1930’da Tardieu hükümetinin düşmesine sebep olan bir Fransız bankerdi. Serge Alexandre Stavisky, polis ve burjuva politikacıları maaşa bağlamayı içeren üçkağıtçı operasyonlarıyla bilinen bir başka finansçı idi. 1934 Ocağındaki gizemli “intiharı” Chautemps hükümetindeki dostlarını o denli mahcup etmişti ki hükümet düşmüştü. Bu skandal 6 Şubat 1934’teki hükümet darbesi girişimine yol açan sağcı ajitasyonda da bolca kullanılmıştı.
[3] Saar, Avrupa’nın en zengin kömür yataklarını barındıran ve Almanya’nın batısında bulunan bir bölgedir. 18. yüzyılda Fransa’ya aitti, 1815 Paris Antlaşmasıyla Prusya ve Bavyera arasında paylaşıldı. Versailles Antlaşması Saar’ı Almanya’dan alarak Milletler Cemiyetinin yönetimi altına soktu, kömür madenlerini de Fransa’nın denetimine bıraktı. 1935’teki referandumda nüfusun ezici çoğunluğu Almanya ile yeniden birleşme doğrultusunda oy kullandı.
[4] Alsace-Lorraine, Fransa, Almanya, Belçika ve İsviçre arasındaki bir bölgedir. 1871’de Fransız-Alman savaşının ardından Almanya tarafından ele geçirilmişti. Birinci Dünya Savaşında Almanya’nın yenilgisinin ardından Versailles Antlaşmasıyla bölge tekrar Fransa’ya bırakıldı.
[5] Güneydoğu Asya’nın o zamanki adı.
[6] CGT, Genel İşçi Federasyonu, Fransa’nın en büyük işçi federasyonu idi, reformist bir önderliği vardı. 1921’deki bölünmeyle daha devrimci olan ama daha küçük bir federasyon daha kurulmuştu, CGTU. 1936’da ikisi tekrar birleştiler.
[7] Üçüncü Cumhuriyet, Louis Napoleon’un 1870’deki düşüşünden 1940’daki Alman işgaline kadar uzanır. 1793 Konvansiyonu, burjuvazinin halen devrimci olduğu bir dönemin ürünüydü.
[8] 12 Şubat 1934, 6 Şubat faşist gösterisini protesto için yapılan genel grev günüydü.
link: Lev Troçki, Fransa İçin Eylem Programı, Haziran 1934, https://marksist.net/node/7584
Mücadeleye Adanmış Bir Ömür: Clara Zetkin
Çıkar İçindeki İnsanı