“Yıllar önce karanlık bir sonbahar gecesinde Sibirya’da azgın bir ırmağın üzerinde kürekli sandalla yolculuk yapıyorduk. Birden ırmağın bir kıvrımını döndüğümde gölgeli dağların ardında bir ışık belirdi. Pırıl, pırıl parlıyordu. Belirgindi, kesinlikle yakındı. «Tanrıya şükürler olsun!» diye bağırdım sevinçle. «Yakınlarda sığınacak bir yer var.»
Kürekleri çeken sandalcı başını arkaya çevirdi, omzunun üstünden ışığa baktı. Aldırmaz bir havayla çok uzakta diyerek küreklere asılmaya devam etti. Ona inanmadım. Işık çok parlak görünüyor, çamurlu karanlığı delip geçiyordu. Oysa sandalcı doğru söylemişti, ışık gerçekten de çok uzaktaydı. Gece ışıklarının değişmez bir özelliğidir bu. Karanlığın içinden çıkıp yaklaşırlar, ışırlar, umut verirler ve yakınlıklarıyla sizi heyecana gark ederler. Küreklere birkaç kez daha asıldıktan sonra yolculuğun sona ereceğini sanır insan. Oysa ışık daha çok uzaklardadır.
İşte böylece kömür karası ırmağın üzerinde yolculuğumuza uzun süre devam ettik. Karanlık boğazlar ve uçurumlar kayarak girdiler görüş alanımıza. Yaklaştılar, kayarak uzaklaştılar. Arkamızda kaldılar. Uçsuz bucaksız açıların görünümlerin içinde gözden kayboldular. Oysa ışık hâlâ parlıyordu. Çakarak ışıyordu. Bizi kendine çağırıyordu. Yakın görünüyordu ama hâlâ çok çok uzaklardaydı. Kayalık kıyıların içinde yatan o karanlık ırmağı ve o parıldayan ışığı sık sık anımsarım. Ondan önce de sonra da daha pek çok ışık yakın görünmeleri nedeniyle hem beni hem de başkalarını ne büyük heyecanlara gark etti. Ama yaşam o acımasız kıyıların arasından akmayı sürdürüyor. Işıklar hâlâ çok uzaklarda. Ve sizin küreklere asılmanız gerekiyor. Ama gene de, gene de ışıklar orada, ileride!”
1853-1921 yılları arasında yaşamış Rus yazar Vladimir Korolenko böyle sesleniyordu bizlere öykülerinden birinde. Çarlık rejimi dönemine rastgelen yaşamı, o dönemdeki tüm diğer sanatçılar, edebiyatçılar gibi onun da toplumsal olaylardan etkilenmesine, kişiliğinin ve yazarlığının şekillenmesine vesile olmuştu. Rejimin zulmüne karşı çıkmış, ezilen halkın yanında saf tutmuş, bu sebepten yayınlarına el konulmuş, ölüm tehditleri almış ve sürgünlere gönderilmişti. Yazarlığı ile bilinmesine karşın aktif olarak gazetecilik de yapmış olan ve kendisini “sadece yarı zamanlı bir yazar” olarak niteleyen Korolenko, toplumun dikkatini pratik konulara çekmek için çaba sarf etmişti. Yaşadığı karanlık dönemleri anımsatan bu kısa öyküsünde her yer karanlıkken görülen bir ışığı tasvir ediyordu. Karanlık gecenin içinde ve karanlık ırmakların üstündeyken çakan bu ışığın umudun belirtisi olduğunu, fakat o umuda kavuşmak için çok çaba göstermek gerektiğini vurguluyordu.
Korolenko’nun zamanından yaklaşık 150 yıl sonra bugün egemenler emekçi kitlelere yine karanlığı dayatıyorlar. İnsanları yalnızlaştırmak, dayanışmayı zayıflatmak için her geçen gün daha zalimce uygulamalara yöneliyorlar. Ancak tüm bu karanlığın içinden bir ışık parlıyor. Fabrikalarında patronun haksızlıklarına karşı örgütlenen işçiler; adaletsizliklere, yolsuzluklara, haksız savaşlara karşı meydanlara inen emekçi kitleler; evlerinde, işyerlerinde eşitsizliğe karşı gelen kadınlar… Hepsi bu ışığın içindeler. Pırıl pırıl parlıyorlar. Karanlığı yırtıyorlar.
Bugün hakkımız yeniyorsa, zulme uğruyorsak ve yalnız hissediyorsak kendimizi, bilelim ki karanlığın elidir bizi aşağı çeken. Ve ancak elimizi ışığa uzatırsak gelecektir güzel günlerimiz. Yeter ki yönümüzü ışığa dönelim ve kürekleri çekmeye devam edelim. Çünkü ışıklar orada, ileride!
link: İstanbul’dan bir eğitim işçisi, “Işıklar Orada, İleride!”, 12 Nisan 2021, https://marksist.net/node/7338
Engels: Komünizmin Ölümsüz Savaşçısı /7
Bolivya’da Darbeciler Yargılanmaya Başlandı