Sanat insanın insanlaşmasında, insanın doğa ile kendisi arasındaki ayrımı fark etmesinde ve uygarlık tarihinde çok önemli bir yer tutmuştur. Daha tarihin eski dönemlerinde insanlar, mağara duvarlarına avladıkları hayvanların resimlerini, av sahnelerini çizmişlerdir. Mağara duvarlarına yapılan resimler ya da av danslarında hayvan kılığına girilmesi ve doğanın bu yolla canlandırılması, insanın zorlukların üstesinden gelmesinin bir yoluydu. Hani meşhur bir tartışma vardır ya “sanat sanat için mi yoksa toplum için mi” diye… Sanatın kökenleri bu burjuva zırvalığını yalanlar.
Zaman ilerledi ve toplum sınıflara bölündü, ilerleyen süreçte dinsel törenlerin bir aracı haline getirilen sanat, egemen sınıfın tahakkümü altına girdi, toplumdan kopartıldı, ona yabancılaştırıldı. Çizilen tablolara baktığımızda çoğunda beylerin, paşaların, padişahların, çarların, kralların velhasıl egemenlerin resimlerini görürüz. Onların hayatlarına dair kesitler görürüz çoğu zaman ve sanki dünyada sadece onlar yaşıyormuş hissine kapılırız, yağlı tuvallere baktığımız zaman. Elbette sadece onlar yaşamıyor ve sadece onların resimleri de çizilmedi, çizilmiyor. Sanatını toplum yararına sunanlar, insanlığın acılarını da sevinçlerini de çizenler, fırçasını yeni bir dünya yaratmak için eğitenler, tuvallere “sıradan” hayatları, emeği ve umudu taşıyanlar da yok değil!
Mona Lisa-Leonardo da Vinci
Mona Lisa… La Gioconda veya La Joconde olarak da bilinen ve Napoleon Bonaparte’ın sarayını bile süsleyen, dünyanın en ünlü ve paha biçilemeyen tek tablosu... Leonardo da Vinci tarafından yapımına 1503 yılında başlanan ve dört yıl süren bu tablo, yapıldığı dönemden günümüze kadar içinde bir türlü çözülemeyen sırlarla (!) geldi. Kimileri arka planda görünen manzaranın aslında gizli bir hazine haritası olduğunu söyledi, kimileri tabloda bir uzay mekiği olduğunu iddia etti. Kimileri de bu gizemli gülümseme altında çok fazla şey aradı. Kimileri bu spekülasyonları kalın romanlara dönüştürüp paraya para demedi. Tüm bu gizemleri ve çözülemeyen sırları bir kenara koyalım ve aslında Mona Lisa’yla ilgili pek bilinmeyen bir gerçekliğe odaklanalım.
Mona Lisa tablosu yapıldığı dönemde çığır açan bir tablo olmuştur. Hemen dikkatleri üzerine çekmeyi ve ünlenmeyi başarmıştır. Sebebi ise o zamana kadar bu şekilde “sıradan” bir insanın, hele ki bir kadının oturmuş halde resmedilmemiş olmasıdır. O zamana değin hep zengin kesimden insanlar resmedilir, dini şahsiyetler ve figürler çizilir ve ön plana çıkarılırdı. Mona Lisa tablosu böyle bir dönemde çizildiği için de tepkilere yol açmış ve bir süre sonra da ünü tüm dünyaya yayılmıştır.
Toplayıcılar- Jea-François Millet
Jean-François Millet tarafından 1857’de yapılan bu ünlü tablo, kırsal alanda çalışan “sıradan” emekçi kadınları gösteriyor. Tablo bu yönüyle alışılmış “romantik dönem” Fransız resimlerinden çok keskin bir şekilde ayrılır. Teması dışında ayrıntıları da resmin çarpıcılığını ön plana çıkarıyor.
Tabloda bir hasat zamanı resmedilmiştir. Geri planda, yığılmış ekinleri ve bunların arabalara yüklenmesini görüyoruz. Beyaz giysilerle resmedilen figürler, tarlada çalışmak üzere tutulan ırgatlardır. Sağ tarafta siyah atı üstünde duran adam, tarlanın sahibi olsa gerek! Ön tarafta duran ve resmin ana temasını oluşturan kadınların ise o ırgatlardan olduğunu düşünürsek yanılırız. Onlar ekin biçildikten sonra toprakta kalanları toplayan fakir toplayıcılardır. Toprakta kalmış ya da dökülmüş ekin tanelerini ve başak saplarını toplamaktadırlar. Yaptıkları işin ne kadar zahmetli olduğu açıkça resmedilmiştir.
Üç kadından ikisi azimle ve başları yerde işe yarar bir şeyler bulmak çabası içindeler. İçlerinden birisinin belinin ağrısından mıdır yoksa dengesini korumak istemesinden midir bilinmez, eli belindedir. Sağdaki kadın ise yorulmuş olacak ki şöyle bir doğrulmak istemektedir fakat gözü hâlâ yerdeki ekin tanelerindedir. Bu üç kadın giydikleri elbiselerin eski olmasından ve ellerinin kaba sabalığından alt sınıfa ait olduklarını açık bir şekilde gösteriyorlar.
Dönemin Fransa’sında bu tabloyla alt sınıfa ait insanların resmedilmesi, kışkırtıcılıkla, başkaldırıya teşvikle suçlanarak tepki çekmiştir. Çünkü o zamana dek hep asiller, beyler, hanımlar yer almıştır yağlı tuvallerde… Dini törenler, figürler gösterilmiştir hep… Hayatın üreten çoğunluğundan kopuk bir sanat yaşatılmıştır. Oysa bu tabloyla kaba saba elleriyle “sıradan” insanlar tuvale aktarılmıştır. Muhtemelen, “Nasıl olur? Bunu hak etmiyorlar!” tepkileri yükselmiştir soylu asilzadeler arasından.
Emek insanlığı en ilkel koşullardan alıp geliştirerek bugünün düzeyine ulaştırmıştır. Sanat da emeğin ve insanlığın bu serüveninin tanığıdır. Her ne kadar tarih boyunca emek göz ardı edilse de yok sayılsa da birileri çıkmış ve onun yaratıcı, üretici, ilerletici olduğu gerçeğini haykırmıştır. Kimi zaman sloganlarla, kimi zaman kalemle, kimi zaman da fırçalarla… Gün gelecek emek gücünün sahibi “sıradan” insanlar yepyeni bir dünya kuracak ve işte o zaman sanat da bir zümrenin elinde hapsolmaktan kurtulacak ve bugünün fersah fersah ötesine geçecek.
link: İstanbul’dan MT okuru üniversite öğrencileri, Mona Lisa ve Toplayıcılar: “Sıradan İnsan” Resimleri, 26 Şubat 2021, https://marksist.net/node/7270
ABD’de İsyan Büyüyor, Tarihsel Kavga Devam Ediyor /5
İran Rejimi Belucistan’da Yoksul Emekçileri Katletti