2016 yılında başlayan OHAL döneminden bu yana içi iyice boşaltılan eğitim sistemine tanıklık ettik. Muhalif, “göze batan” öğretmenlerin KHK’larla ihraç edildiğini gördük. Artan baskılarla birlikte eğitimcilerin ve öğrencilerin siyaset konuşamaz, siyaset yapamaz hale getirilmeye çalışıldığı bir dönemin devamı olarak “Yeni Normal” denen bir döneme geçiş yapmış olduk. “Koronavirüs tedbirleri” kapsamında geçtiğimiz Mart ayından itibaren üniversiteler kapandı ve uzaktan eğitime başlandı. Üniversitenin kapısından giremez olduk, arkadaşlarımızla görüşemez, yüz yüze sohbet edemez duruma geldik ve evlerde hapis hayatı yaşar gibi bir eğitim hayatıyla karşı karşıya kaldık. Uzaktan eğitime geçişle birlikte sözde evrensel insan hakları yasalarından biri olan eğitim hakkının biz işçi çocukları için değil burjuva çocukları için öncelikli bir hak olduğunu gördük.
Düşünen, sorgulayan, bu dünyada yanlış giden bir şeylerin olduğunu fark eden bir gençlik, kapitalist sistemin korkulu rüyası. Bunun yerine itaatkâr, sorgulamaktan aciz ve silik bir nesil isteniyor. Gençliğin enerjisi ve dinamizminin bu içi çelişkilerle dolu sisteme karşı artan hoşnutsuzluğunun, egemenler için ne kadar rahatsız edici olduğunu biliyoruz. Evlere hapsedilen öğrencilerin geleceğe yönelik umutsuzluğu iyice artmış duruma geldi. Kaygılarla dolu bir maraton olan eğitim hayatı içi fos bir meyve adeta. Üniversite öğrencileri olarak birçoğumuz TÜİK raporlarındaki işsizlik oranlarını düşürme gibi bir vazife edinmiş durumdayız. Oysa birçoğumuz işsizler ordusunun gelecekteki üyeleriyiz. Şanslı bir kısmımız ise asgari ücretle ya da asgari ücrete yakın bir maaşla uzun saatler çalışmaya razı olup bu sistemdeki yerini alacak. Okulu bitirir bitirmez ise KYK borcu dikiliverecek karşımıza. Bütün bunlar bir tarafa “Yeni Normal” döneminde aldığımız eğitim, neresinden tutarsak tutalım elimizde kalacak biçimde bir eğitim. Öğrenciden istenen ortam koşulları bütün öğrencileri kapsamıyor. Örneğin öğrenciden sessiz sakin bir ev ortamına, kendisine ait bir odaya ve yeterli eğitim araç gerecine (kitabından bilgisayarına) sahip olması bekleniyor. Fakat bunların işçi-emekçi çocukları için bir karşılığı yok. Hatta maddi yetersizlikten dolayı öğrenciler için çalışmak kaçınılmaz olmuş durumda. İşçi-öğrencilerin durumu ise daha vahim. Part-time iş bulmak, kafe, restoran gibi yerlerde çalışmak “Yeni Normal”de neredeyse imkânsız. İş bulunca da genel olarak saatler boyu çalışmak zorunda kalıyor öğrenciler. Bu da derslere katılamayacağımız anlamına geliyor. Üniversite öğrencilerine YÖK’ün sunduğu alternatif ise okulu dondurmak. Eğitim hakkımızın nasıl da gasp edildiğini, hükümetin otoritesi altında devam eden üniversite eğitimini, YÖK’ün ise sadece ticari bir kurum olduğunu böylece bir kez daha görmüş oluyoruz.
Yaşadığımız süreçte ortada böyle vahim bir tablo varken, bir de üniversitelerin gündem olan gayri ciddi açıklamalarıyla karşılaşıyoruz. Ticarethaneye dönüşmüş eğitim sektöründe en çok dikkati çeken, Bilkent Üniversitesi rektörünün “Üniversite, sınavlar için çözüm benimsemeye ve tüm öğrencilerin bir ayna kullanmasını zorunlu kılmaya karar verdi” açıklaması oldu. Ve belki ayna alamayan olur diye öğrencilerin evlerine aynalar yollandı. Çok ciddi miktarlarda paralar dökülen vakıf üniversiteleri tek sorunu öğrencilerin sınavları eskisine oranla daha kolay geçmesi olarak görmüş. Bunca sıkıntı ve sorunun yaşandığı dönemde, hiçbir sorun yokmuş, her şey olağan seyrinde ilerliyormuş gibi, trajikomik biçimde kopya meselesine çözüm bulundu. İşçi sınıfının gençlerinin geleceğini iyice karartan, geleceğe dair sefaletten başka hiçbir çözüm getirmeyen kapitalizm koca bir nesli pasif hale getirmeye çalışıyor. Kapitalizm bizden bireysel kaygılarda boğulmamızı ve körleşmemizi istiyor. Bu karanlıkların aydınlığa dönmesinin çaresi örgütlü mücadelede. Gençler olarak bizlere düşen bilinçlenmek ve aydınlık yarınların umudunu kalbimizde taze tutmak. Ben de güzel bir dünya umuduyla başlıyorum her yeni güne. ÖRGÜTLÜYSEK HER ŞEYİZ, ÖRGÜTSÜZSEK HİÇBİR ŞEY!
link: İstanbul’dan bir üniversite öğrencisi, Tek Sorun Kopya, Çözümü Ayna!, 31 Aralık 2020, https://marksist.net/node/7140
Endonezya’nın İsyanı: “Geriye Tek Söz Kaldı: Kavga!”
Kapitalizm Buhranda, İnsanlık “Depresyonda”