Ekonomik kriz işsizliği, hayat pahalılığını korkunç boyutlara getirdi. Yoksullukta gittikçe dibi görülmeyen bir çukura sürükleniyoruz. Hangi taşı kaldırsak yoksulluğun izleriyle karşılaşıyoruz. Tabii bu izler artık kör göze parmak misali herkes tarafından görülmekte. Halkın yoksulluğu artık muktedirler tarafından gizlenemeyecek bir noktada. Egemenlerin ikiyüzlülüklerini, dalaverelerini türlü şekillerde gizlemek, yalanlarını süslü lafların arkasına gizlemek zorunda kalmaları bundandır. Emekçilerin içinde bulunduğu yoksulluğun, çıkışsızlığın farklı biçimlerdeki yansımalarını ana akım medyada olmasa da sosyal medyada ve hayatın her alanında görmekteyiz.
Bunlardan biri 70 yaşında emekli tesisat ustası bir amcamızın böbreklerinden birini satılığa çıkartmasıdır. Eşinin ameliyatı için bankadan ve eş dosttan borç almak zorunda kalmış. Bankaya olan borcunu ödeyemediğinden banka emekli maaşına el koymuş. Kirasını ve borçlarını ödemek için yetkili kurumlara başvurmuş. Ama hiçbir şekilde geri dönüş olmamış. En son çare olarak böbreklerini satılığa çıkarmak zorunda kalmış. Bunun için İstanbul’da duraklara, sokak aralarına satılık böbrek ilanları asmış. Yıllarca çalışıyorsun, birilerini durmadan zengin ediyorsun ama yetmiyor. Senden daha çok şey istiyorlar. Emekli olup da ailenle rahat bir nefes almanı bile çok görüyorlar. Düzenin çarkları emekli olunca da peşini bırakmıyor. Böbreklerine varıncaya kadar elindekini avucundakini alıyor.
Yoksulluk Edirne’nin Keşan ilçesinde de kendini gösterdi. Belediye ve Kızılay Edirne Kan Merkezi işbirliğiyle kan bağışı kampanyası düzenlendi. Belediye yöneticileri kampanyaya yoğun ilgi çekmek için ilk 300 bağışçıya 5 litrelik ayçiçeği yağı hediye edeceklerini açıkladılar. Kampanyanın başladığı gün sabahın erken saatlerinde merkezin önünde yoğun bir kalabalık vardı. Erkenden kuyruklara girerek kan veren ilk 300 kişiye 5 litre ayçiçeği yağı hediye edildi. Bir ünite kana 5 litre yağ! Vücudumuzun en temel enerji kaynağı olan yağa bile ulaşamayan insanlar kanını bir nevi satılığa çıkartmak zorunda kaldı. Bu tablo içinde bulunduğumuz yoksulluğun geldiği boyutları göstermiyorsa neyi gösterir? Ama belediye başkanı bizi hiç şaşırtmayarak, işin bu tarafına değil de kampanyasının ne kadar başarılı olduğuna bakıyor. Projesinin başarısını şöyle ifade ediyor: “Bağışlayacağınız 1 ünite kan bir başkasına yaşam umudu olabilir. Keşan halkı bu konuda oldukça duyarlı davrandı. Kan bağışı kampanyasına katılanlara teşekkür ediyorum.” Bizleri içine soktukları yoksulluğumuzla adeta alay ediyorlar. Muktedirlerin pervasızlıkları, örgütsüzlüğün çaresiz bıraktığı işçi ve emekçilerin suskunluğundan gelmektedir.
Kapitalizm öyle bir düzen ki biz işçi ve emekçilere acı, yoksulluk ve açlıktan başka hiçbir şey vermiyor. Bununla da yetinmeyip bir de bizlere yaşattıklarının üstünü örtebilmek için insani olan her duygumuzu kullanıyor. Dayanışma, dostluk, paylaşmak gibi insani davranışlarımızı sistemin yaması haline getirecek kurumları var ediyor. Toplumu içine sürükledikleri yoksulluktan ve açlıktan ancak “iyilik” ederek çıkılabileceğini söylüyorlar. Kızılay bu konuda birçok projeyle gündeme geliyor. Deprem zamanında SMS atıp halktan 10 lira yardım istemesi bir yana bugünlerde askıda pizza projesiyle de gönlümüzü fethetmeye devam ediyor! MHP’nin başlattığı askıda ekmek projesiyle “ekmeksiz” halkımıza ekmek verilmesi epeyce ses getirdi. Bundandır ki “askıdaki projelerin” devamı geliyor. Trabzonlu pizza zinciri Crakers, “İhtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere askıya sen de bir pizza bırak” kampanyasını Kızılay aracılığıyla başlattı.
İşçi ve emekçileri bir lokma ekmeğe muhtaç edenler askılara ekmek koyarak yoksulluğun bu şekilde üstesinden gelinebileceğini söylüyorlar. Hatta bizleri o kadar düşünüyorlar ki bizimle adeta alay edercesine askıya pizzayı da koydular. Pizzayı üreten şirket bu yolla reklamını yaparak daha çok kâr etmenin yollarını arıyorken, Kızılay’ın bir yetkilisi de çıkıp bu uygulamayla artık “iyilik yapma” alışkanlığımızın değiştiğini söyleyerek projeyi savunuyor. Kapitalizmin krizlerinin ve vahşiliğinin üstünü askıdaki “iyiliklerle” örtmeye çalışan bu kurumlar “iyilik” ederken bile kapitalist mantıkla yapıyorlar. İnsanların içine girdikleri bu sefaleti bile nasıl ticarete malzeme ederim düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu kurumlar emekçilerin derinleşen yoksulluklarının değil üstünü örtmek, her hamleleriyle kör göze parmak misali yoksulluğumuzu bizlere hatırlatma “iyiliğinde” bulunuyorlar. Türkiye’de işçi sınıfının dizginleri ellerine alacağını ömür billah düşünmek istemeyen egemenler varsın bu kervanın böyle gideceğini sansınlar. İşçi sınıfının mutlaka egemenlere hatırlatacağı bir şeyler olacak.
Kapitalist sistemin azgın sömürüsünü gözlerden gizlemek için sistemin yamalı kurumları istedikleri kadar “iyilik” etme alışkanlıklarını değiştirsinler. Ama işçi sınıfının bu sistemi ancak mücadele ederek değiştirebileceği gerçeği hiçbir zaman değişmeyecek. Bu sistemi yıkacak olan gücümüzü her gün arttırarak mücadelemizi büyütüyoruz. Biz işçi sınıfının gençleri kapitalist sistemi hedefimize koyduk ve bu hedefi ıskalama niyetimiz de yok. Bu sisteme sahiplik edenleri de hak ettikleri yere, tarihin çöplüğüne atacağız.
link: Ankara’dan bir depo işçisi, Askıda Pizza!, 11 Aralık 2020, https://marksist.net/node/7127
Peru’ya Bir Devrim Gerek!
Diziler, Menkıbeler ve Gerçekler /2