Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesini izleyen dönemde tutuklu sayısı 80 bindi. O dönemdeki nüfusla kıyaslandığında bu rakamın hayli yüksek olduğu açığa çıkar. Egemenler hapishaneleri doldurmaya devam ediyorlar. 15 Temmuz 2016’dan sonra başlayan OHAL süreci ile birlikte, bugün tutuklu sayısı 265 bine çıkmış bulunmaktadır. Tutuklu sayısı her geçen gün artmaya devam ettiğinden, şu an var olan 395 hapishane %120 doluluk oranına ulaştığı için yeni hapishane yapımına başlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde yapılmakta olan 132 hapishaneye ek olarak 35 tane daha yapılmasına karar verildi. Sosyalistler, Kürtler, akademisyenler, öğrenciler ve gazeteciler, iktidara muhalif oldukları için tutuklanıyorlar. Bu siyasi tutsakların sayısı 50 bini aşmış durumda.
Siyasi iktidar, yeni hapishaneler yapmakla övünüyor. Bir de üniversite… Sonra da o övündüğü hapishaneleri öğrencilerle dolduruyor. Tutukluların önemli bir kısmı da öğrenci… Türkiye’deki üniversite eğitimine baktığımız zaman ise, 2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte üniversite sayısı 76’dan 208’e çıktı. AKP iktidarı üniversite sayısını arttırmakla övünüyor. Ama bu üniversitelerin yarısından fazlası biz öğrencilere iyi bir eğitim verecek kapasiteye sahip değil. Birçoğu sadece bir binadan oluşuyor. İçinde kütüphanesiyle, laboratuvarıyla bizlerin ufkunu açacak bir kampüse sahip değiller. Kurulmasının üzerinden 10 sene geçmesine rağmen hâlâ birçok eksiği olan üniversiteler var. Yüzde 90’ı eğitim verilen alanlarla ilgili yeterli araç-gereçlerden yoksun durumda. Buna ek olarak, yaşadığı şehirde okuyan öğrenciler 3-4 vasıta ile okula gidip, vaktinin birçoğunu yolda harcamak zorunda kalıyor. Farklı şehirlerde okuyan öğrenciler ise kalacak yer sıkıntısı çekiyor. Özel yurtların fiyatları çok yüksek ve emekçi aileler, asgari ücretin asgari geçim indirimi dâhil 2020 lira olduğu bu ekonomik kriz döneminde bu fiyatları karşılamakta zorlanıyorlar. KYK’ya ait yurtlar ise özellikle büyük şehirlerde öğrenci sayısını karşılayamazken, bu yurtlarda kalabilen öğrenciler de türlü zorluklar çekiyor. Bu sebeplerden ötürü 2017-2018 eğitim yılında, 408 bin öğrenci üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı.
Ezbere dayalı sistem ile lise yıllarımızı hatta bazılarımız mezun olduktan sonra bir senemizi daha bu yetersiz üniversiteleri kazanmak için feda ediyoruz. Ve mezun olduktan sonra işsiz kalmayı göze alarak bu üniversitelerde eğitim görmeye çalışıyoruz. Öğrenciler olarak eğitim sistemine bütçe ayrılması gerekirken, insanların fikirleri yüzünden hapsolacağı hapishanelere bütçe ayrılmasını istemiyoruz. Savaşlara, silahlanmaya bütçe ayrılmasını istemiyoruz. Bu sorunlar devam ettiği sürece biz gençleri bekleyen güzel günler olmayacak, bizler mücadele etmedikçe de bu sorunlar hallolmayacak. Eğer biz koşmazsak, mücadele etmezsek güzel günler bize gelmez. Bu yüzden gençler olarak iyi bir eğitim için, gelecek kaygısı yaşamamak için, işsizlik ve yoksulluğu engellemek için sorgulamalı, bilinçlenmeli, mücadele etmeliyiz. Ancak o zaman güzel günlere kavuşabiliriz.
link: Yalova Üniversitesi’nden bir öğrenci, Güzel Günler İçin Mücadeleye!, 2 Temmuz 2019, https://marksist.net/node/6690
İstanbul Seçiminin Gösterdikleri
Hayatı Kollamasını Bilmek