Artık dayanamıyorum, anlatacağım 1917’nin ateşini. Kardı, kıştı ve ben bazen gökyüzünde şöyle bir görünüp gizlerdim yüzümü. Soğuk olurdu oralar, her taraf buz kesilirdi. Korkardım ölecekler diye insanlar. Sonra duydum ay ve yıldızlardan. Benim yokluğumda başka ateşlerin yanmaya başladığını. Kadın ve erkekleri çepeçevre sardığını. O izbe barakalar, buzlu yollarda ve fabrikalarda. Evet, dünyayı ben ısıtırım, hayat bensiz can bulamaz. Ama insanlığın yüreğine sızdım mı hiç onlar kadar? Isıttım mı kalplerini, umutlarını? Peki, kimdi bunlar diyorsanız meraklanmayın anlatayım.
İstemeseler de evlatlar büyüttüler ezenler ordusuna. Yaşam onlara bir adım geriden gelmeyi dayattı. Aşağılandılar, yok sayıldılar. Tüm acılarını gözyaşlarına sığdırıyorlardı. Yüreklerinde kopan fırtınaları saçlarında gizlediler. Yaşam ile ölüm arasında geçen hayatlarına rağmen tohumlarını tüketmemişlerdi. Sonra bir gün kızılkanatlı bir kartalın eli kalpleriyle buluştu. Evde, fabrikada iş yapan ellerin hüneri, dünyayı değiştirmek için yeniden doğmuştu. Kimdi bunlar?
Ateşi püskürten, özgürlük bayrağını en önde taşıyanlardı onlar. Bolşevik kadınlar! Ben tembel tembel aydınlatırken dünyayı. Gördüm onları. Kimisi anne, kimi kardeş, kimi eşti. Bazen bir fabrikada, atölyede, evde çalışırlardı. Farklı hayatlara açmışlardı gözlerini. Ama kızıl kartalın kanadına beraber tutunmuşlardı. Yürüyorlardı geleceğe. Nice acılar yaşadılar umuda giden yolda. Kimisi dört duvar arasında soluksuz bırakılmaya çalışıldı. Kimisi sürgünlere yollandı. Gözleri bazen can yoldaşları için yaşlar döktü. Bazen de fabrikadaki bir işçi için. Ama her zaman cesur, yürekli ve savaşçıydılar. Erkek işçi kardeşleriyle omuz omuza ağır bir yükü sırtladılar; insanlığın var olma mücadelesini! Kimdi bunlar?
Daha ben doğmadan koşuşturmaya başlayanlardı. Bolşevik olanlardı. Bazen geniş bir kitleye seslenirken görürdüm onları. Bazen bir fabrika kapısında bildiri dağıtırken. Kadın işçilere ziyaretlerinde kahkahalarını duyardım. Şefkatliydiler kendi sınıfının evlatlarına. Düşmanlarına ise nefretlerini kusarlardı. Malikânelerde, saraylarda yaşayanlara tahammül etmezlerdi. Yaşam fırtınalarını bazen askerlere, bazen atölyelere taşırlardı. Tükenmezdi gülücükleri yüzlerinde. O amansız yolda korkusuz, kararlıydılar. Dünyaya yeni bir hayatın var edilebileceğini gösterdiler. Kimdi onlar?
Hayatını adayan Nadejda Krupskaya, fedakâr Klavdiya Timofeyevna Sverdlova, amansız savaşçı Yelena Dmitriyevna Stassova, uzlaşmaz Aleksandra Kollontay, direnç çiçeği Inessa Armand… Daha niceleri. Onlardı erkek işçi kardeşleriyle dünyaya aydınlık kapıyı açanlar. Kızıl bayrağı geleceğe taşıyanlar!
link: Sefaköy’den bir kadın işçi, Bolşevik Kadınlar, 19 Aralık 2017, https://marksist.net/node/6120
Ortadoğu Savaşı, Kudüs ve Filistin Sorunu