15 Temmuzda darbe yaparak iktidara konmak isteyen askeri cunta ile halkı meydanlara çağıran Erdoğan ve AKP hükümetine bağlı güçler çatıştı. Bu darbe girişimi 12 Eylül askeri faşist darbesinde olduğu gibi işçi sınıfının yükselen sınıf mücadelesini durdurmak için yapılmadı. Ancak unutulmamalıdır ki geçmişte yaşanan darbelerden de hatırlayacağımız üzere darbelerde en ağır bedeli ödeyen işçi sınıfı olmuştur. İşçi sınıfı için hiçbir darbe elbet yararlı değildir ve olmamıştır. Her darbe eninde sonunda dönüp işçi sınıfını ve devrimcileri vurur. Türkiye kapitalizminin içerisinde olduğu ekonomik ve siyasi bunalımın ve egemen sınıfın iç çatışmasının bir sonucu olarak yaşanan bu darbe girişimi, aslında Erdoğan’ın ve onun yol göstericiliğinde ilerleyen AKP’nin baskıyı ve faşist gidişatı tırmandırmasının bir sonucu olarak ortaya çıktı.
Gezi olaylarında “yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum” diyen Erdoğan, darbe girişiminin olduğu gece başta Osmanlı Ocaklarında örgütlü faşist unsurlar olmak üzere kontrolsüz ve saldırgan bir güruhu, “demokrasiye sahip çıkmak için alanlara…” diyerek sokaklara çağırdı. Çağrı bir oranda AKP taraftarları nezdinde karşılık buldu. Bugüne değin alttan alta örgütlenen faşist güruh öncü kıtalar halinde sokaklara çıkarıldı. Aslında kendisi de pekâlâ bu çağrının ne anlama geleceğini ve olası sonuçlarını biliyordu. Ama iktidarını korumak için bu çağrıyı yapmaktan çekinmedi. Girişim başarısızlığa uğrasa da “rehavete kapılmak yok, evlerimizde durma vakti değildir” sözlerini tekrar etti. Erdoğan için mevzu sadece darbe girişiminin ortadan kaldırılması değildi. Bundan sonraki adımlarını hızlandıran Erdoğan, bu bahane ile devlette derin bir tasfiye sürecine girişmiş durumda. Hem de artık önemli bir çoğunluk tarafından bu yaptıkları “meşru” kabul edilerek. Ayrıca o kadar gözü dönmüş şekilde bu süreci devam ettirmek istiyor ki, idam cezasının geri getirilmesi için slogan atan güruha fütursuzca “demokraside halk tarafından talep edilen her şey elbet karşılık bulacaktır, zaten önümüzde engel de yok” diyor.
Hal bu iken sınıf mücadelesine inancı olan bizlere düşen görevler ikiye hatta üçe katlanmaktadır. Faşist tırmanışa rağmen durmaksızın işçi sınıfının örgütlülüğünü yükseltmeye çalışmalı, mücadeleye devam etmeliyiz. Zira tarihte hiçbir faşist diktatörlük sonsuza kadar kalamamış ve elbet sonunda ortadan kalkmış, kaldırılmıştır. Elbet bu günler de geçecek ve elbet işçi sınıfı kendini sömürenlere karşı olan haklı davasında nihai ve en güzel sonuca ulaşacaktır. Tüm yaşananlara rağmen unutulmamalıdır ki, gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın anıdır…
link: Tuzla’dan bir işçi, Darbeleri de Bu Düzeni de Ortadan Kaldıracak Olan İşçi Sınıfıdır, 22 Temmuz 2016, https://marksist.net/node/5213