G20 zirvesi bu sene Türkiye’de toplandı. Peki, bu zirveye kimler katılıyor? Avrupa Birliği’nden ABD’ye, dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülkeler. Ülkemizde gerçekleşen bu zirvede, yine, sermayenin çıkarları, işçilerin emekçilerin daha fazla nasıl sömürülüp kârların nasıl yükseltileceği, Ortadoğu’da yürüyen kapışmada kimin ne pay alacağı gibi konular konuşuldu. Tabii bunları medya ve uluslararası basının önünde değil kapalı kapılar arkasında yaptılar. Ancak basının önüne çıktıklarında gerçek yüzlerini saklayıp sanki çok masumlarmış gibi haktan, adaletten, eşit paylaşımdan dem vurdular.
Zirvenin ilk günü, 13 senedir iktidarın başında olan Erdoğan çıkıp şunları söyledi: “Türkiye’de tartışılan asgari ücret 1300-1500 lira, hatta daha ileri gidenler var. Ben bu gelişmeden memnunum! Tabii ki bunun bir tabanı var. İşveren işçisine 3 bin lira maaş verse niye veriyorsun denmez. Kârından fedakârlık yapıp az kazanmış olur. Ben de işverenlere bunu tavsiye ediyorum. Az kazanın, kazandıklarınızı işçilerle paylaşın. Bunu başarmamız lazım. Fakiri tahrik etmeyelim, az kazanın, kazandıklarınızı dar gelirlilerle paylaşın.” Daha sonra olayın maneviyatına girip “öldükten sonra işçiler arkanızdan sizin için iyi konuşsun. Kazandığınız bu dünyada kalıyor, giderken yanınızda hiçbir şey götüremiyorsunuz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Patronların katıldığı B20 toplantısında da, Türkiye’nin en büyük burjuvalarından, Koç Holding yönetim kurulunun başkanı Ali Koç çıkıp konuştu. O da Cumhurbaşkanından aşağı kalmayıp bol keseden attı tuttu.
“Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması lazım. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” dedi. Ortadoğu’da yürüyen savaşın yarattığı göçle 60 milyon insanın yerini yurdunu terk ettiğini, bu insanların düşük ücretle ve kötü koşullarda çalıştığını anlattı. Dünya gelirinin II. Dünya Savaşından sonra yüzde elli arttığını ancak dağılımın adaletli olmadığını belirtti. Peki, bu burjuvaların söyledikleri ile yaptıkları örtüşüyor mu? Birisi uzun senelerden beri iktidar koltuğunda oturan siyasi lider, diğeri Türkiye’nin en güçlü ve zengin patronu!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan başlayalım; asgari ücretin 1300-1500 liraya yükseltilmesinin gündeme gelmesinden memnunmuş. Gerçekleşmese bile konuşulması Türkiye’nin ne kadar ilerlediğinin göstergesiymiş! O zaman Erdoğan’ın bu ilerlemeyle ilgili çıkıp muhalefet partilerine teşekkür etmesi gerekiyor. Hatırlayalım, Haziran seçimlerinden önce bunu gündeme muhalefet partileri getirdi. Vekâleten başbakanlık yapan Davutoğlu ve kurmayları hemen televizyonlara çıkıp bunun mümkün olamayacağını, asgari ücreti yükseltecek kaynaklarının bulunmadığını ve muhalefet partilerinin havanda su dövdüğünü ifade ettiler. Hatta Davutoğlu yandaş sendikalarla ve patronlarla toplantılar yapıp asgari ücretin yükselmesinin kendilerine ne kadar zarar vereceği ile ilgili brifing verdi. Erdoğan “kârınızdan fedakârlık yapın, bunu beraber başaralım” derken aslında her zaman olduğu gibi patronlara “ben sizin yanınızdayım” demek istiyor. Her halde bizde balık hafızası olduğunu düşünüyor. Soma’da 301 maden işçisinin katledilmesinden sonra Meclise muhalefet partileri (MHP hariç) tarafından verilen, madenlerde yaşam odaları zorunluluğu ile ilgili yasa teklifi, AKP tarafından reddedilmedi mi? Ve bu reddetmenin sebebi yaşam odalarının patronlara getireceği maliyet değil miydi?
Yaşam odaları için, “bu işveren için büyük külfet, bunun altından kalkamazlar” demediler mi? Enerji Bakanı maden işleten işverenlerle yaptığı toplantılarda “daha çok enerji ihtiyacımız var, daha çok üretin, merak etmeyin önünüzdeki bütün engelleri kaldıracağız” derken işçilerin daha iyi ücretlerle daha iyi koşullarda çalışmasını mı kastediyordu? Yoksa patronların kârlarının arttırılacağını mı? Bir mitingde yanına gelen çiftçinin şikâyetlerine kızan, ona “ananı da al git” diyen Erdoğan değil miydi? Yine başka bir mitingde hakları için direnen işçilere “nankörlük yapmayın, gidin çalışın” diye öfkelenen Erdoğan, şimdi patronlara “kârınızı işçilerle bölüşün” diyor.
Gelelim Ali Koç’a… Haktan adaletten bahseden Ali Koç! Eğer bu ülkede hak, adalet olsa sen ve ailen bu kadar zengin olabilir miydiniz? Sen kendi çalıştırdığın işçinin hakkını aramasına dahi tahammül edemiyorsun! Arçelik-LG işçileri senin daha çok kâr etmene yardımcı olan Türk Metal sendikasından istifa edip direnişe geçtiklerinde direniş yerini işçilere dar ettin. İşçileri sindirmek, direnişi bitirmek için işçileri ve ailelerini tehdit etmedin mi? Sözleşmeli işçileri “siz bunlara bakmayın, onların hepsini işten çıkartıp sizi kadroya geçireceğiz” vaadi ile kandırmadın mı? Senin haktan, adaletten anladığın bu mu? Fabrikanın bahçesinde direnen işçilerin tuvaletlerini kapattırıp, sularını kesen, ramazan ayında oruç tutan işçiler iftarını açarken polisi işçilerin üzerine salıp sürükleye sürükleye işçileri direniş yerinden çıkarttıran sen değil misin? Divan Pastaneleri’nde örgütlenen işçileri işten atan, otelinin önünde eylem yaptıkları için yine polisi çağırıp direnen işçileri dövdürtüp gözaltına aldırtan Koç! Sen mi öğreteceksin bize hakkı, adaleti? Yine, sizin ailenizin bünyesinde bulunan Ford Otosan’da, Türk Traktör’de ve Tofaş’ta ailenizin çıkarları doğrultusunda hareket edip işçilerin sömürülmesinde en büyük destekçiniz olan Türk Metal sendikasından istifa eden işçileri sen işten atmadın mı?
Kardeşler, işte hem iktidarın hem de Türkiye’nin en zengin ailelerinden biri olan Koç’un bizim aklımızla nasıl dalga geçtiğini görüyorsunuz. Aslında ikisi de kendi sınıflarının çıkarları için yalan konuşuyor ve maalesef bizim örgütsüzlüğümüzden faydalanıyorlar. Eskilerin deyimiyle al birini vur ötekine. Biz işçiler çabuk unutuyoruz. Zaten örgütsüz insan yaşadığını unutmaya mahkûmdur. Gelin örgütlenmekten korkmayalım! Nasıl onlar kendi sınıfları için mücadele edip bize hayatı zindan ediyorsa, biz de onlara sınıf mücadelesi ile sarayları, yalıları, villaları, bu ülkeyi dar edelim!
link: Boğazköy’den bir mağaza işçisi, Oku Ali, Oku!, 11 Aralık 2015, https://marksist.net/node/4694
10 Ekimde Katledilen Emekçiler Anıldı
Bolivarcı Hayallerin İflası