Bir vahşet daha yaşadık. Gencecik bir kız, Özgecan, acımasızca öldürüldü. Üzüldük, öfkelendik, içimiz kan ağladı. Tarifsiz bir acıdır toplumca yaşadığımız. Maalesef bu ilk olmadığı gibi son da değildir. Üzülmek, kahretmek de çare olmuyor. Meselenin köklerine inmeden sonuca varmaya çalışmak, bireyselleştirmek, sorunu basitleştirmekten, yeni vahşetlere alan açmaktan başka bir işe yaramıyor.
Burjuvalar, onların temsilcisi burjuva politikacılar ve burjuva medya, yaşanılan bu vahşetin müsebbibi kendileri değilmiş gibi timsah gözyaşları döküyorlar. Oysa insanlığın başına sarılmış pek çok belâ gibi böylesi vahşetlerin de hâlâ yaşanabiliyor olması onların düzeninin hâlâ hüküm sürmesinden kaynaklanıyor. Kapitalizm yüzünden herkes tecavüzcü olmuyor elbette. Ancak, taciz ve tecavüz suçları da, katliam, savaş ve diğer insanlık suçları da, mevcut sistemin yarattığı koşullardan besleniyor.
Türk Dil Kurumu’na göre tecavüz, saldırı, namusuna saldırma, sarkıntılık ve başkasının hakkına el uzatma anlamlarına geliyor. Anlaşılacağı üzere tecavüz, cinsel içerikli bir saldırı anlamına gelmiyor sadece. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında, biz işçi ve emekçilerin yaşam haklarına saldıran pek çok “tecavüz” yöntemi var. Cinsel taciz ve tecavüz ise bunlardan sadece biri.
Kadının aşağılanmasını, yaşanılan bu taciz ve tecavüzleri AKP hükümetiyle özdeşleştirmek, asıl suçluyu, yani kapitalizmi gözden ırak tutmaya neden olabiliyor. Diğer burjuva politikacılarının ve temsilcisi oldukları burjuva kesimlerin çubuğu fazlasıyla rakip hükümete doğru bükmesi, özünde hepsinin çanağından beslendikleri kapitalizmi aklama kaygısı güdüyor. Onlar, “bakın bu tecavüzlerin nedeni AKP’dir, yoksa bizim düzenimiz pür-ü paktır” demeye getiriyorlar. Ancak kadına yönelik bu gayri insani tutumun, davranış ve söylemlerin AKP dönemiyle sınırlı olmadığı, buna, kapitalist üretim ilişkilerinin kaynaklık ettiği yeterince açıktır. Kapitalist üretim ilişkilerinin erkeğe biçtiği rol kadın üzerindeki açık bir hükümranlıktır.
Şu bilinmelidir ki, yaşanan taciz ve tecavüz vakaları münferit olaylar değildir. Her gün milyonlarca kadın tacize, tecavüze ve şiddete maruz kalmaktadır. Kadının ikinci sınıf olarak görüldüğü, yerinin erkeğin dizinin dibi olarak tarif edildiği, sevilmesi gibi dövülmesinin de normal karşılandığı, istemediği zaman bile eşi tarafından cinsel ilişkiye zorlandığı bu erkek egemen kapitalist sistem, kadınların şiddete, taciz ve tecavüze uğramalarının yolunu açmış oluyor. Kadınların cezaevlerinde ve işkencehanelerde, savaşlarda maruz kaldıkları tecavüzler, yakın zamanda IŞİD denilen cani örgütün Ezidi kadınlara yaptığı tecavüzler hep bu aşağılık kapitalist sistemden kaynaklanmaktadır. Erkek egemen sistemin erkeğe verdiği bu açık üstünlük, ona “malı meydanda gezme” hakkını da veriyor, akşamın bir vaktinde evine dönen bir öğrenci ya da işçi kadına taciz ya da tecavüz etme hakkını da. Kadının yerini erkeğin dizinin dibi olarak tanımlayan erkek egemen zihniyet, kadının “erkeğin şeytanı” olması hasebiyle zaten duruma teşne olduğunu düşünüyor.
Her koşulda denetim altında tutulan, “eksik etek” denilerek aşağılanan, ana olmaktan başka bir kariyerinin olmasına izin verilmeyen ve böylelikle erkeğe bağımlı kılınan, “töre” cinayetlerine kurban giden, aklından ve yeteneklerinden şüphe edilen kadının kapitalizmdeki anlamı ve yeri bu kadardır. Söze gelince kadının kutsallığından, cennetin anaların ayakları altında olduğundan dem vuran egemen burjuva anlayış, diğer yandan da “kadının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakma” demekten geri durmuyor. İşsizlik, yoksulluk ve çaresizlikten dolayı bedenlerini satmak zorunda kalan kadınlar, bu aşağılık kapitalist düzen tarafından “orospu” olarak tanımlanırken, kadın bedenini metaya dönüştürüp para kazananlar, genelev patronları, “seks gezileri” düzenleyicileri ve bilumum aşağılık parababaları itibarlı kişiler olarak görülebiliyor. Elbette bu “meslek erbapları” da kendiliğinden peydahlanmıyor. Mevcut üretim ilişkilerinin yarattığı bataklık, onları da bir “ihtiyacı” karşılamanın unsurlarına dönüştürüyor.
Adına kapitalizm denilen, yaşamını işçilerin emeğini sömürerek sürdüren bu aşağılık düzen devam ettikçe tacizin, tecavüzün, hak gasplarının sonu gelmeyecek. Kapitalizm işçi ve emekçilerin yaşam hakkı da dahil tüm haklarına saldıran en büyük tecavüzcüdür. Tüm taciz ve tecavüzlerden kurtulmanın yolu bu sistemi yıkıp, işçi ve emekçilerin onuruyla yaşadığı bir işçi devleti kurmaktan ve bütün dünyada sosyalizmi inşa etmekten geçiyor. Kurtuluşun başka bir yolu da bulunmuyor. Bu görev başta öncü işçiler olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin boynunun borcudur. Bu borcu ödemenin yolu da örgütlü mücadeleden geçiyor.
link: Adana’dan bir MT okuru, Baş Tecavüzcü Burjuvazi ve Onun Sömürü Düzenidir, 3 Mart 2015, https://marksist.net/node/3994
Anadolu Yoksullarının “İnce Memed”ini Kaybettik!
HDP ve Hükümet Temsilcilerinden Ortak Açıklama