Çürüyen kapitalizm çürüyen rejimler yaratıyor. Bugün dünya genelinde bir otoriterleşme eğilimi hâkim durumda. Türkiye’de ise tek adam rejimi anayasal güvence altına alınmak isteniyor ve referanduma gidiliyor. Koşulları kendi çıkarlarına uygun bir biçimde olgunlaştırabilmek için “yok artık” denilecek her şeyi yaptılar. Bunu da halka devlet otoritesini kullanarak bir şekilde yutturdular. Emekçi kitlelerin yapılanları olağan şeylermiş gibi algılamasını sağladılar. Toplumu terörize ettiler ve halkın tepkilerini bastırdılar.
Elbette bizler de nasibimizi alıyoruz. Bu olağanüstü koşullarda, yaşanan haksızlıklara karşı üniversitelerde mücadele eden gençler “ortalığı karıştırmakla” suçlanıyor. Gençler arasında rekabet, hırs ve gelecek kaygısıyla derin bir ayrışma yarattılar. Gerçeklerin görülmesini engellediler, engelliyorlar. Birileri de çıkıp “üniversiteler eğitim yuvasıdır, siyaset yeri değildir” diyor. Peki, üniversitelerin bilim yuvası işlevi gördüğünü söyleyebilir miyiz? Her şey o kadar yolunda, imkânlar o kadar geniş ki, hiçbir şey olmamış gibi bilim üretiyor, hatta bilim mesailerine kalıyoruz okulda! Ya da üniversitelerin siyasetten arınmış, hiçbir parti veya ideolojinin çıkarlarını gözetmediği, taraftarlığını yapmadığı bir yer olduğunu söyleyebilir miyiz? Atamalara, ihraçlara, sınav sistemlerine, eğitim anlayışlarına baktığımızda bunun hiç de öyle olmadığını anlayabiliyoruz. Kaldı ki kapitalist düzende siyasetten azade bir üniversite mi olur? Elbette olmaz!
“Bu bilişime fazla kafa yorarsan sıyırırsın. Kullanacaksan nimetlerinden yararlanıp işini göreceksin, kafayı taktın mı o zaman işin kötü” demişti Başbakan. Aslında istenen şey, bilişime, bilime ve onların yaptıklarına kafa yormayan, anlamaya çalışmayan, düşünmeyen beyinler. Akılları dumura uğratarak aldıkları her kararı kolaylıkla hayata geçirebilecekler böylelikle. Çünkü aksi halde neler yaptıklarını ve gidişatın neler doğuracağını anlayanlar, itaat etmeyecek ve onların karşısında duracak.
Ne yaparlarsa yapsınlar, güzel günler göreceğimize olan inancımız, bizleri motive ediyor ve hayata bağlıyor. Değişmez denilen bu düzen, yıkılmaz denilen bu hükümdarlık tarihin karanlık sayfalarına gömülecektir bir gün. Tıpkı bundan önceki sömürü düzenleri gibi. Dünyada bir şeylerin yanlış gittiğinin, yaşamın bu şekilde sürdürülemeyeceğinin farkına vardığımızda, kendi sınıfımızla birlikte vereceğimiz mücadeledir bizleri kurtaracak olan. Milletvekillerinin, parti yöneticilerinin tutuklanması, parti bürolarının yakılması, KHK’larla sınanmamız, tek adama mecbur bırakılmamız, işçi ve emekçilerin sürekli çalışmalarına rağmen borç kâbusları... Tüm bunların son bulması, sınıfımızın bilinçlenmesi ve daha rahat yol alabilmesi için HAYIR! Damlaya damlaya göl olursak, azgın sularda gemiciklerini ters düz eder, boğarız tüm haydutları! Geleceğimiz için, haksızlığa uğrayan, ezilen, sistemin zalim çarkında hayatını kaybedenler, işçiler için HAYIR!
link: Karabük Üniversitesi’nden bir kadın öğrenci, Geleceğimiz İçin Hayır!, 29 Mart 2017, https://marksist.net/node/5557
Kıdem Tazminatlarının Gaspı ya da Kuşa Bak Kuşa!
Hayallerim, Doktor Muzaffer ve Rıza Amca