“Dişlilerin arasındaki küçük bir kum tanesi makineyi durduramayacaktır. Ancak insan biraz daha kum atarsa ve biraz daha, biraz daha atarsa motor teklemeye başlayacaktır ve montaj hattı duracaktır. Kafamda birçok insanın dişlilerin arasına kum attığını görüyorum.”
Yıl 1940. Tüm Avrupa’nın Hitler ordularından korktuğu, Almanya işçi sınıfının ise Hitler iktidarı altında ezildiği, savaşın her geçen gün derinleştiği yıllar. Toplumun üzerindeki baskı alabildiğine artmış. Ancak bu baskıya ve zulme karşı direnen, dişlileri durduracak kum tanecikleri de var. Zulmün olduğu yerde direniş ve mücadele yine kendine bir yol buluyor.
Gerçek hayatta yaşanmış bir olayı aktaran ve Hans Fallanda’nın aynı isimli romanından uyarlanan “Berlin’de Tek Başına” (Alone in Berlin) adlı film, orta yaşlı bir çiftin oğullarının savaşta ölmesinden sonra Nazi iktidarına karşı verdikleri direnişi anlatıyor. En karanlık dönemlerde bile mücadelenin çok çeşitli yolları olabileceğini gösteriyor.
Film Anna ve Otto Quangel çiftinin Alman ordusunda askerlik yapan oğullarının Fransa’da öldürüldüğü haberini almasıyla başlıyor. Otto Quangel tabut üretilen bir fabrikada ustabaşı olarak çalışıyor. Fabrikada işçilerin çoğu Nazi partisine üyedir. Otto’nun oğlunun ölüm haberini aldığı gün fabrika yönetimi toplantı yapar. Führer’in işçilerden üretimi arttırmalarını istediğini söylerler. Otto söz isteyip, daha fazla makineye ihtiyaç olduğunu ve var olan makinelerin bakımlarının yapılması gerektiğini söyler. Ayrıca işçilerin siyaset yaptıklarını, işten kaytardıklarını da sözlerine ekler. İşçilerin yaptığı siyaset Führer’in siyasetidir. Otto’nun söyledikleri yöneticilerin ve bazı işçilerin hoşuna gitmez. Fabrikanın yöneticisi, ona hâlâ partiye üye olmadığını hatırlatır. Bir işçi “Führer’e destek fonuna sen bir şey bağışladın mı?” diye sorar. Otto, tek oğlunu “Führer için, senin için” diyerek bağışladığını söyler.
Anna ev emekçisi ve Nazi Kadınlar Birliği üyesi bir kadındır. Nazi Kadınlar Birliği üyesi kadınlar zenginlerin evine gidip bağış toplarlar. Anna’nın aklında ve yüreğinde yalnız oğlu vardır. Oğlunun katillerine hizmet etmeye daha fazla dayanamaz Anna. Bir bahane bulur ve birlikten ayrılır.
Oğullarının ölümüyle çelişkileri gören Anna ve Otto bir zamanlar saygı duydukları, destekledikleri Führer’e olan inançlarını kaybeder ve kendi yöntemleriyle direnişe başlarlar.
Savaşın yakıcılığını üzerlerinde hisseden Anna ve Otto, tüm öfkelerini ve üzüntülerini kartpostallara yazarak, gizlice şehrin başka mahallelerine dağıtırlar. Bir umuttur bu kartpostallar onlar için. Bir şeyler yapıyor olmanın verdiği umut. Bu kartpostalları birilerinin okuması ve başkalarına da verme ihtimali onları daha da umutlandırır. Sessizliğin içinde bir ses, karanlığın içinde bir aydınlıktır bu kartpostallar. Hitler iktidarına karşı yazılmış 200’den fazla kartpostal. Bunları gizlice posta kutularına, şehrin çevresinde halka açık yerlere bırakırlar. Kartpostallarda “özgür basına geçilsin”, “savaş makinesini durdur”, “Führer bir yalancı!”, “Hitler’in çetesine değil, kendine inan!”, “Korku onların tek silahı” gibi Hitler’i devirmeye çağıran notlar yazılıdır. Kartpostallar Nazi rejiminin gözünden kaçmaz. Başlarda bunun komünistlerin işi olduğundan şüphelenilir. Gestapo subaylarının böyle bir duruma tahammülleri yoktur. Bu olayın bir an önce çözülmesini isterler. Bir süre sonra Otto yakalanır. Eşiyle birlikte tutuklanır. Polis Otto’ya “Nasıl bir şeyleri gerçekten değiştirebileceğine inanabilirsin?” diye sorar. Hiçbir insanın o kartları almaya cesaret edemeyeceğini söyler. Oysa polisin eline geçen kart sayısı 267’dir. Yazılan kart sayısı ise 285. 18 kişi bulduğu kartpostalı getirmemiştir.
22 Ocak 1943’te “Askeri Birliklerin moralini bozmak” ve “vatan hainliği” gerekçesiyle Otto ve Anna ölüm cezasına çarptırılırlar. 8 Nisan 1943’te giyotinle idam edilirler.
Otto ve Anna ölümü göze almışlardı. Biliyorlardı neye giriştiklerini ve inanıyorlardı birilerine seslerini duyuracaklarına. Onların idamının ardından olayı başından beri takip eden komiser yaşadıklarından, Otto ve Anna’nın inanmışlıklarından etkilenir. “Ben senin ve karının kartlarını okuyan tek kişiyim. 18’i hariç” diyerek eline geçen tüm kartpostalları insanların alması için ofisinin penceresinden aşağıya atar ve intihar eder.
Filmde Otto Anna’ya “Biz daha da çoğalacağız Anna. Bunu biz yapacağız. Diğer insanların kendi kartlarını yazmalarına ilham vereceğiz. Sonunda yüzlerce insan tıpkı bizim gibi, kendi kartlarını yazacak, Führer’i devireceğiz, savaşı bitireceğiz…” diyordu. Onların idamından 2 yıl sonra ise Hitler Almanya’sı yıkıldı. En karanlık günlerde Otto ve Anna gibiler, aydınlığa ulaşmanın yolunun direnmekten geçtiğini gösterdiler.
link: Ankara’dan genç bir işçi, Faşizmi Durduracak Kum Taneleri, 31 Temmuz 2018, https://marksist.net/node/6452
İşçi Sınıfıyız, Koca Bir Aileyiz
“Türkülerimizden Korkuyorlar Robson”