Bir öğretmen… Ayşe Öğretmen. Bizlere sesleniyor, insani bir şey söylüyor: “Sessiz kalmayın. Yazık! İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, analar ağlamasın.” O an dile getirilen duygular; önyargısız, egemenin gözünden yaklaşmayan ve bir an için onun denetiminden kurtulmuş insanlarda en doğal karşılığını buluyor. “Bu söyledikleriniz bize bir kere daha ders oldu. Daha fazla duyarlı olmaya gayret edeceğiz” diyor onu ve o esnada kendi iç sesini dinleyen kişi. Ama o kişi gördüğü baskılar nedeniyle vicdanının sesini kıstı ve “devletimizin yanındayız” dedi daha sonra.
Ayşe Öğretmen, “çocuklar ölmesin” diyordu. Suçu büyüktü! İnsani duygularını dile getirmiş, hiçbir suçlama yapmadan ve hiçbir isim vermeden söylemişti söylemek istediklerini. Devletin kolluk güçlerine methiyeler düzmemişti. Kürt çocuklarının öldürülmesine sessiz kalmamıştı. Tez elden soruşturma başlatılmalı, cezası kesilmeliydi! Nitekim hakkında hemen soruşturma başlatılan Ayşe Öğretmene bir yıl üç ay hapis cezası verildi. Devleti bölmeye çalışan “terör” örgütünün “propagandasını” yapmıştı! Onun şahsında “çocuklar ölmesin” diyenlere ders veriyordu devlet. “Çocuklar ölmesin” demeyi bir suç, bunu diyenleri terör destekçisi ilan ediyordu. Devletin, muktedirlerin yaptıklarını onaylamayanlara, “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirilere imza atanlara davrandığı gibi. Devletin ve onun egemenlerinin en tipik dili yine karşımızdaydı: “Ya bizden yanasın ya da teröristten!”
İktidarın yanında duranlar makbul, bunlar mafya liderleri olsa bile! Mafya liderleri, iktidarın diliyle zulme karşı direnenlere, haksızlığa sessiz kalmayanlara tehditler savuruyorlar. Yüce devlet, “oluk oluk kanlarını akıtacağız” diyenlerin sırtını sıvazlamaya devam ediyor! Bir suç makinesine “yılın en hayırsever iş adamı” ödülü takdim ediliyor; yapacağı “hayırlı” işlerin artması temennisiyle… İstediğin insanı tehdit edebilir, öldürebilir hatta ölenleri defnettirmeyebilirsin! Yeter ki iktidarın yanında saf tut! Vatanını, bayrağını, milletini, dinini sevmek bahanesiyle iktidarın politikalarına destek ver! “Devletin bölünmez bütünlüğü” için öl, öldür! Cenazeye saldırabilirsin, olsun. “Terörist” cenazesi bu, milli duygularla hareket etmişsindir. Gözaltına alınmışsan telaş etme, bil ki ilk duruşmada serbest bırakılırsın. Çünkü sana dışarıda ihtiyaç vardır. Canlı bomba olmaya karar verdin ve potansiyel “teröristleri” hedef alacaksın. Fakat deşifre oldun. Telaş etme. İnsanlarını “düşünen” ve onları “koruyan” devlet, insanları eylem yapmadan tutuklayamayacağını söylüyor. Öyle ya, nerede görülmüş devletin sebepsiz yere birini tutukladığı! Ne diyordu muktedirler cümle cihana ilan ettikleri OHAL’e rağmen? “Yargı hiç olmadığı kadar bağımsız, basın hiç olmadığı kadar özgür ve ülkemiz hiç olmadığı kadar demokratik bir ülke oldu.”
Devletin politikasını eleştirenler, doğru bulmayanlar hemen düşmanlaştırılıyor ya da en hafif tabiriyle “terörist sözcüleri” olarak yaftalanıyor. Böylece iktidar dilediği gibi tutuklamaların, kolluk güçlerinin faşizan dereceye varan şiddetinin yolunu açıyor. “Tek dil, tek bayrak, tek millet…” diye tekleri tekerleme haline getirenlerin özgürlükten anladıkları şey; tek seslilik ve koşulsuz şartsız iktidara tâbi olmak. İktidarın yanında duranlara sonsuz tolerans gösteriliyor, cesaret veriliyor, tüm imkânlar seferber ediliyor, kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor…
“Çocuklar ölmesin” diyen Ayşe Öğretmenin hapis cezası onandı. Ama o aynı şeyi savunmaya devam ediyor. Mazlumun çığlığını duyurmaya, onun yanında durmaya, umudu korumaya, mücadeleyi büyütmeye çalışan, her şeye rağmen direngenliğini koruyan insanlar değişim yaratacaktır. İnsanlık zulme boyun eğmeyecek, eninde sonunda kazanacaktır.
link: Pendik’ten bir işçi, “Çocuklar Ölmesin” ve “Devletin Bölünmez Bütünlüğü”, 14 Ekim 2017, https://marksist.net/node/5946
İdlib Macerası: Türkiye Halklarına Yeni Acılar
Las Vegas Katliamı ve Kapitalist Toplumun Cinneti