Mart ayıyla birlikte Ermeni soykırımı tasarıları gündeme damgasını vurdu. “ABD’de soykırım tasarısı kabul edilecek mi, edilmeyecek mi?” sorusu burjuvaziyi hop oturttu hop kaldırdı. Nihayetinde ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde tasarının kabul edilmesi üzerine Türkiye, büyükelçisini “müzakerelerde bulunmak üzere” geri çağırdı. Hemen ardından benzeri bir karar İsveç parlamentosu tarafından da onaylandı ve İsveç büyükelçisi de Ankara’ya çağrıldı. Yazılı ve görsel basında ise “uzmanlar” konuyu güya enine boyuna tartıştılar.
1915’te yaşanan Ermeni katliamının soykırım olduğu görüşü dünyada birçok ülkede resmi olarak kabul edilmiş durumda. Özellikle de kıta Avrupa’sında pek çok ülke bu doğrultudaki tasarıları meclislerinden geçirmiş bulunuyor. Örneğin Fransa’da 1915’te yaşanan olaylar “soykırım değildir” diye tutturursanız soluğu hâkim karşısında alırsınız. Belçika’da da, Almanya’da da durum farklı değildir. Fakat Türkiye’de, tersine, yaşananları “soykırım” diye nitelerseniz yargılanır ve cezaevine gönderilirsiniz.
Yüz binlerce masum Ermeninin katledilmesinin hangi kavramla tanımlanacağını bir diplomatik savaş konusu haline getiren TC devleti ve monşerler, Türkiye soykırımı kabul ederse bunun ağır hukuki sonuçları olacağını, yani devletin tazminat ödemek zorunda kalacağını söylüyorlar. Ancak tasarının ABD’de kabul edilmemesi için ne kadar para harcandığı asla gündeme gelmiyor. Belki de yıllardır lobi faaliyetlerine harcanan para, öldürülen masum Ermenilerin yakınlarına ödenmek zorunda kalınacağı iddia edilen tazminatı kat be kat aşmış durumdadır. Ama bu asla gündeme getirilip tartışılmıyor. Burjuvazi bu konuda gizli kapaklı çalışmalarına ve harcamalarına devam ediyor. Dolayısıyla onun verilecek tazminatlardan korktuğunu düşünmemek gerekiyor. Asıl korku bugüne kadar işçileri, emekçileri ikiyüzlülükle oyaladığı gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.
Türk burjuvazisinin işçilere ve onun çocuklarına söylediği şudur: “Biz yurtta sulh, cihanda sulh anlayışını savunuyoruz. Bugüne kadar kurulmuş olan bütün Türk devletleri adil, mazlumun yanında olan, barışsever devletlerdir. Suç hep diğerlerindedir. Türk ordusu o kadar hakkaniyetli bir ordudur ki, savaşa gittiğinde bile üzüm bağlarından aldığı üzüm salkımlarının yerine parasını asmıştır!”
Oysa fazla uzağa gitmeye gerek yok, son Kürt isyanında Türk devletinin gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Günümüzde bunları yapabilenlerin geçmişten gelen tecrübelerini kullandıkları da bir gerçekliktir. İşte mazlum Ermenileri katleden de bu Türk devletlerinden biridir, üstelik TC’nin selefidir.
Bu ikiyüzlü politika bir kere işçiler tarafından kavranıldığında artık Türk burjuvazisinin egemenliği çatırdayacaktır. Bütün azametiyle yerlere serilecektir. O zaman emekçilere tarih derslerindeki üzüm masallarını anlatamayacaktır.
İşçiler iktidarı aldığında Türk burjuvazisinin ve onunla gizli kapaklı anlaşma yapan diğer ülkelerin burjuvalarının ikiyüzlülüğünü teşhir edecektir. Çünkü işçi sınıfının politikasında ikiyüzlülüğe yer yoktur. Tıpkı 1917’de işçi sınıfı Rusya’da iktidarı ele geçirdiğinde Çarlığın bütün gizli anlaşmalarını açıkladığı gibi burada da gizli anlaşmalar açıklanacaktır.
link: İstanbul’dan MT okuru bir kamu emekçisi, Burjuva Politika İkiyüzlülük Üzerine Kuruludur!, 15 Mart 2010, https://marksist.net/node/2383
Yeni Yükselen Emperyalist Güçler
Bursa’da 16 Mart, Gazi ve Halepçe Katliamları Lanetlendi