Türkiye’de rejim olağan burjuva işleyişin dışına çıkarak uzunca bir dönemdir olağanüstü bir rejime doğru ilerlemektedir. Hükümet darbe girişiminin ardından OHAL ile birlikte mevcutta zaten sınırlı olan demokrasinin sınırlarını çıkarılan KHK’lar ile günden güne iyice daraltıyor. Bir yandan dalga dalga operasyonlarla darbeci, FETÖ’cü olduklarını iddia ettikleri kişileri tutuklarken, diğer taraftan da on binlerce kamu personeli hakkında soruşturma açarak aynı gerekçeyle işten atıyor. Tabii ki AKP hükümetinin başlattığı bu işten çıkarma ve tutuklamalar sadece darbecilerle sınırlı kalmıyor. AKP hükümetinin politikalarına karşı sesini çıkaran, muhalif olan herkes bu saldırıdan nasibini alıyor. Hükümetin politikalarını eleştiren, buna karşı mücadele eden sosyalistler, aydınlar, gazeteciler ve mücadeleci işçiler işten çıkarılma ve tutuklama saldırısına maruz kalıyor.
Geçtiğimiz haftalarda Özgür Gündem gazetesine yapılan baskınla gazete binasında bulunan gazeteciler darp edilerek gözaltına alındı. Baskın sırasında gözaltına alınan İMC muhabiri Gülfem Karataş dayağa, hakarete maruz kaldığını ve tecavüzle tehdit edildiğini söyledi. Özgür Gündem gazetesine yapılan operasyon sırasından gözaltına alınan İMC TV muhabiri Karataş’ın polisin kendisini tecavüz etmekle tehdit ettiğini söylemesi üzerine Akşam gazetesi yazarı ve Ankara Temsilcisi Emin Pazarcı, “Çözemedim, ne çekicilikleri ve özellikleri var bunların? İnceliyorum, sağdan bakıyorum, olmuyor, soldan bakıyorum, olmuyor. Aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı süzüyorum, yine olmuyor. Bir gariplik var bu işte! Ya emniyet içindeki gözünü iyice karartmış uçkuruna düşkünler hep bunlara rastlıyor; ya da PKK operasyonlarına sürekli olarak aşırı derecede gözleri bozuk memurlar gönderiliyor” dedi.
Hükümet yanlısı bu yandaş medya yazarının bir kadın gazetecinin tecavüz tehdidi almasına ilişkin bu yorumu yandaşlıkta gelinen iğrenç düzeyi gözler önüne seriyor. Hükümetin tüm politikalarını sorgusuz sualsiz, cansiperane savunan bu tayfanın hükümete yardakçılık ve ahlâksızlıkta sınır tanımadıklarının en bariz örneğidir bu. Sırf hükümetin karşısında yer alıp onun gazabına maruz kalmamak için bugün basının büyük bir bölümü hükümetin arkasına yedeklenmiş durumdadır. Hükümetin politikalarını eleştirip gerçekleri yazmaktansa bugün hiç muhalefet etmeden uslu uslu hükümet yalakalığı yapmak burjuva medya cenahında daha kârlı bir iş haline geldi. Bu nedenle zaten taraflı olan burjuva medya günden güne daha çok gericileşip düzeysizleşiyor.
Hükümetin politikalarına karşı sesini çıkarabilen, gerçekleri yazan asıl olarak sosyalist basın ve ezilen Kürt halkının basınıdır. AKP hükümeti ülkeyi Ortadoğu’da yaşanan savaşın içerisine sürüklüyor. Başından beri bu bölgede planları olan AKP hükümeti son olarak Suriye’de başlattığı operasyonla ülkeyi savaşın sıcak ateşi içine itmiş oldu. Bir yandan Ortadoğu’da yaşanan savaş üzerinden yürütülen kirli politikalar sürerken, diğer taraftan da işçi sınıfına yönelik saldırılar hızla Meclis’ten geçiyor. Görünüşte darbeye karşı demokrasiye sahip çıkan, darbe girişimini püskürtmüş demokratik bir ülke imajı çiziliyor ama gerçekler bunun tam tersi yöndedir. İşte AKP hizmetindeki burjuva medya böylesi olağandışı bir dönemde tüm bu gerçeklerin üstünü örterek işçi sınıfının algılarını çarpıtıyor. Bu çizginin dışına çıkıp gerçekleri yazan sosyalist basın ve Kürt halkının basını ise her fırsatta hükümetin saldırısına maruz kalıyor. Kapatmalar, tutuklamalar ve gözaltılarla özgür basının sesi kısılmaya çalışılıyor. Böylece burjuvazinin ve hükümetin saldırılarının işçi ve emekçilere anlatılmasının önüne geçilmek isteniyor. Bu nedenle İMC muhabirinin polis tarafından tecavüzle tehdit edilmesine yandaş medyadan bu kadar iğrenç ve belden aşağı bir yorum yapılıyor.
Hükümet ve onun uşaklığını yapan burjuva medya ne kadar azgınca saldırırsa saldırsın egemenler gerçekleri işçi ve emekçilerden sonsuza kadar gizleyemezler. İçerde ve dışarıda yaktıkları savaşın ateşi ile ülke kaosa sürüklenirken işçi ve emekçilerin hayatları her şey normalmiş gibi olağan akışında ilerleyemez ve ilerlemiyor da. İşçi sınıfı, içine sürüklendiği savaşın, kutuplaşmanın, hak gasplarının ve anti-demokratik işleyişin içerisinden ancak örgütlenip bir araya gelebilirse çıkabilir. Bugün hükümetin ve burjuvazinin elinin bu kadar rahat olmasının nedeni işçi sınıfını karşılarında bir güç olarak görmeyişidir. Ve burjuva medya yazarının bu kadar iğrenç yorumlarda bulunmaya cüret edebilmesinin nedeni de yine budur. Ama burjuvazinin içerde ve dışarıda yaktığı savaşın alevleri er ya da geç onu da yakacak ve bu kendi sonu olacak. İşçi sınıfının şu anki sessizliği sanmasınlar ki hep böyle gidecek. İşçi sınıfı burjuvaziden bunca yaşananların hesabını mutlaka soracak.
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, Baskılarınız Bizi Yıldıramaz, 12 Eylül 2016, https://marksist.net/node/5286
Tiyatroda Tektipleştirmeye Hayır!
Türk Burjuvazisinin Demokrasiyle İmtihanı