

Çocuklar, mevcut ekonomik ve toplumsal sistemin yarattığı çarpıklıklar nedeniyle çok boyutlu zararlar görüyor ve büyük riskler altında yaşıyorlar. Yoksulluk, çocukları yalnızca maddi olarak etkilemiyor, fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimlerini de ciddi şekilde tehdit ediyor.
Ekonomik kriz, toplumun her alanında derin etkiler yaratırken, ailelerin yoksulluğu çocuklara katbekat yansımakta, onların temel ihtiyaçlara ve eğitime erişimini kısıtlamaktadır. Çocuklar, daha anne karnındayken sağlık hizmetlerindeki eksikliklerden etkilenmeye başlamakta; doğumdan itibaren koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerine ulaşmakta güçlük çekmektedir. Yenidoğan tarama programları, aşı takvimleri ve yoğun bakım hizmetleri yetersizdir. Aşılamalar aksamakta, devlet aşı karşıtlığına karşı etkili bir politika geliştirmemektedir. Sağlık alanındaki özelleştirmeler arttıkça, kamusal sağlık hizmetleri küçülmekte ve yoksul çocuklar daha da mağdur olmaktadır.
Sağlıklı gıdaya erişim, emekçi çocuklar için giderek büyüyen bir krize dönüşmüştür. Açlık, yalnızca yeterli kalori alamamak değil, besleyici gıdalara erişememek anlamına da gelmektedir. Kâr amaçlı üretim nedeniyle, gıdalardaki katkı maddeleri, koruyucular, pestisitler ve tağşişli ürünler sistematik hale gelmiş ve toplum sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Türkiye’de açlık çeken çocuklar, derslere aç gitmek zorunda kalan öğrenciler yalnızca bir istisna değil, yaygın ve derinleşen bir sorundur. Bu sorun, gelişmiş ülke iddiasındaki İngiltere gibi yerlerde bile sistematik hale gelmiştir.
Eğitim sistemi, kreşten üniversiteye kadar kriz içindedir. Okul öncesi eğitim kurumlarının sayısı yetersiz, devlet okullarının fiziksel koşulları kötü, eğitimin kalitesi düşüktür. Özelleşme yaygınlaştıkça paralı eğitim kaçınılmaz hale gelmiş, sınav sistemleri kaosa dönüştürülerek çocuklar daha ilkokuldan itibaren sınav stresine mahkûm edilmiştir. Eğitim, ezbere dayalı ve baskıcı bir yapıdadır, çocukların yaratıcılığı ve gelişimi göz ardı edilmektedir. Çocuklara okul dışında gelişim olanakları sunulmazken, dini eğitim sistemin içine entegre edilmiş, Kuran kursları ve sübyan okulları adı altında pedagojik formasyonu yetersiz kişilerin denetiminde eğitim verilmeye başlanmıştır. Hafızlık eğitimi ile çocuklar küçük yaşlardan itibaren sistemli bir şekilde belirli bir ideolojik eğitime yönlendirilmiştir.
Çocuk işçiliği, Türkiye’de legal ve illegal yollarla yaygın hale gelmiştir. Mesleki eğitim adı altında, çocuklar düşük ücretlerle, sağlıksız koşullarda ve uzun saatler boyunca çalıştırılmaktadır. Son bir buçuk yılda bu kapsamda en az 336 iş kazası yaşanmış, 9 çocuk hayatını kaybetmiştir. 2023 Eylül-2024 Ağustos arasında, 5’i mülteci/göçmen olmak üzere toplam 66 çocuk iş cinayetlerine kurban gitmiştir. Yoksul aileler için MESEM gibi projeler, çocuklarını çalışma hayatına başlatmanın yolu olarak görülmektedir.
Çocuk istismarı vakaları her geçen gün artmaktadır. Türkiye’de 2023 yılı içinde çocuk istismarıyla ilgili 40.000’den fazla dava açılmıştır. Yargı sisteminin cezasızlık politikası, erkek egemen anlayışın baskınlığı tabloyu daha da karanlık hale getirmektedir. Çocuk istismarı vakalarının önemli bir bölümü, devletin denetimsiz bir şekilde açılmasına izin verdiği yurtlarda meydana gelmekte, bu durum ihmal ve başıboşluğun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk yaşta evlilikler halen yaygındır ve tecavüz eden failin, mağdur çocukla evlenmesi durumunda affedilmesini sağlayan yasalar yürürlüktedir.
Uyuşturucu kullanımı ve satışı, çocuklar arasında yaygınlaşmakta, velilerden gelen şikâyetler ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Türkiye, uluslararası uyuşturucu ticaretinde hem geçiş noktası hem de pazar haline gelmiştir. Toplumdaki etnik, dini ve sosyal ayrımcılık çocukları da derinden etkilemekte ve eşitsizliği daha da derinleştirmektedir.
Bütün bu sorunlardan en çok etkilenen kesim, yoksul emekçi ailelerin çocuklarıdır. Ekonomik krizler, savaşlar ve göç dalgaları nedeniyle mülteci ve göçmen çocuklar daha kırılgan hale gelmiş, onların maruz kaldığı eşitsizlik ve mağduriyet daha da büyümüştür. Bu olumsuz koşullar sadece Türkiye’de değil, küresel ekonomik kriz ve artan savaşlarla birlikte, gelişmiş Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere dünya genelinde yaygın bir hale gelmiştir.
Kapitalist sistem, insanlığın gelişme potansiyelinin önünde engel haline gelmiş, insanları hem bedenen hem de ruhen çürütmüştür. Bu şartlar altında çocukları korumak giderek zorlaşmaktadır. Ancak sistemin kökten değişimi gerekliliğiyle birlikte, mevcut durumda bile çocukları korumak için somut adımlar atılmalıdır. Bütçeden çocuklara daha fazla pay ayrılmalı, sosyal destek fonları oluşturulmalı, okullarda ve tatillerde ücretsiz yemek sağlanmalıdır. MESEM gibi çocuk işçiliğini meşrulaştıran projeler kaldırılmalı, çocukların bedensel, ruhsal ve kültürel gelişimini destekleyecek bilimsel bir eğitim uygulanmalıdır.
Eğitim laik olmalı, devlet din eğitiminden elini çekmelidir. Devlet, Diyanet İşleri üzerinden kendi din anlayışını topluma dayatmaktan vazgeçmelidir. Hukuki düzenlemeler, çocuğu ve anneyi koruyacak şekilde düzenlenmeli, çocuk istismarıyla mücadele edecek kapsamlı politikalar geliştirilmelidir.
Hekimlerin ve tüm toplumun görevi, çocukların haklarını savunmak ve bu mücadeleyi sendikalar ve sivil toplum kuruluşları içinde daha da yükseltmektir. Çocuklarımızın geleceğini korumak, toplumun en büyük sorumluluğudur.
(İstanbul Tabip Odası Çocuk Hakları Komisyonu raporundan yararlanılmıştır.)

link: İzmir’den bir MT okuru, Çocuk Yoksulluğu ve Toplumsal Çürüme, 7 Nisan 2025, https://marksist.net/node/8488
Sahte İçkiden Kaynaklı Ölümlerin Sorumlusu İktidardır
İşçi Sınıfı Yeni Bir İşsizlik Dalgasıyla Karşı Karşıya