İşçi sınıfının çocukları, gençleri… Çürüyen kapitalist düzenin geleceksizliğe mahkûm ettiği, umutlarını, hayallerini çaldığı, çıkışsızlığa sürüklediği gençlerimiz... Yaşamın güzelliklerinin tadına varamadan göç yollarında, savaşlarda, makine başlarında yitirdiğimiz çocuklarımız... Düzenin efendilerinin sahtekârca “geleceğimiz” dediği gençleri kendi çıkarları doğrultusunda nasıl bozuk para gibi harcadığı ortadadır. Onları birer kurşun askerden farklı görmüyorlar, kirli savaşlarında heba ediyorlar. Çocuklarımız sadece savaşlarda, göç yollarında yaşamını yitirmiyor. Çok küçük yaşlarda çalışmaya başlayan, üç kuruş para kazanmak için tezgâh başlarında yaşamını yitiren çocukların ve gençlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çocuk işçiliği; çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimlerine zarar veren, çocukluklarını yaşamalarına engel olan işlerde, potansiyellerinin açığa çıkmasını ve eğitim almalarını engelleyecek şekilde çalışmaları olarak tanımlıyor. Yani çocuk işçi derken, hayatı tanımak, harçlığını çıkarmak için meselâ yaz tatilinde mahalle bakkalının yanında çalışan, babasına yardım eden çocuklardan vb. bahsetmiyoruz. Belli bir yaşa gelmiş çocukların yapabileceği böyle işler, onların gelişimi için, emek nedir bilmesi, sınıfının gerçeğini görmesi açısından faydalıdır da. Çocuk işçi derken aşırı yoksullukla boğuşan, anne-babanın çalışmasının ailenin geçimine yetmediği, yaşamak için çalışmak zorunda kalan, temel eğitimden dahi mahrum kalan çocuklardan, yani çocukluğunu yaşayamadan yetişkin olmak zorunda kalan çocuklardan bahsediyoruz.
İSİG Meclisinin (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) araştırmalarına göre Türkiye’de yaklaşık 1 milyon çocuk işçi var. Üstelik yaz aylarında tarım işçiliğinin artmasıyla bu sayı 2-3 milyona kadar çıkıyor. Artan yoksullukla birlikte çocuk işçilerin sayısı da her geçen gün artıyor. 2020’de yüzde 16 civarında olan çocuk işçi oranı, 2023 yılında yüzde 21’e kadar yükselerek son 10 yılın zirvesine çıktı. Yoksulluğun yanı sıra göçmen ailelerin çocukları da çoğu zaman çok küçük yaşlarda çalışmak zorunda kaldığından göçün artmasıyla çocuk işçi sayısında önemli bir artış yaşanıyor. Büyük oranda kayıtsız çalıştırıldıklarından çocuk işçilerin sayısını tam olarak tespit etmek çok zor olsa da gerçek sayıların bunların çok daha üzerinde olduğunu tahmin etmek güç değil. Çocuk işçi sayısının artmasının yanı sıra çalışmak zorunda kalan çocukların yaşı da her geçen gün düşüyor. İSİG Meclisinin açıklamalarına göre Türkiye’de çocuk işçi yaşı 4-5 yaşa kadar düşmüş durumda. Küçücük bedenleriyle çocuklar tarımdan, sanayiye, hizmet sektörüne kadar birçok alanda çalışıyor.
İSİG Meclisinin araştırmalarına göre son on bir yılda Türkiye’de en az 689 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Tarım, inşaat, gıda, metal, konaklama sektörlerinde çalışan, 238’i 0-14 yaş, 451’i 15-17 yaş aralığında olan 689 çocuk, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadığı için, güvencesiz, kayıtsız, kötü koşullarda çalışmak zorunda kaldıkları için yaşamını yitirdi. Üstelik bu veriler 2013 yılından 2024’ün ilk dört ayına kadar olan dönemi içeriyor ve izleyen aylar boyunca bu sayının daha da arttığını biliyoruz.
MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) uygulamasıyla sözde mesleki eğitim adı altında ucuz işgücü olarak sömürülen çocuklar, gerekli önlemler alınmadan, ağır çalışma koşullarında çalıştırılıyorlar. Son bir yılda MESEM’e kayıtlı 336 çocuk iş kazası geçirdi ve en az 9’u hayatını kaybetti. Egemenler, ailelerin çaresizliğinden faydalanarak, belki eli bir iş tutar diye gönderildikleri sözde eğitim merkezlerinde vampir gibi kanını emiyor genç, çocuk bedenlerinin.
Genç işçiler için de durum farklı değil. 2013-2024 yılları arasında Türkiye’de 18-25 yaş arasında en az 2500 genç işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sefaletle imtihan edilen gençlerin insanlık dışı çalışma koşullarına itiraz etmesi işsizlik kırbacıyla engelleniyor. Açlıkla, barınma sorunlarıyla karşı karşıya kalan genç işçiler hayatları pahasına bu çalışma koşullarına razı gelmek zorunda kalıyor. Azgınca sömürüye rejimin her alanda yarattığı çürümenin de eklenmesiyle insan hayatı alabildiğine değersizleşti. En küçük iş güvenliği önlemleri bile alınmıyor, işçiler en ağır koşullarda en düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Yitip giden canlar birer sayıdan ibaret görülüyor. Hayalleri, umutları, sevdikleri, sevenleri hepsi birer önemsiz ayrıntıya dönüştürülüyor.
Sadece Türkiye’de değil, çocuk işçilik tüm dünyada kapitalizmin insanlık tarihine sürdüğü kara bir leke olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın en ünlü markalarının en lüks ürünlerinde çocuk emeğinin izleri var. En pahalı parfüm markalarının yasemin çiçeklerini Mısır’da çocuk işçiler topluyor. Çoğunluğu 15 yaşının altında olan bu çocuklar çiçekler gün ışığından zarar görmesin diye kör karanlıkta yasemin tarlalarına gidiyorlar. Günde sadece 1,5 dolar karşılığında gelişimleri için çok önemli olan uykuya hasret şekilde pahalı şişelere damıtılacak narin yasemin çiçeklerini topluyorlar. Apple gibi teknoloji devlerinin kullandığı madenleri çıkarmak için Afrikalı çocuklar karanlık madenlere giriyor. Dar çukurlara girebilmeleri için küçük çocuk bedenleri kullanılıyor. Tekstil devlerinin pahalı ürünleri Bangladeş’te, Pakistan’da çocuk ellerinde dokunuyor. Annelerinin yanına kıvrılıp makine başlarında çalışıyor çocuk işçiler! Tüm dünyada 160 milyonun üzerinde çocuk işçi olduğu tahmin ediliyor. Yani her on çocuktan biri işçi!
“Vahşi kapitalizm” dönemi olarak adlandırılan 1800’lü yıllar, kapitalistlerin çocuk emeğini azgınca sömürmesiyle anılır. İşçi çocukların çelimsiz vücutları, kararmış yüzleri dönemin fotoğraflarında karşımıza çıkar. Üzerinden asırlar geçse de kapitalizmin özü ve doğası aynı. O dönemlerde filtresiz, makyajsız haliyle gerçek yüzünü gösterdiğinden vahşi olarak anılan kapitalist sömürü düzeni vahşiliğinden hiçbir şey kaybetmedi. Yediden yetmişe işçi sınıfının emeğini yağmalayarak, kanını emerek varlığını sürdürüyor. Daha fazla kârdan başka bir güdüsü olmayan bu sistemin egemenleri için çocukmuş, yaşlıymış fark etmiyor. Çocukları korumak, yaşlıların huzur içinde yaşamasını sağlamak için çalışmak ilkel toplumlardan beri insanlığın değerleridir. Ama kapitalizmin değerleri yoktur, vicdanı, ahlâkı yoktur!
İşçi sınıfının çocuklarının ve gençlerinin kaderi ana babalarının, yani işçi sınıfının kaderine bağlıdır. İşçi sınıfının evlatları sınıfının mücadele saflarına katıldığında, işçi sınıfı yaşamın iplerini eline aldığında değişebilir bu kader. Çocukların çocukluklarını doyasıya yaşadığı, gençlerin enerjilerini, potansiyellerini, yeteneklerini açığa çıkardığı, yaşlıların huzur içinde yaşadığı bir düzen, ancak işçi sınıfı kapitalist sömürü düzenini yerin dibine gömdüğünde kurulacaktır.
link: Elçin Karaca, Kapitalizmin Vahşi Yüzü: Çocuk İşçilik, 6 Temmuz 2024, https://marksist.net/node/8305
Randevu Krizi Sağlık Sistemindeki Krizin Sonucudur
Irkçı Histeri Dalgası ve Rejimin Yıkıcı Suriye Politikası