Hitler faşizmine karşı Fransa’da partizanların destansı direnişinin öncülerinden Ermeni komünist şair Misak Manuşyan’ın Panthéon’a defnedilmesi kararlaştırıldı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un imzaladığı kararname ile eşi Meline’yle birlikte anıt mezara defnedilecek olan Manuşyan, Panthéon’daki ilk yabancı direnişçi ve komünist olacak. Peki neydi Misak Manuşyan’ın Meline’yle birlikte sevdalarını katık ettikleri mücadelenin harcı; uğruna sürgün edildikleri, hayatlarını verdikleri kavga?
Şehirlerimizin duvarlarında yüzleriniz vardı
Karanlıklardı, sakalınızdan, tehditkâr kaba gecelerden
İsimlerinizin telaffuz zorluğundan
Afiş bir kan lekesini andırıyordu
Geçenler korkutulmak isteniyordu
Bu mısralar komünist şair ve yazar Louis Aragon’un “Hatırlamak İçin Kıtalar” şiirinden. Misak Manuşyan ve yoldaşlarının hikâyesini hatırlatan bu şiir daha sonra Fransız şarkıcı Léo Ferré tarafından “Kızıl Afiş” adıyla bestelenmiştir.[1]
Fırtınalı yıllar
Göçmen, devrimci ve şairdir Manuşyan. Yaşadığı dönemdeki haksızlıklara karşı gelmiş, dünyanın daha aydınlık bir yer olması için mücadele etmiştir. Güzel günler için kavga veren tüm insanlar gibi devrinin zorbalarıyla karşı karşıya gelmiş; nice acılar, nice zorluklar çekmiştir. O 1906 senesinde Adıyaman’da dünyaya gözlerini açtığında Fransız devrimi gerçekleşeli 117 yıl olmuş, sanayi devrimi gerçekleşmiş, dünyada inanılmaz bir üretkenlik, hareketlilik baş göstermişti. Bir yandan zenginlik alabildiğine birikiyor, diğer yandan yoksulluk, sefalet genişliyordu. Fransa’daki devrim daha dalya dememişti ki 1871’de Paris işçilerin olmuştu. Paris Komünü başka bir dünyanın mümkün olduğunu müjdeliyordu. Fransız Devriminde “eşit yurttaşlık” diye haykıran burjuvalarsa çoktan değişmişti. Onlar için dünya bir pastaydı artık ve pastadan en büyük payı almak için ne yapılsa mubahtı!
Manuşyan Anadolu topraklarının bin bir çiçekli bahçesinde filiz verdiğinde dünyada şartlar böylesine fırtınalıydı. Ne yazık ki bu fırtınanın dalgaları Anadolu’yu da sarsacak, yüzyıllar boyu süren kardeşlik tohumları zehirlenecekti. Burjuvaların çıkarları uğruna dünyanın adeta altüst edildiği emperyalist paylaşım savaşı yıllarında Osmanlı egemenleri Ermenileri bahçelerinde istemez olmuştu. Manuşyan’ın babası Kevork ve ağabeyi Muşeg yüz binlerce kaderdaşı ile birlikte hayattan koparılacaktı. Yüz binlerce Ermeni ise yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalacak; açlık, sefalet ve en önemlisi de memleket hasreti içerisinde sürgün hayatına mecbur bırakılacaktı.
Oysa daha düne kadar Kürt, Türk, Ermeni demeden duvar örmeye giderdi Kevork usta ve oğlu. Birbirleriyle şakalaşır, zor günlerinde yardımlaşır, acıyı sevinci birlikte yaşardı tüm komşular. Ozan “Birbirine karışır tavuklarımız” diyor ya, aynı öyle yaşarlardı, kendi hallerine bırakılsalardı. Ama bırakmadı Osmanlı egemenleri. Nice millete yurtluk eden bu toprakları gayrimüslimlerden arındırma politikasının ilk kurbanı Ermeniler olacaktı.
Farklıydı bundan kasvetli sabahlar
Her şeyde tek rengi vardı kırağının
Şubat sonunda son zamanlarınızda
O zaman sizden biri sakin dedi ki
Sağ kalacaklara, herkese mutluluklar
Kasvetli sabahlar bekliyordu Manuşyanları. Kıtlık ve yokluğa eşinin, çocuğunun acısı eklenen anacığı daha fazla dayanamadı bu dâr-ı dünyada. Daha küçük yaşlarda Garabet ağabeyiyle birlikte oradan oraya sürüklenen Manuşyan, “Misak-ı Milli” sınırlarının içerisinde istenmediğini öğreniyordu. Suriye’ye, oradan da devrimler şehri Paris’e geçeceklerdi. Paris’te ağabeyini de bu dünyadan uğurlayan Manuşyan sağ kalmıştı kalmasına ya, yaşadığı mutlu bir dünya değildi artık, iyice farkına varıyordu. Yüreğinin ta içinde sağ kalanlara mutluluk verecek bir dünya özlemi filizleniyordu.
Sınıfla tanışma ve örgütlü mücadele
1925’te geldiği Fransa’da göçmen bir işçi olarak çalışır Manuşyan. Dostluğu, dayanışmayı, ortak dertleri görür fabrika çarklarının arasında. 1929’daki Büyük Buhranla birlikte işten atmalar başlar fabrikalarda. Göçmen işçiler başta olmak üzere çarkları döndürenler bir bir ekmeğinden edilir. Böylece sınıfını iyice tanır Manuşyan, işçi sınıfının bir parçasıdır o. “İşsizlik döneminde sıkı bir eğitim çalışmasına başlar. Ancak öğrendikleriyle yetinmez. Toplumun acı gerçekleri, ona hayatı mutlaka değiştirmek gerektiğini kavratır. Bunun için de isyankâr olmak yetmez. Değişimi sağlayacak yolu bulmalıdır. Böylece Fransız Komünist Partisine üye olur. Daha önce öğrendiği edebiyat, felsefe, ekonomi ve tarih bilgisini devrimci bir bakış açısıyla inceler.”[2]
Heybetli bir kış güneşi tepeyi aydınlatıyor
Ne kadar güzel tabiat, yüreğim çatlıyor
Muzaffer adımlarımız üstüne gelecek adalet
Yükselen faşizme ve milliyetçiliğe karşı yoğun bir mücadele verir Fransız Komünist Partisindeki (FKP) yoldaşlarıyla birlikte. Akıntıya karşı kürek çekmektir işleri. Milyonların birbirlerine karşı kışkırtıldığı yıllarda tüm insanlığı birleştirecek mayayı taşır onlar. 1939’da savaş tamtamları tekrar çalmaya başladığında Fransız egemenlerinin ilk işi Manuşyan ve yoldaşlarını tutuklamak, örgütlerini dağıtmak olur. Kitlelere gelince milliyetçilik pompalayan bu Fransız egemenleri Nazilerin 10 Mayıs 1940’da başlattığı işgale neredeyse tek bir kurşun atmadan teslim olurlar. Hitler faşizmi Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un ardından Fransa’yı da ciddi hiçbir direniş olmadan işgal etmiştir (bu garip duruma Fransızlar “komik savaş”, İngilizler “uyduruk savaş”, Almanlar ise “oturduğu yerden savaş” adını vermişlerdir).[3]
Egemenlerin ihanet politikalarına karşın partizanlar faşizme karşı duruşlarından taviz vermediler. Savaştan önce Göçmen İşçi Örgütüne (MOI) üye olan, Ermeni işçilerden oluşan “Ermenistan’a Yardım Komitesi” içinde faaliyetler yürüten Manuşyan binlerce göçmen işçinin örgütlenmesini sağlayacak, gönüllü direnişçiler Fransız komünistlerle kol kola girerek direniş hareketini genişleteceklerdi. Hitler’in Sovyetler Birliği’ni işgale başlamasının ardından silahlı mücadelenin şart olduğu bir süreç partizanları bekliyordu. Şiddete olan meyilleri ya da içlerindeki öfke değildi onlara bu kararı aldıran şey. Onlar, milyonlarca emekçiyi yok eden, dünyanın mazlumlarını hedef alan, ağzı salyalı zalim bir canavarı alt etmek için sarıldılar silaha.
Hayata ölecek kadar tutkun Yirmi Üç
Tüfekler patladığında yirmi üç kişiydi
Vakitlerinden önce gitti kalp veren yirmi üç
Yabancı ancak kardeşimiz yirmi üç
Hayata ölecek kadar tutkun yirmi üç
Düşerken Fransa’yı haykıran yirmi üç
Tren yollarını tahrip ettikleri eylemler sayesinde Nazilere gelecek mühimmatları engelliyorlar, üst düzey Nazi subaylarına yaptıkları suikastlarla kurşuna dizilecek yüzlerce tutsağı kurtarıyorlar, en önemlisi de Hitler faşizmine karşı bir kutup yıldızı gibi parlayarak karanlıklar içerisinde umut ışığı oluyorlardı.
Ne var ki faşizmin zirve yaptığı yıllarda Manuşyan grubu daha fazla gizlenemedi. Manuşyan ve 22 yoldaşı yakalandı. Türlü işkencelere uğradılar. Faşistlerin tüm zulümlerine karşı ancak komünistlerin, devrimcilerin harcı olacak bir dirençle ve içlerindeki mücadele azmi hiç sönmeden dimdik durdular. 21 Şubat 1944’te kurşuna dizilerek, onurlu, vakur aramızdan ayrıldılar. 10 Mayısta, doğum gününde giyotine giden Olga Bancic de aynı onur, aynı vakar içerisindeydi. Olga bu 23 kişilik grup içindeki tek kadın komünistti ve Fransız yasaları kadınların kurşuna dizilmesine izin vermediği için giyotinle katledilmişti!
Devrimcilerin mirası: Kavga
Ne şan ne gözyaşı istediniz
Can çekişenlerden, ne org ne de dua
On bir yıl, hemen geçer on bir yıl
Sadece silahlarınız vardı
Ölüm boyamaz gözlerini Partizanların
Louis Aragon’un şiiri böyle başlar. Şiirin mısraları sadece Manuşyanları değil tüm özgürlük direnişçilerini anlatır bize. Partizanlara saygı ve özlem, Nazilerin hazırlattığı Kızıl Afiş’e bir tepki vardır şiirde. Bu afişte Naziler Manuşyan ve yoldaşlarını katlettiklerini duyurarak direniş hareketine destek veren emekçilere gözdağı vermek istemektedirler.
Egemenler yüzyıllar geçse de aynı gözdağını verirler emekçilere; sopa göstererek toplumu sindirmeye, sömürüyü devam ettirmeye çalışırlar. Ve yüzyıllardır karşılarında yılmaz bir direniş bulurlar. Bu direniş bazen geri adım attırır egemenlere, tavizler verdirir. İşte seneler önce göçmen bir işçi olarak geldiği ülkede öldürüldükten 79 yıl sonra “evrensel değerleri temsil ettiği” gerekçesiyle övülen Manuşyan bu sebepten anılmaktadır. Fransız toplumsal muhalefetinin, işçi sınıfının ve onlara önderlik eden komünistlerin, sınıf devrimcilerinin yüz yılı aşkın mücadelesinin sonuçlarından yalnızca biridir bu.
Ne acıdır ki Anadolu topraklarından çıkmış Manuşyan gibi bir devrimci bu topraklarda yaşam şansı bulamamış, kendi memleketinde saygınlık verilmesi bir yana ismi bile anılmamıştır. Osmanlı’dan TC’ye zanaatçılar, aydınlar yetiştirmiş Ermeni, Rum, Süryani gibi birçok toplumsal kesim senelerce dışlanmış, asimile edilmiş, soykırıma maruz bırakılmıştır. İşçi sınıfının bilinçsiz ve örgütsüz olduğu, devlet geleneğinin güçlü olduğu Türkiye gibi ülkelerde bu sıkıntıların kolayca bitmeyeceği açıktır.
Partizanları dönemin Nazi işbirlikçisi Fransız burjuva yönetiminin tutukladığını, türlü baskılar uyguladıklarını aklımızın bir köşesinde tutarak Manuşyan’ın işgal mahkemesindeki çok çarpıcı şu sözlerine kulak verelim: “Fakat size gelince, sizler Fransızsınız. Biz Fransa için, bu ülkenin kurtuluşu için savaştık. Sizse vicdanınızı ve ruhunuzu düşmana sattınız. Siz Fransız uyruğunu miras aldınız, bizse bu uyruğu hak ettik!”[4]
Manuşyanların bugüne bıraktıkları miras daha aydınlık günler için verilecek kavgadan, örgütlü mücadeleden başka bir şey değildir! Şair ve komünist Manuşyan’ın 1935’te yazdığı ve Rober Koptaş’ın Türkçeye çevirdiği “Kavga” şiiriyle partizanları bir kez daha saygıyla analım. Anıları mücadelemizde yaşıyor!
Arzuların uçsuz bucaksız okyanusunda
Ruhum bir kayık gibi kapılmış dalgalara
Amansız rüzgârlar –yoksunluk yok sayılma–
Zamanla el ele vermiş, vuruyorlar bana.
Zifiri bir karanlık sarıyor dört yanı
Kılavuz alıp kendine ay ile yıldızları
Ölümün o tatlı dilli büyücüleri
Birden oluyor bana yol gösterici.
Ama ben eskiden bilirim onları
Kanmam hiçbir sözlerine tatlı
Yakıp inancımın sayısız meşalesini
İnatla umudun çağrısına kırarım dümeni.
Azgın rüzgârlar varsın kırbaçlasın beni
Zincirlere vurulmuş bir kaplanın öfkesini
Doğuracak ruhum gücüyle çılgın
Kopacak o muazzam fırtınanın.
[1] Artun Mimar, Adıyamanlı Misak, 23/2/2013, www.agos.com.tr
[3] Bir Fransız ulusal kahramanı olarak Adıyamanlı Misak’ın hikayesi, 23/6/2023, www.gazeteoksijen.com
[4] Aris Nalcı, Büyüklüğümüzün bir parçası, 22/6/2023, www.artigercek.com
link: Engin Yüksel, Manuşyanların Mirası: Ne Şan Ne Gözyaşı, Aydınlık Günler İçin Kavga!, 21 Ağustos 2023, https://marksist.net/node/8046
“İnsanlar Yaşadıkları Gibi Düşünürler”
Asgari Ücret Arttı mı?