Son yıllarda işsiz gençlerin yanı sıra ister eğitimde ister işte olsun gençlerin yaşadığı sorunlar katmerlenerek artıyor. İşçi sınıfının gençleri çok erken yaşlarda çeşitli sorunlarla dünyaya gözünü açıyor. Dile getirdikleri en önemli sorunları ekonomi, eğitim, iş... Ama koşullar o hale gelmiş durumda ki, eğitim ve işin kendisi bile sorunları daha da büyüterek gençleri çıkmaza sürüklüyor.
Son birkaç yıldır yapılan araştırmalar Türkiye’de giderek daha fazla gencin hem mutsuz, hem umutsuz, hem de kaygılı olduğunu ortaya koyuyor. Yöneylem’in Sosyoloji Mezunları Derneği ile birlikte yaptığı ve 2022 Kasımında paylaştığı bir anketin sonuçlarına göre, 18-35 yaş arasındaki gençler “Türkiye’nin acil çözülmesi gereken en önemli üç sorunu” sorusuna %20,3 ile ilk sırada ekonomi, %18,1 ile ikinci sırada adalet, %15,7 ile eğitim yanıtını veriyorlar. Raporun sonuç kısmında şu görüşlere yer veriliyor: “Gençler travmatik bir süreçten geçiyorlar. İster çalışan, ister işsiz, ister öğrenci olsun ortak kesişim noktaları umutsuz, kaygılı ve güvensizlik içinde olmaları. Bir diğer ortak noktaları da geleceklerine dair çok yüksek düzeyde kaygı duyuyor olmaları.” Her yıl üniversitelerden yüz binlerce genç mezun oluyor ve işsizler ordusuna katılıyor. Kronik işsizlik gençler arasında giderek yaygınlaşıyor ve birkaç yıldır gündeme “ev genci” diye bir kavram girdi. İş bulamayan, aileden ayrılamayan, kendi ailesini kuramayan, ailesinin kısıtlı gelirine ortak olan, tek başına kalırsa yaşamını idame ettiremeyen bir kesim. Üniversite bitiren gençlerin büyük bir kısmı iş bulamamakla kalmıyor, hayata borçlu başlıyor. Okul bittiğinde önlerinde duran KYK borçlarını iki yıl sonra ödemeleri için bile işe girmeleri gerekiyor.
Türkiye’de gençler arasında hayli yüksek oranda işsizlik yaşanmakta ve bu oran çeşitli yol ve yöntemlerle gizlenmeye çalışılmaktadır. Rejimin çeşitli aygıtları ve kurumları gençlerin yaşadığı sorunları çarpıtıyor, toplumu manipüle etmek için de verilere takla attırmaya devam ediyorlar. TÜİK’e göre 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı Martta bir önceki aya göre binde 7 oranında bir artışla yüzde 20,1 olmuş. Nisan ayında ise genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 19,1 olarak düşüşe geçmiş. TÜİK bir arttırıp bir azaltarak işsizlik oranlarını belli bir yerde tutmayı başarıyor! Malûm, rejimin en başarılı olduğu alan algı yönetimi! Nereye kadar yönetebileceğini göreceğiz! DİSK-AR’ın Mayıs verileri ise gençler arasında gerçek işsizliğin yüzde 42 olduğunu ortaya koyuyor. Gerçeğe çok daha yakın olan oran bu olsa gerek! Çünkü gençler arasında işsizlik öyle bir boyuta gelmiş durumda ki, birkaç üniversite bitirdikten sonra bile iş bulamayan gençler asgari ücrete çalışabilecekleri bir iş bulduklarında neredeyse sevinçten uçuyorlar! Geldiğimiz noktada artık bir üniversiteye girmek kolaylaşmış olsa da öğrenim sürecini sürdürüp tamamlamanın hayal haline geldiğini, üniversite bitirmekle geçinebileceği bir iş bulamayacağını yıldan yıla daha fazla genç idrak etmeye başlıyor.
Her yıl yüz binlerce öğrenci harcını ödeyemediği, okul, yurt vb. giderlerini karşılayamadığı için ya okulunu donduruyor ya okulla ilişiğini kesiyor. 2022-2023 eğitim öğretim yılında da üniversitelerin öğrenci sayısında keskin bir düşüş yaşandı. Kanunda yapılan düzenlemeyle “açık öğretim sisteminde üst üste dört dönem katkı payı ve öğretim ücreti ödemeyenlerin ilgili programla ilişiği kesilir” hükmü gereği 1 milyon 959 bin öğrencinin kaydı silindi. Hem yükseköğretimdeki hem açık öğretimdeki öğrenci sayısında önemli ölçüde düşüş yaşandı. Öğrencilerin eğitimden kopuşlarında yaşanan sorun yalnızca üniversite eğitimi ile sınırlı değil. Ortaöğretimde de ekonomik sebeplerden kaynaklı kopuşlar giderek artıyor.
Son yıllarda eğitim imkânlarından yoksun kalıp aynı zamanda iş de bulamayan genç nüfusun artışına dair veriler gündeme geliyor. Euronews’in 2022 verileri Türkiye’de ne istihdamda ne de eğitimde olan gençlerin oranını yüzde 24,2 olarak açıklıyor. Bu yönüyle Türkiye Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor. Eğitim alanındaki çarpık uygulamalar ve ekonomik krizin doğrudan sonucu olarak gençlerin örgün eğitimin dışındaki çözüm arayışları artıyor. Yoksul işçi ve emekçilerin çocukları arasında özellikle lise döneminde eğitimden büyük kopuşlar yaşanıyor. Okul dışındaki zamanında kendi harçlığını çıkarmak veya eve katkı sunmak için gece geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalan yüz binlerce genç bir müddet sonra okulu bırakmak zorunda kalıyor veya devamsızlıktan dolayı okulla ilişiği kesiliyor. Artık çok daha fazla genç neredeyse çocuk yaşta işe başlıyor ve gemi azıya almış patronların kırbacıyla karşı karşıya geliyor. Gençler hem okumak hem çalışmak istiyor, patronlar ise bir işçiye asgari ücret vermek yerine hak aramanın, örgütlenmenin ne demek olduğunu bilmeyen bu gençleri yasal bir şekilde asgari ücretten çok daha düşük bir ücrete çalıştırmak istiyor. Türkiye’de siyasi iktidar bu meseleyi de fırsata dönüştürerek “çözüm” için “dahiyane” yollar buluyor. Örneğin MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) uygulaması. Öğrencinin haftanın dört gününde bir işyerinde çalıştığı, haftanın bir gününde ise “mesleki alanda eğitim” aldığı uygulama.
2022 Kasımında dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, MESEM’lerde öğrenci sayısının 1 milyon 33 bine ulaştığını bildirmişti. Erdoğan 1 milyon çırak ve kalfa hedefi koymuş, Özer de bu hedefin üstüne çıkıldığını müjdelemişti. Yasal düzenleme öncesinde çırak ve kalfa sayısı 159 bin olarak açıklanmıştı. Eğitimin sıfır noktasına getirildiği devlet okullarında tutunamayan yoksul gençler MESEM’e doğru adeta itiliyor. Gençler istihdamda mı, istihdamda! Rejim böylece ne istihdamda ne eğitimde görünen gençleri hem istihdamda hem eğitimde göstererek bir taşla birçok kuş vuruyor yine. MESEM uygulamasıyla özellikle küçük ve orta işletmeler için neredeyse bedava çalıştıracağı çırak, kalfa ve usta sorunu kalmıyor. Rejim haklarını bilmeyen, eve götürdüğü üç kuruşa razı olan gencecik işçileri peşkeş çektiği küçük patronları memnun ederek yanına çekiyor. Asgari ücretin 8500 lira olduğu 2023 yılının ilk yarısında MESEM’de çırak olarak devam eden öğrencilere 2552 lira, kalfalara ve Ustalık Telafi Programı öğrencilerine 4253 lira aylık ücret ödeniyordu. Türkiye tarihinde kitlesel olarak bu kadar erken yaşta işe başlayan genç bir işçi nesli olmamıştır herhalde!
Genel olarak ailelerinde ve toplumda yaşanan sorunlar gençleri büyük oranda etkilese de onlar için en öncelikli olan eğitim ve eğitim sonrası iş bulma sorunudur. Ama iş bulmakla gençlerin sorunları tükenmiyor. Aksine çok daha can yakıcı sorunların kucağına atılmış oluyorlar. Genel olarak işyerlerinde veya fabrikalarda giderek daha zorlu hale gelen çalışma koşulları, işyeri sorunları deneyimli işçiler için bile katlanılmaz hale gelirken genç işçileri daha fazla zorlamaktadır. Birçok fabrikada patronlar üretimi arttırmak için vardiya sayısını arttırıyor. İşçi ücretlerini düşük tutarak işçileri fazla mesailere kalmaya zorluyor. Günden güne artan hayat pahalılığı karşısında açlık sınırının altında kalan asgari ücretle geçinemeyen işçiler gelirlerini bir parça arttırabilmek için fazla mesai dayatmasına boyun eğmekle kalmıyor, çoğu zaman fazla mesaisi olan işyerlerini tercih eder oluyorlar ne yazık ki! Patronların kâr hırsıyla işçilere dayattıkları yasadışı uygulamalar yalnızca iş saatleriyle sınırlı değil. Birçok işyerinde ve sektörde iki ya da üç işçinin işi bir işçiye yıkılarak vardiyasını tamamladığı halde diğer vardiyaya mesaisi uzatılıyor. Hem uzun hem yoğun bir şekilde çalıştırılarak deyim yerindeyse işçinin adeta pili tükeniyor.
Kimi zaman “gençlik bunalımda” deyimiyle gençliğin çeşitli sorunları dile getiriliyor. Fakat gerçekte bunalım da sınıfsal bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tuzu kuru sınıfların gençleri tatminsizlikten bunalıma sürüklenirken, işçi gençler bambaşka sorunlarla boğuşuyor. Çeşitli işkollarında dinlenmeye fırsat bulamadan, uzun saatler boyunca ve ağır koşullarda çalışmak bu gençlerin psikolojilerini de bozuyor elbette. Fakat işsizlik kırbacını yememek için bulduğu işi kaybetmemeye uğraşan, günde en az 10-12 saat çalışan gençlerin çalışmaktan depresyona girmeye vakti bile kalmıyor. Çünkü depresyon için bile boş vakit lazım! Ay sonunu getirebilmek, kirasını, faturasını, borcunu ödeyebilmek için iş makinesine dönen işçi, işin sonunda yalnızca uyumak için gittiği evine neredeyse sadece posasını götürür. Uzun ve yoğun çalışma ve ağır iş koşulları yetmezmiş gibi işyerinde yeterli iş güvenliği önlemlerinin de alınmaması da ne yazık ki işçilerin yaşamına mal olabilmektedir. Haziran ayında Tuzla’da Sedef Tersanesinde meydana gelen bir iş cinayetinde 18 yaşında gencecik bir işçi, Haşim Taşkın, 6 metre yüksekliğindeki havuz duvarından havuza düşerek hayatını kaybetti. Patronun iş güvenliği önlemlerini almayı gereksiz maliyet olarak gördüğü bu işyerinde şimdiye kadar 8 işçi iş cinayetlerine kurban gitti. İşçileri ölesiye çalıştıran patronlar hiçbir bedel ödemedikleri için yaptıkları yanlarına kâr kalıyor adeta.
Türkiye’de sermaye sınıfı işçi sınıfının her kesimini ölesiye çalıştırmayı hedefliyor. Siyasal iktidar ise sermayeyle kafa kafaya vererek bu konudaki engelleri nasıl bertaraf edeceğine kafa yoruyor. AKP 21 yıldır işçilerin var olan haklarını tırpanlayarak, grev ve direnişlerini, mitinglerini yasaklayarak, dizginsiz sömürüsü önündeki engelleri kaldırmaya çalışarak sermayenin has iktidarı olduğunu defalarca kanıtladı. Böylece, karşısında örgütlü bir güç görmediğinde kapitalizmin herhangi bir sınır tanımadan saldırılarını kesintisiz sürdüreceğini de göstermiş oldu. Gençlerin bir kısmı gençliğini bu koşullar altında yaşayarak “çürütmek” istemiyor ve ülkeden kaçmaya çalışarak bireysel kurtuluşun mümkün olabileceğini düşünüyor. Bir anlamda sorunlardan kaçmaya çalışarak çözüm üretebileceğini düşünüyor. Ama gerçek şu ki kapitalist sömürü sistemi altında bireysel kurtuluş yolları eninde sonunda tıkanmaya mahkûmdur. Hoşnutsuzluğu, öfkeyi, tepkiyi anlamlı bir mücadeleye çevirmektir sorunu çözecek olan! Son birkaç yılda geçmiş yıllara oranla özellikle gençlerin yoğun olarak çalıştığı fabrikalarda çok daha kısa süreler içinde işyeri sorunlarına ve baskılara karşı, sendikal haklar için mücadeleler patlak veriyor. Sermayenin dayattığı koşullar genç işçilere direnmedikçe, mücadele etmedikçe hiçbir hakkın alınamayacağını, yaparak yaşatarak öğretiyor. Önümüzdeki yılların da ekonomik gidişat ve siyasal atmosfer olarak işçi gençlerin sorunlarını daha da ağırlaştıracak bir süreç olacağı ortada. Sermaye sınıfı, ne kadar derinleşirse derinleşsin ekonomik krizin yükünü, nefes alamaz durumda olduğuna aldırmadan işçilerin sırtına bindirmeye devam ediyor.
Bu arada burjuva partiler gençleri oy deposu olarak görüp, yanlarına çekmek için her türlü sahtekârlığı sergiliyor. Geçtiğimiz seçim sürecinde, burjuva partiler, oy kullanabilecek 13 milyon genç seçmenin bulunduğunu dikkate alarak gençlere yönelik çeşitli vaatlerde bulundular. Gençlerin sorunlarını bildiklerinden, onları kendilerinin çözeceğinden dem vurdular. Oysa dile getirilen sorunlar son derece yüzeysel olduğu gibi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ağırlaşan bu sorunların kapitalist sistem dâhilinde çözülmesi imkânsız hale gelmiştir. Bu yüzden genç işçiler yalnızca işyeri sorunları için değil asıl olarak tüm bu sorunları doğuran kapitalist sisteme karşı mücadele silahlarını kuşanmalıdır. Genciyle yaşlısıyla işçi sınıfının kurtuluşunun tek bir yolu var: Birlik olmak, örgütlenmek ve mücadele etmek!
Elif Çağlı’nın 19 yıl önce Marksizm ve Gençlik makalesinin girişinde yazdığı şu satırlar çok daha büyük bir genç kitlesi için gerçeklik olmaya devam ediyor: “İşçi sınıfının genç kuşaklarının ve kapitalist toplumdan hoşnutsuz olan genç insanların bugün Marksizme her zamankinden daha çok ihtiyaçları var. Kapitalist sistem yaratmış olduğu toplumsal sorunları artık katlanılmaz boyutlara tırmandırarak, işçi ve emekçi kitlelerin yaşamını her geçen gün biraz daha karartıyor. Teknolojik yeniliklerin parlak ışıklarla donattığı bir dünyayla tam tezat teşkil edercesine, onlara endişe ve kaygılarla yüklü bir yaşam sunuyor. Sıkça tekrarlandığı gibi, gelecek aslında genç kuşaklara aittir ama milyonlarca genç için kapitalizm altında mutlu bir gelecek yok. Oysa bu gerçekliğe son vermek mümkün ve bunun için gereken nesnel koşullar bugün fazlasıyla olgunlaşmış durumda. İnsanın insanı sömürmediği, sınıfların ve sınıf farklılıklarından kaynaklanan her türlü eşitsizlik, baskı ve kötülüklerin ortadan kaldırıldığı bir dünyayı yaratma olanağı elimizin altında duruyor. Bu olanağı gerçekliğe dönüştürmek için gereken tek şey, bunun bilincine varıp, bu uğurda örgütlenmek ve kavgaya atılmak.”[*]
[*] Elif Çağlı, Marksizm ve Gençlik, 8 Mart 2004, marksist.net/node/62
link: Aylin Dinç, Gençlerin Sorunları Katmerlenerek Büyüyor, 17 Temmuz 2023, https://marksist.net/node/8019
Çürüyen Kapitalizm İftiharla Sunar: Modern Kölelik!
Barış Karanfilleri Suruç Katliamının 8. Yılında Anılıyorlar